SOĞUK SAVAŞ

1.7K 88 81
                                    

"Senin için artık cehennemin kapıları yerle bir olmuş, sonuna kadar iblisi ruhunda hisset diye!"

5.BÖLÜM

İçime düşen bir parça kıvılcım, belki de tüm bedenimi aleve verecek, benden geriye sadece etrafa saçılıp, ebediyete kadar kaybolmaya mahküm kılınmış küllerimi bırakacaktı.

Ruh hastası bir manyağın, anlattığı peri masalına inanıp, kendimle ilgili ne varsa tehlikeye atmam gerekecekti ona yardım etmekle. Oynamam gereken oyunun hayatıma bile mâl olabileceğinin farkındaydım. İhtimaller bir başka ihtimalin içine geçmiş, netlikleri sonsuza kadar silmişti sanki. Sonuna kadar her şeye rağmen gidip eliminde kocaman hiçliklerle, katile suç ortaklığı yapmaktan içeri tıkılabilirdim. Tüm bunları göze alabilecek kadar çıldırmış mıydım gerçekten? Az önce resmen ona meydan okumuştum ve bundan geri dönemeyeceğimi biliyordum. Dönmeyecektim de zaten. Dönenemezdim. Bu sefer kesin beni yalan söylediğim için öldürürdü.

"Bak, sen!" Dedi ve iğneleğici bakışlarla beni baştan aşağıya süzerek devam etti.

"Az önce korkudan ölmek üzere olan küçük kızımız bana kafa tutmaya karar vermiş. İlginç!"

Derin bir nefes verdim ve bir adım geriledim. Tanımadığım, her an, her şey yapabilecek bir yabancıya bu kadar yakın olmak, içime soğuk bir ürperti veriyordu.

"İstersen, tüm söylediklerimi geri alabilirim ve senin için kılımı bile kıpırdatmamış olurum ne dersin?"

"Öyle mi? Zaten bizde burda kelime oyunu oynuyoruz değil mi? İstediğin zaman sözlerini geri alırsın ve hoop sil baştan. Sorun falan kalmaz." Kollarını öfkeli mi yoksa alaylı mı tam olarak anlayamadığım bir ifadeyle iki yana açıp konuşmuştu.

"Senin amacın ne? Sana yardım edeceğimi söylüyorum ama sen bana teşekkür etmen gerekirken hâlâ tehtitler savurmakla meşgülsün." Ellerimi göğsümde sıkıca birleştirmiştim. Bu hareket bana nedenini bilmediğim şekilde güven duygusu veriyordu.

"Ben seni hiç tehtit etmedin gazeteci." Dedi bana bir adım yaklaşarak." Eğer seni tehtit etmiş olsaydım, benimle böyle konuşamazdın çünkü senin o küçük dilini kesip atardım."

Dehşetle açılmış gözlerimle sadece ona baktım. Bu nasıl bir çelişkiydi böyle? Hem bana gelmiş, ailesini öldürmediğine inanmamı istiyordu, hem de dilimi kesmekten bahsediyordu. Bunların hepsini ona söylemek için ağzımı açsam da, karşımda duran nerdeyse benden iki kat daha iri, cüsseli hayvana bakıp, çenemi kapatmayı yeğledim. Aramızda fiziksel olarak uçurum kadar fark vardı ve sinirlenmesi benim için hiçte iyi olmazdı.

"Unutma gazeteci, bu işte artık birlikteyiz. Senden sadece istediğim uslu bir kız olup, bana ihtiyacım olan ne varsa getirmen." Dedi ve onaylamamı ister gibi devam etti. "Anladın değil mi?"

Bu pisliğe cevap vermeyecektim. Beni daha tanıyamamıştı. Ondan istediğim haberi aldıktan sonra onu ihbar etmekten büyük zevk alacaktım. Şu an tek yapmam gereken toplayabildiğim kadar çok bilgi toplamaktı. Hatta bununla ilgili bir roman bile yazabilirdim. Düşüncesi bile iliklererime kadar heyecanın yayılmasına sebep oluyordu.

"Mehir GÜNEY'in kaleminden "

"Sana anladın mı dedim?" Bu seferki sesi daha baskındı.

Hafifçe başımı sallamakla yetindim.

"Güzel!" Dedi ve ellerini birbirine sürterek kendini resmen koltuğa attı.
Ellerini ensesinde birleştirmiş, ayaklarınıda koltuğa boylu boyuca uzatmıştı. Hâla üzeri, omzunun sağ tarafına yerleştirdiği ve ortasından biraz kan sızmış sargı bezi haricinde çıplaktı. Zar zor sığdığı ikili koltuğum cüssesine göre bir hayli küçük kalmıştı ama pekte umrumda gözükmüyordu. Sanki kendi evinde, normal bir gündeymiş gibi gözlerini kapattı. Bir an afallamıştım. Bu herife bu rahatlık nerden geliyordu böyle? Bu kadarı da fazlaydı. Evet, ona yardım edeceğimi söylemiş olabildim ama asla ve asla burda kalamazdı. Bu imkansızdı. Sinirle ona doğru yaklaştım ve hafifçe öksürdükten sonra, emreden bir tonla konuştum.

KELEBEĞİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin