deneme I

573 60 23
                                    

-gözlerim sulanıyor, pencereleri açın

Oturdum, konudan konuya atlatacağım sizi ve yine sizi elbette sizin de müsaadenizle farklı konular hakkında düşünmeye sevk edeceğim.

Güneş de açıyor yeni. 

Sunarım.

--

vazgeçilmez olmayı diliyorum, belki de şarkının da etkisiyle. En azından biri için vazgeçilmez ve paha biçilemez olmak sahiden iyi hissettirmez miydi?

Hissettirirdi elbet, bundan hiç şüphem yok fakat bu çok haddimizi aşan bir istek olmaz mıydı?

Olabilir, neden olmasın; zaten insan olduğumuzdan olsa gerek çokça zarar veriyoruz kendimize ve başkalarına. Hata yapmak bünyemizde var. Lakin bunun arkasına saklanmamalıyız, bundan hiç olmadığım kadar eminim ve görüşümün sonuna kadar arkasındayım.

Nefret ettiğim bir şey var insanlarda, o da unutkanlık. Daha doğrusu bir şeyler karşısında sürekli unutkanlıklarını bahane etmeleri beni çileden çıkarıyor.

Her olan şeyin sorumluluğunu unutkanlıklarına vermeleri onları gözümde aptal seviyesine indirmekle kalmıyor, onları bahtsız ve elinden zerre bir şey gelmeyen, basiretsiz insanlar olarak görmeme neden oluyor.

Bu durumdan daha çok şikâyet edebilirim fakat ne yazık ki en yakın dostlarım bile bazen bunu yapıyor ve bu beni cidden çok sinirlendirmekle birlikte yaralıyor. Çünkü farkına vardım ki beni asıl üzen şey aptal ve basiretsiz olma durumu. Elimizden hiçbir şeyin gelmemesi, zekâmızı kullanamamamız ve sadece oturup geçen hayatı umarsızca izlememiz kendimize verdiğimiz en büyük zararlardan ve cezalardan biri.

Bunları yazıyorum, çünkü sanırım fazlasıyla doldum ve yazım tarzımı geliştirmek, kendimi açmak ve gevşemek istiyorum. Her zaman için biliyorum ki anlatmak istediklerimi tam olarak, eksiksiz bir şekilde hiçbir zaman size aktaramayacağım, en azından ben bu seviyedeyken. Daha oldukça hamım. Fazlaca yanmam, olgunlaşmam gerek ve yıllar sonra bile çürümeye yüz tuttuğumda dâhi yazmak gayretinde olmak istiyorum. Çünkü biliyorum ki ve inanıyorum ki Ece Temelkuran'ın da dediği gibi yazmak devam etmektir. Her şeyden daha fazla ihtiyacımız var devam etmeye, bu hayatta var olmaya. Ve biliyorum ki hepimiz bir iz bırakma gayretindeyiz. Bugün çok şey öğrendim, daha doğrusu bildiğim şeyler tekrardan yüzüme çarpıldı, bundan gayet hoşnutum. Nefretten bahsettiler,

sevgiden bahsettiler ve daha birçok konu.

Nefretten bahsedenlerin ortak noktası nefretin ne kadar güçlü bir duygu olduğunu dile getirmeleriydi. Konuşmacılar arasında tek tük farklar vardı, onlar da:

bir insana duyulan nefret ile bir insandan duyduğumuz hoşnutsuzluğun aynı olmadığıydı. Nefretin basit ve sahte olamayacağından bahsetmişti. Diğeri ise nefret diye bir duygunun insanda var olamayacağını söylemişti, çünkü dediğine göre nefret insan bünyesinin kaldırabileceği bir duygu değilmiş. Anladım ki ondan, nefret insanı çökertebilirmiş. Dediğine göre nefrettense insanlara sevgi duymamızmış önemli ve güzel olan. Ayrıca da en zoru olan.(Daha sonra sevgiden bahseden konuşmacı bu durumu birkaç kez yineledi. O konuşmacı da sevgi ve nefretin birbiriyle ne kadar iç içe olduğunu vurgulayıp biri olmadan diğerinin olamayacağından bahsetti) Çünkü nefret etmek çok kolaymış ona göre.

Düşündüm biraz ve karar verdim, sevginin neden zor da nefretin kolay olduğu hakkında. Bilirsiniz bu sözü elbet:

'' Sevgi emek ister. ''

Kesinlikle sevginin zor olmasının açıklaması bu olmalıydı. Emek bir erdemdi ve insanlara fazlasıyla ağır gelen bir kuvvetti. Sonra zaman geçti ve sıra bana gelince ben de onlara hüzünden bahsettim.

İç açıcı bir konu değildi birçok şey gibi fakat gayet akıcı, samimi ve rahat bir ortam yakalamıştım. İnsanlara hüznü anlatıyordum fakat onlar bana gülümsüyordu. Sanırım sözlerime '' bugün size hüznü anlatacağım, fakat bundan bahsetmek için oldukça heyecanlı ve mutluyum. O halde hüznün iyi yönlerini(ne kadar iyi olabilirse) görmekle mi başlamalıyız sizce? Bence güzel, başlayalım ama gerçekçi de olalım. '' diyerek başladığımdan mütevellit durumlarından hoşnuttular, umarım onları rahat hissettirebilmişimdir. Çünkü bazen şöyle hissediyorum ki, karşınızdaki kişi her kim olursa olsu bir önemi yok, öyle bir üslupla ve ses tonuyla giriyor ki konuşmaya gerilmeye başlıyorsunuz. Gözlerinize bakmadan tedirgin bir ifadeyle ve gayet somurtkan bir şekilde orada, sahnede, durması da ayrı bir rahatsız edici nokta.

Göz teması ve güler yüz bu hayatta kullanmamız gereken hazineler, çünkü inanın bana bir şekilde karşı tarafa değer verdiğinizi göstermiş oluyorsunuz. Güler yüzünüzle aşıladığınız şefkat de insanda huzurun filizlenmesine müsaade ediyor, bu o kadar büyüleyici ve değerli ki.

Sanırım yazımı burada bitirmeliyim, zira gözlerim sulandı, birinin, benim, pencereleri açması/açmam gerek. Serin havayı teneffüs edip kendime gelmem ve gözlerimden akan yaşların üşümesi gerek. Bir ricam var sizden. Bu yazıyı sizle daha yakın olabilmek için, sohbet edebilmek ve hoş bir ortam sağlamak için yazıyorum ve umarım yazmaya da devam ederim.

Lütfen siz de bana cevap verin, yorumlarınızı bekliyor olacağım.

Mutlu kalmanız dileğiyle.

saksı bitkisinden seçmelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin