1 -Dünün kahramanı, bugünün şaklabanı

372 44 49
                                    

Only for zselowski

--
Özgürlük için her şeyini feda eder mi insan? Sırf gururu için canını verir mi? Daha güzel günler gelir diye umut beslemez mi?

Ben beslemiyordum... Esaret altına girip yüreğimin lekelenmesini kaldıramazdım. Bunları söylemek kolaydı, düşünmek yormuyordu ama ya yapması?  Yapması bu kadar kolay olacak mıydı?

Ben Xiao Luhan,  ölmek için dilenen zavallıdan başka bir şey değildim. Babamın ölümüne sebep olanlara teslim olarak utanç içinde ölmeyi hak eden bir lekeydim.

Ne hezayan ama... Onlar için ne büyük bir zafer.

Başımı yerden kaldıracak kadar cesaretim bile yoktu.  Tek başıma kaldığım hücrede,  sanki insanlar beni izliyor gibi utançtan başımı kaldıramıyordum. Çinlileri utandırmıştım, babamı utandırmıştım. Kendimi?  Kendimden bile utanıyordum.

Saatlerdir suyun değmediği dudaklarımı gözyaşlarım ıslatırken kendime acıdım. Bir anda her şeyimi kaybetmiş olmam gerçek gibi gelmiyordu.

Gözümden akan yaşları gömleğimin koluyla silip, tozdan dolayı hafif siyah olmuş ayaklarımı izlemekten başka bir işim yoktu. Çaresizlik içimde volkan olmuş saçılıyor; dokunduğu yeri öldürmeyip dağlıyordu.

Bitiktim, yitiktim ve en kötüsü yakında silik olacaktım.

Kapı açılana kadar kendi kendimi yiyip durdum. Kendime kızdım defalarca. Ama elime hiçbir şey geçmedi.

İçeriye giren siyah takım elbiseli adama kısaca baktım ve konuşmadan yeniden önüme döndüm. Bir Koreli görmek midemi bulandırmaktan başka bir şey yapmıyordu.

Eskiden hümanist bir ahmakken, şimdi kalbini kinle sıvayan faşist bir aptaldım.

"Ayağa kalkın ve bileklerinizi bana doğru uzatın." Kelimeler, dilinden o kadar sakin ve resmi dökülmüştüki bir robotu anımsatmıştı.

"İtlerin ayak işlerini yapan bir enikten emir alacak değilim." dedim yüzüne bile bakmadan. Kibrin gölgesinde konaklamış gibi dursamda, kendime hâkim olamıyordum.

Ama  adam zerre etkilenmeyerek yeniden tekrar etti. Sesinde hiçbir duygu değişimi olmaması ve beni umursamaması öfkelendiriyordu.

"Ayağa kalkın ve bileklerinizi bana doğru uzatın."

Bu sefer hırsla döndüm ve bana doğru uzattığı eline tükürdüm. Hırsla, sanki içimdeki tüm hıncı atarcasına.

Ama o elini yine sinir bozucu sakinlikle pantolonuna sildi ve bana doğru yaklaştı. Ellerimi bir anda tutunca altında kaçmak için kıvrandım. Nafileydi... Üç dört dakika dayanabilmiştim ve sonunda bileklerimde ki  soğuk metalden kaçışım yoktu.

"Ayağa kalktığınız ve bileklerinizi uzattığınız için teşekkürler. "

Sinirlerimi zapt eden kayışlar bununla birlikte kopsa bile tepki veremedim. Belki de boşuna çabaladığımı kabullenmiştim. Bilmiyordum neden olduğunu ama bir anda tükenmiştim  sanki.

Kendimi o kadar küçük düşmüş ve güçsüz hissediyordum ki tarifi yoktu. Yoktu işte, benim yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

Takım elbiseli adam, geriye çekilip kolumu sıkıca kavradı ve yürümem için itti. Soğuk metal sadece bileğime değil,  ağzıma da gem vurmuşcasına suskunluğumu sürdürdüm.

Koridordan çıktığımızda bana doğru döndü ve kulağıma eğildi. Sıcak nefesi tenimi ürpertirken sözleri daha da etkiliydi.

"Çıkış anahtarın benim ve lütfen kendini öldürtmemeye çalış. Benimle göz teması kurmaya veya iletişime geçmeye çalışma. Ben seni bulurum. Buraya tek gelmek için günlerdir uğraşıyorum. "

ORION// HunHanWhere stories live. Discover now