30-) FINAL

8.6K 496 640
                                    

"Biz gidelim." Zalton'ın elini çektiğimde Zayn bana bakmayı sürdürdü.
"Tamam." dedi Trisha garip bir heyecanla. "Kızlar hadi kalkın, Adain'i götürün."

"Ajax'i ararım, o gelir." tam Zayn'in yanından geçecekken kolumdan tuttu.
"Ben seni bırakırım."

"Zayn!" Phoebe'un bir yandan ağlayıp diğer yandan bağırmasıyla hepimiz ona döndük.
"Senin eşin benim! Senin çocuğunu ben doğurdum!"

Zayn benim kolumu bırakıp alayla Phoebe'a güldüğünde bu ikilemde kalmak beni çok rahatsız etmişti.
"Peki Zalton kim oluyor?"

Ben Zalton'ı kendime çektim ve kapıya doğru yürüdüm.
"Zayn gitme!" Phoebe tekrar bağırdığında ne kadar aptal olduğumu düşündüm, ben kocamı kendi ellerimle ona verirken o küçücük bir olayda bile kıskanıyordu.
Kapıdan çıktığımda hemen arkamdan o da çıktı. Soğuk kanlı kalmaya çalışıp çantamdan telefonumu çıkardım ama o telefonumu elimden alarak Ajax'ı aramama engel oldu.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"
Havaya kaldırdığı telefonumu alabilmek için parmak uçlarımda yükseldim ama kararlılıkla vermeyeceğini, başını iki yana sallayarak belli ediyordu.
"Telefonumu ver!"

"Benimle gel, Adain." Telefonumu almak için birkaç kez havaya zıpladım ancak alamayacağımı kesin hareketleriyle ifade ediyor, belki de gözümü korkutuyordu. Zıplamaktan dağılıp yüzüme düşen saç tutamlarını kulaklarımın arkasına sıkıştırırken Zalton'ın küçük, çaresizce bakan gözleriyle karşılaşmak, kalbimin orta yerinde manasız bir yaranın sızlamasına sebep olmuştu.
Zayn babasıydı ve her çocuk gibi babasını seviyordu.
Bize yaptıklarından sonra, onun da içinde bir yerlerde kanayan yaraları olduğunu bilsem dahi, her şeyi bastıran baba sevgisinin önüne geçemezdim.
Elimi uzattığımda bana çekinerek bakan oğlumun saçlarının arasına küçük bir öpücük kondurarak hala bir cevap bekleyen Zayn'in yanından geçtik, Zalton'ın parmakları çoktan arabanın koluna sarılmışlardı.

O noktadan sonra yapılacak pek de fazla bir şey yoktu aslında. Sessizce ön koltuğa sinerek kemerimi taktım ve Zayn yerini alana dek bakışlarımı sadece karşıya sabitledim.
Arabayı çalıştırdığındaysa baktığım tek yer dokunarak eskitemeyeceğim parmakları olmuştu.

"Beni indirmeye çalıştılar."
Söylediği ile ani bir tepki vererek,
"Ne?" şeklinde küçük bir yükselişte bulunduğumda suratında oynayan birkaç kas çizgisi, şaka yapmadığını gösteriyordu.

Tamam, bu konuda şaka yapmazdı elbette ama, geri dönmem için yapmadığından da emin olmak zordu.
"Her şeyi geride bırakmak istiyorum, yaşantımı, babamı, ailemi.."
Gergin bir nefes bırakarak dikiz aynasından Zalton'ı izledi bir süre, kırmızıya denk gelmiştik.
"Ölmeden önce her şeyi bırakmak istiyorum."

"Bu neyi değiştirir ki?" Ağzımdan çıkan kelimelerin ne anlama geldiğini bilmiyordum, canım sadece kavga etmek istiyor gibiydi.
"Yeterince şeyi bıraktın zaten."

"Hatalarımı yüzüme vurup durma. Senin gözünde ne olduğumu çok iyi biliyorum." Yanaklarını şişirip bırakırken gözlerini yüzüme çevirmişti.
Şu anlık açılarla vuran güneş ışıklarından nefret ediyordum.

Uzun kirpikli adamlardan da.

Adı Zayn olan ve bir zamanlar kocam olan karşımdaki adamdan da.

Alakasız bir şekilde nefesimi tıkayan kalp atışlarımdan ve dolmaya başladığını, yaşadıklarımı ona baktıkça hatırlatacak olan zihnimden de.

Gözlerimi kapatarak arkamızda bıraktığım çocuğa döndüm, Zalton hiçbir zaman yapmadığı şeylerden birini yapıyordu, bir köşeye büzülmüş neredeyse ağlayacak bir ifadeyle yolu seyrederken bizi neyin beklediğini az çok biliyordum.
Onu tanıyordum, en azından söylediklerini anlayacak kadar çok zaman geçirmiştik, bir oğlumuz vardı. "Adain." dedi adımı uzun uzun, yayarak söylemişti.
"Benimle gel." Söylediğindeki ciddiyeti anlamak için yüzüne baktım, oysa sadece karşıya bakıyor ve düşünmeye devam ediyordu.

false alarm | zmWhere stories live. Discover now