4.Bölüm:KÜL

165 97 10
                                    

  Blueneck - Pneumothorax

8 Eylül 2016

PSİKOLOG M.S'IN DEFTERİ SAYFA 15

Çocukluğumun o karanlık denizinde kıyıya vuran dalgalara karışan geçmişi hissettim. Tuzlu suyun kokusuyla bir bütün olan ölü yosunların kokusunu içime çektim. Kıyıya vuran dalgalardan birkaçı havaya sıçradı ve tekrar geri düştü. Kayaya vuran her dalga geçmişin acı dolu bir hatırasının zamanda bıraktığı izleri andırıyordu. Yağmur saçlarımı ıslattığında onun gelecek olduğunu ve geçmişin üzerine yağdığını o denizde geçmişe karışarak artık bir geçmiş olduğunu sandım. Oysa hüzünle baktığım denize karışan şey acının ta kendisiymiş. Yağmurun yağarken zeminde bıraktığı izi andıran kopuk kopuk hatırladığım geçmişim bir anıda uzanıyor, küçük bir kız çocuğunun kavlayan duvarları andıran bir odada yalnız başına hissettiği kalabalığı andırıyordu.

Kavlayan o duvarlar daima var olmuştu. Ruhum o kavlayan duvarların arasındaydı. Ben o kavlayan duvarların arasındaydım. Geçmişim o kavlayan duvarların arasında can buluyordu. Gelecek kendini o duvarların altında harabeye çeviriyordu. Ben hep oradaydım.

O eski odanın tavanından sarkan rengi tozdan griye dönmüş ihtişamlı avizenin sallanışına bakıyordum. O avizeye ve o avizeye astığım geçmişime.

Alev Güney, 18.

12 Temmuz 2004

Kısa saçlarım yaz güneşinin altında kahverenginin en açık tonlarına bürünürken gülümsedim. Sırtıma vuran güneşe yüzümü çevirdiğimde gözlerimi alan güneşe gözlerimi kısarak baktım. Ne kadar da uzaktaydı. Nasıl bu kadar ışığı olabildiğini düşündüm. Ardından güneşe bakmayı kesip gözlerimi masmavi gökyüzündeki bulutlara çevirdim. Güneş gözlerimi aldığı için hâlâ siyah noktalar görüyordum. Tam yukarıdaki bulut bir kaplumbağaya benziyordu. Kaplumbağa şeklinde bir bulut kıkırdadım. Küçük kollarım örgü mor saçları olan peluş oyuncak bir bebeği sarıyordu ve o bebeğe daha da sarıldım.

"Bak kaplumbağa şeklinde bir bulut Tarçın!" Sesimdeki neşenin birkaç yılın ardından solacağını bilemezdim. "Annemin yaptığı tarçınlı kurabiyeleri özledim." Dudaklarımı büküp oyuncak bebekle birlikte kaldırıma otururken annemi ne kadar çok özlediğimi fark etmiştim. Ne kadar olmuştu? Kaç gün sonra gelecekti annem?

"Sen de özledin değil mi Tarçın?" Yanımdan geçen bir kadının gözleri bana değdiğinde onu bir an annem sanmış peşinden koşmuştum. Fakat yüzünü tekrardan bana çeviren o kadının annem olmadığını anladığımda elimde oyuncak bebeğim, küçük kalbimdeki o hayal kırıklığıyla tekrar kaldırıma oturdum ve Öykü'yü beklemeye devam ettim. Sokağın başında Öyküyü gördüğümde koşarak bebeği apartmanın içerisine atmış ve Öyküye doğru koşmaya başlamıştım. Bana sımsıkı sarılırken saçlarının kokusu burnuma çarpmıştı.

"Hadi parka gidelim."Dedi sevinçle elimi tutarak. Kıkırdadım ve gözlerimi ona çevirdim.

"Pembe salıncak ilk kapanındır."Diyerek sokağın sonundaki parka doğru koşmaya başladım. Kısa saçlarım dalgalanıyor, pembe eteğim çelimsiz bacaklarıma çarpıyordu. Şen kahkahalarım gökyüzüne karışırken hiç durmadan koşuyordum. Birine çarptığım sırada beni omuzlarımdan tutan bir el bedeninden beni nazikçe çekti.

"İyi misin?" Diye sordu bir kadın yeşil gözlerini bana çevirip. "Neden bu kadar hızlı koşuyorsun çok terlemişsin." Bir dizini çöküp zarif elleriyle omzumu tutarken gülümsedi. Şaşkın gözlerle ona bakmaya devam ediyordum. Öykü yanımızdan geçip pembe salıncağı kaptığında kadın bir elini saçlarıma koydu.

LEYALWhere stories live. Discover now