Bölüm II

37 8 0
                                    

"Tek değişmeyen şey; doymak bilmez insanoğlu"

*****************************

"Beynimde yankılanan müzik, uzun kollarım, her tarafa çarpan vücudum, ergen sakarlığı"

Atlas kulağının çınlamasıyla elini kulaklarına götürüp topal topal yürümeye başladı. Çarşının ince metal duvarlarına çarpıp yol alıyordu. Arada bir elektrik tellerinin arasından gözüken güneşe de bakıyordu. Etrafında buruk bir sessizlik vardı. Güneşin o göz alan ama yakmayan ışığı sadece çarşının birkaç caddesine vurabiliyordu. Yol alırken ittiği çarşı tezgahlarının içinden oyuncaktan bakliyata kadar her şey dökülmüştü. 

Düz caddeye vardığında az önce tanıştığı yabancı onu yakaladı. Bu yavaş yavaş yürüyen ter basmış genci omzundan tutup bir hareketiyle kendine çevirdi. 

"Atlas konuşacağımızı umuyordum. Sen ise kaçtın.... İlk defa beynini okuduğum için kafan çınlamış olmalı....Merak etme her şeyi açıklayacağım ama burada olmaz."

Ian, Atlasın ona ölü ve kısık gözlerle baktığını görünce ona doğru gülümsedi ve her iki omzunu tutmuş güçlü kollarını salıverdi. Ardından kendini Ian'a bırakmış Atlas yere düştü. Bir süre yerden kalkmadı.

"Sen ciddi misin küçük... Ölü gibisin."

Ian, biyolojik yaşı 13, fakat beyin yaşı 60 olan Atlasın hareketlerine ve davranışlarına bir türlü anlam veremiyordu. Resmen yaşlı bir adam gibi hareket ediyor, anlamsız sesler çıkarıyor, olup olmadık yerlerde sırıtıyordu. Yabancı, Atlasın başında kalkmasını beklerken Atlas aniden üstünde duran yabancıdan kurtulup hemen koşmaya başladı. Sanki o  vücudundaki 60 yaşındaki adam gitmiş bir anlığına da olsa o genç delikanlı gelmişti.

Ian hiç düşünmeden onu takip etmeye devam etti. Çarşının çıkışına doğru hiç hız kesmeden koşan Atlası yakalamak bir hayli zor olmalıydı. Etrafından akıp giden dükkanların, ruhsuz ve boş müşterilerinin duygusuz bakışlarıyla çevrelenen Ian, koşarken havanın bir anda soğuduğunu, yavaşça yağmaya başlayan karın onu üşümeye başlattığını fark etti. Ve koşmaya devam etti. Koştu, koştu. Atlasın yorulacak halı yoktu. Git gide azalan dükkanlar ve ayaklarının altındaki yükselen karla beraber karın yağması hayli şiddetlenmişti. Ian ellerini birbirine sürtmeye başladı. Ve daha da şiddetlenen kar arasında Atlas'ı kaybetmemeye çalıştı.

Çarşıdan tamamen çıkıp boş karlı tepeye tırmanmaya çalışan Atlas'ın nefesi bir anda kesiliverdi ve çarşının yanındaki tepenin hemen üstündeki kayalıklara yaslandı. Çok üşüyordu. Kayalara kendini siper edip hızlanan karın ulaşamayacağı bir oyuğa yaslandı. Etrafta hiçbir şey gözükmüyordu. Karla birlikte şiddetini arttıran rüzgar birkaç metre önünü görmesini bile imkansızlaştırıyordu.

Atlas ince, sıyrılmış kazağının kollarını düzeltti. Git gide daha da üşüyordu. Dizlerini karnına doğru çekti ve ellerini dizlerinin altında birleştirdi. Az önce kendine olanları düşündü. O adam ona ne yapmıştı, hiç bilmiyordu. Ona yabancı diyordu, onu tanımıyordu, kendisine ne yaptığını bilmiyordu, üşüyordu. Titremeye başladı. Sonra yavaşça gözleri kısıldı. Ve artık üşümedigini fark etti. Etrafı saran kar fırtınasının beyazından; sıcak, samimi ve gözünü alan bir aydınlığa doğru dönen beyaza kollarını açmış, kucaklamıştı.

Sıcaktı ama bir o kadar da sessiz ve bulanık. Burayı hatırlamıştı. Birkaç kere daha gelmişti buraya. Sanki devasa beyaz bir kazanın içinde kaynayan suyda süzülen bir denek gibi hissediyordu kendini burada. Rüyalarında gördüğü, burada gördüğü şeyler her zaman ona geçmişinden bahsediyordu. Bir görüntü, bir eşya ya da bir ses buluyordu hep. Ama bu sefer hiçbir şey yoktu. Geçmişi gibi belirsizdi gördüğü şeyler.

Gözünü alan ve her taraftan gelen beyaz ışık şiddetini arttırır arttırmaz kanı çekildi ve karnında çok keskin bir soğuma hissetti, gözleri açıldı. Gerçekten de su gibi bir şeyin içindeydi. Dikkatlice etrafına baktığında ışığın kırıldığını görebiliyordu. Nefesi kesildiği an havuzdan çıkmaya çırpınan bir çocuk gibi kendini yukarı atmaya çalıştı.

"Ona yabancı diyordu, onu tanımıyordu, kendisine ne yaptığını bilmiyordu, terliyordu."

Geçmişini, ailesini, kendini, tanımıyordu. Rüyalarında yaşıyor gibiydi. Hayatı karanlık ve loş, yolunu kaybetmiş bir gemi misali fırtınalar içinde bir oraya bir buraya sallanıyordu. Kafasından kurtulmaya çalışsa da beyni onu ele veriyor ve anlamadığı rüyalar görmesini sağlıyordu.

Bu sefer rüya görmediğine emindi. Göz alan ışıktan; nemli, soğuk ve makine sesleriyle çevrelenmiş bir karanlığa çıktı. Kafasını kaldırdığında bir kapsülün içinde gibiydi. Ilık, sarı bir sıvının vıcık ve rahatsız edici hissinden kurtulmak için kendini anında dışarı attı. kirli ve yağ dolu bir zeminden kendini yukarı kaldırdığında yüzünde hissettiği acı ile bu yaşadığının gerçek olduğunu bir kez daha doğruladı. Vücudunun her tarafını kaplamış o vıcık sıvının kayganlığından bir türlü doğrulamadı. Elini yanında duran metalden masanın üstüne atıp zorla doğrulabildi. 

Karanlık ve nemli odadaki tek ışık masanın üstündeki lambanın beyaz ışığıydı. Buranın oda olduğundan da emin değildi. Gözünü kaplayan sıvıdan etrafını göremiyordu. Bu onu şimdi rahatsız etmiş olmalı ki hemen eliyle gözlerin etrafını temizledi ve masanın üstündeki tek şey olan ses kaydedicinin düğmesine hiç tereddüt etmeden bastı. Kısa bir cızırtının ardından tanıdık bir ses ona seslendi,

"Atlas...Atlas...uyan..."

Ve anında kafasında bir ağrı hissetti. Vücudu ter basmıştı ama kafasının üstündeki soğukluk ve kaşıntı onu çok rahatsız etmişti. Ardından büyük bir el yüzünü sildi. Ağzına akan sulardan bunun kar olduğunu anladı. Yavaşça gözünü açtı,

"Bu hiç hayra alamet değil. Bu rüyaları çok sık mı görüyorsun?"

Atlas konuştuğu kişinin kim olduğunu tahmin etse bile emin olamadı,

"Git gide gerçeğe yaklaşıyor bu rüyalar. Ayırt edemiyorum." kısa bir sessizlik oldu, Atlas devam etti,

"Sen..sen nasıl biliyorsun"

"Bende bu rüyaları görüyorum. Senin gibiyim. Farklı değilim."

Atlas bir yatakta olduğunu fark etmesi zor olmadı. Ona doğru gülümsedi,

"Bana bunları anlatmaya çalışıyordun değil mi Ian. Çünkü bunları dediğini hatırlıyorum." Ian da gülümsedi,

"Sana adımı söylediğimi hatırlamıyorum küçük."

"Demek ki senden farklı değilmişim gerçekten."

Z29Where stories live. Discover now