The Green Mile (Yeşil Yol)

2.9K 34 7
                                    

Bir hapishanede gardiyanlık yapan Paul Edgecomb'un görevi, hücrelerinden alınan idam mahkumlarını, elektrikli sandalyenin bulunduğu ölüm odasına kadar olan bir millik yeşil yoldan götürmektir. Edgecomb yıllar boyunca bu yoldan sayısız idam mahkumu nakleder. Ama hiçbirisi onu John Coffey kadar etkilemez. Oldukça iri yarı biri olan Coffey, iki küçük kızı öldürmek suçundan idama mahkum olmuştur. Ürkütücü görünümünün aksine oldukça duygulu ve karmaşık bir iç dünyası olan Coffey, bazı doğa üstü güçlere sahiptir. Edgecomb onunla yakınlaştıkça artık hiç beklenmedik yerlerde mucizelerin olabileceğine inanmaya başlayacaktır. Esaretin Bedeli filmini de yönetmiş olan Frank Darabont, bu filminde de benzer bir atmosferi seyirciye başarıyla aktarıyor. Oscar Ödüllü Tom Hanks'in yanında, Michael Clarke Duncan ve James Cromwell gibi oyuncular başrolde yer alıyor.

&&&&&&&&&&

Yeşil yol.. idam mahkumlarının son bir yolculuk diye nitelendirdiği işte o; hapishane yolu! Her insan, çocukluğunda masum ve gühahsız değil miydi? En güzel günlerini korkusuzca, hiçbir şeyin sonucunu düşünmeden, belki de özgürce... yaşamadı mı? Elbette herkes, yaşamıştır çocukluğunu; iyi ya da kötü. Yaşanmış olan her neyse, bizimle beraber geleceğemize gelir; ta ki bugüne. Peki, şimdi nasıl biriyiz, iyi biri mi? İyi bir insan olduğumuzu kim söyleyebilir kii… Karar verildikten sonra geriye söylenecek hangi kelimeler kalırr! ? Evet, son bir yolculuk.. Birini yargılamak, onu suçlamak kolaydır. Bir başkasının düşüncelerini umursamadan onu kendimizce yok etmek, dahası onu içimizde öldürmek en kolayıdır. Hani bir olay olur ve derler ki; “biz gerçeği gördük. Kendi gözümüze mi inanalım yoksa sana mı?” İşte bunu söylemek ne kadar da yanlış.. Asıl önemli olan; görüneni değil, görünenin dışında bilinmeyini görebilmektir. Mesela insanlara kendimize inandırmak zordur. Çünkü insanlar her daim kendi bildiklerini savunurlar, kendi görüşlerini söylerler. Açıkcası kimsenin umurunda olmayan, içi boş görüşlere, ayıracak zamanları bile yoktur. Varsa yoksa, kendi düşünceleri ve yapmak istedikleri ne varsa.. Peki ya gerçekler, onlara gerçekleri gösterebilirseniz ya da suçsuz olduğunuzu kanıtlayabilirseniz eğer; sizi serbest bırakırlar mı dersiniz? Hakkınızda çıkan yasa bir anda değişip, sizi yine özgür kılar mı dersiniz? Peki siz buna gerçekten inanıyor musunuz? Ne yazık ki, artık inanmaya ve hayal kurmaya vakitleri bile yoktu.. İşte o ölüm yavaş yavaş yaklaşıyordu, acımasız bir zamandı doğrusu. Yalnızca birkaç dakika sürecekti; beyinlerinden, ayak parmaklarına kadar uzanan bir elektrik akımı.. Bu ne acımasızlıktır ki, ölümlerini izlemeye gelen bir grup insan! Yüksek sesle söyledikleri tek bir söz; “o ölmeyi çoktan hak etmişti, o bir katil, o çok kötü ve o suçlu! İşte bu yüzden ölmeyi hak ediyor, ölmeli!” Peki ya, gerçekten hiç bir suçu yoksa, elektrikli bir sandalyeye bağlanıp ölmeyi hak ediyor muydu? Hayır tabi ki! Ama şimdi gerçeklerin ne önemi var ki.. Domino taşı gibi yıkılmaya mahkum, önemsiz olan gerçekler! John Coffey; işlediği bir suç yüzünden idam edilmeye mahkum edilmiş biri! Olağanüstü güçlere sahip, insanlara yardım etmek için çırpınan ve o kocaman bedenine karşı; çok daha büyük, yumuşak ve sevgiyle dolu bir kalbi olan bir dev.. Nasıl olur da, böyle biri katil olabilir, kötülük yapabilirdi? Ama olaya biraz dışardan bakarsanız, bu adam tam bir katil! Diyebilirsiniz.. Peki ya onun içinden bakmaya çalışırsanız; aynsını söyleyebilir misiniz? Hayır söyleyemezsiniz. Çünkü John Coffey, bunu söylettirmiyor. O bir katil değil, fakat yanlış anlaşılma sonucu idama çarptrılmış biri. Gerçekleri görmek gerekir, onlara inanmak… Geç kalınmış olsa bile! Aslında ne biliyor musunuz? Suçsuz insanlara inanmadığımız için onları kaybediyoruz.. Evet kaybediyoruz! Filmi izlerken bir yandan, nasıl bu kadar acımasız olabiliyor bu insanlar diye düşündüm, bir yandan da önyargıların aldatmaca, bir çeşit kandırmaca olduğunu gördüm. Kısacası, kime inandığımızın farkında olmamız gerekiyor. Birilerine inanırken, gerçekleri göremeyecek kadar kör olmamak ve her ne olursa olsun bir kerede onların yerinden dışarıya bakmamız gerekiyor.. İşte filmde tam da bundan bahsediliyor! Artık daha fazla söze gerek kalmadığını düşünüyorum ve hepinize iyi seyirler diliyorum.

FİLM ÖNERİLERİ Where stories live. Discover now