3

35 3 0
                                    

"Bunu düşünmek istemiyorum ama, o benim yorganım ve... ve siz banyodasınız. Banyoda."

Dedi her bir kelimenin üzerine ayrı ayrı vurgu yaparak. Bulunduğumuz durumun yanlış anlaşılmaya müsait olduğu apaçık ortadaydı fakat asıl mesele bu yanlış anlaşılmayı nasıl düzeltecek olduğumuzdu.

"Bu düşündüğün gibi bir şey değil, sadece kaza."

Sarp'ın sözlerini başımla onaylarken Emre'ye bakmaya korkuyordum, aksi halde yine aynı bakışlar bana aşağılık bir pislik olduğumu düşündürecekti. Oysa ne hayallerim vardı benim, kendime küçük bir ev alacaktım. Belki okuluma devam ederdim, Deniz geldiğinde ona iyi bir yaşam sunmak için elimden geleni yapacaktım ama ne var ki hepsi bir hayal olarak kaldı.

"Bana açıklama yapmana gerek yok, istediğinizi yapmakta özgürsünüz. Ama bunu göz önünde yapmazsanız iyi olur, mümkünse benden uzakta." Ukalaca gözlerini devirdi, tek istediğim bu durumdan kurtulmak ve odama geçmekti. Bakışlarını bana yönelttiğinde gözlerimi kaçırdım. "Şimdi buraya gelme amacını daha iyi anlıyorum... yazık"

Kafasını küçümserce iki yana salladı, söylediği şeye bir anlam veremiyordum. Sorar gibi kaşlarımı kaldırdığımda umursamazca odasına yöneldi. Yanımdan geçmek üzereyken kolundan tutup durmasını sağladım.

"Ne demek istiyorsun?" dedim titrek bir sesle, yaptığı ima ağırıma gitmişti. Belki Deniz'e nazaran hassas bir yapım olduğundan, belki de öylece çekip gidişini izleyemediğimden konuşmak gereği duyuyordum. Kolundaki elimi boşta olan eliyle indirdi ve karşımda durdu. Gözlerini gözlerimden ayırmadan dudaklarını aralayışını izledim. Ona dokunduğum anda vücudundaki soğukluğu değil, kalbindeki soğukluğu hissetmiştim sanki.

"Anneni ara ve bu gün olanları anlat, belki aptalca bir hayalin peşinden bunca yolu gelmenin yanlış olduğunu söyler sana." dedi, dişlerinin arasından sinirle çıkan sözcükler bir binanın onlarca havai fişekle patlatılmasını andıran bir yıkılışla kalbime çarpmıştı. Ellerimin titrediğini hissettim, hayatımda hiç bu kadar aşağılanmamıştım. "Konuşamıyorsun bile, bu demek oluyor ki söylediklerime verecek bir cevabın yok. Neden bir şey söylemiyorsun? İnsanları ayartmayı da annenden mi öğrendin yoksa?"

Daha fazla devam etmeden yüzüne sert bir tokat çarptım, dinlemek istemiyordum. Annem hakkında bu şekilde konuşmasını hiç istemiyordum. Sağ gözümden bir damla yaş çeneme inerken Sarp Emre'ye doğru bir kaç adım attı. Dikkatimi bir türlü toparlayamıyordum, tek düşündüğüm Emre'nin söyledikleri, tek hissettiğim utançtı.

"Uzatma Emre, odana git" diyen Sarp'a tutundum, ayakta durmakta zorlanıyordum. O da endişlenmiş olacak ki 'iyi misin?' diye sorup duruyordu. Yutkundum, konuşmak istiyordum ama boğazıma bir yumru takılmış buna engel oluyordu. Emre'ye doğru bir adım daha attığımda burun burunaydık, nefesini hissedecek kadar yakındım ona.

"Telefonum yok benim, olsa bile arayıp söylediğin şeyi sorabileceğim bir annem yok. Haklısın, söylediklerine verecek cevabım da yok. Ama inan bana Emre... bu hayatta kimsem olmasa bile senden daha yalnız olamam. Kimse olamaz... yazık."

Dedim, yanaklarımdaki ıslaklığı elimin tersiyle silerken. Bakışlarındaki sertlik yerini pişmanlığa bıraktığında güç de olsa gülümsemeye çalıştım.

"Bu söylediklerimden dolayı bana acıyarak bakacağını biliyordum, ben de bazen öyle bakıyorum. Ama kendime değil, sana. Sen de bana bakma, eğer burada acınacak biri varsa aynaya bak. Kim olduğunu o zaman anlarsın"

Söyleyecek bir şey kalmadığında cevap vermeyeceğini anlamıştım, yönümü Sarp'a dönüp bana odamı göstermesini söyledim. Emre'nin odasının karşısındaki kapıyı işaret etti, vakit kaybetmeden odaya geçmiştim. Kapıyı üzerime kapattığımda sırtımı kapıya yasladım, bir yandan dişlerimi sıkarken bir yandan ağlıyordum. Bu ikinci olmuştu dizlerimin üzerine çöküşüm. Bu ikinci olmuştu kendimi yalnız hissedişim.

Aptal İkizim Where stories live. Discover now