my watercooler romance

141 12 17
                                    

   Ve belki hayatıma şu an son vermek bile daha az canımı yakardı.

"Bu annenin iyiliği için, anlıyor musun?" Burnumu silip doktora bakıp başımla onayladım. Odadan çıktığında annem bana baktı.

"Üzgünüm hayatım. Çok üzgünüm." Yatakta yatıyordu ama ben yine de ona sarıldım.

"Ben üzgünüm anne. Bunu fark edemediğim için ben üzgünüm."

    Annem geçen günlerde Donna ile sohbet ederken kolundaki tuhaf çıkıntıları göstermiş ve Donna'nın onu doğrudan hastaneye götürmesine sebep olmuştu. Bunun bir çeşit kanser olabileceği riski ile karşı karşıya kalmış ama bunu bana söylememişti, dün geceye kadar. Dün gece yeni aldığı tişörtü bana gösterirken ben bunu farj etmiştim ve üstüne gitmiştim. Bana bunu açıklamıştı ve sabah onu zorla yeniden hastaneye götürdüm. Doktor bize tek bir şey söyledi: Şehrin öteki ucundaki araştırma hastanesine gitmemizi!

"Peki ne zaman taşınıyoruz?" diye sordum kahrolurken. Buradan ayrılmak istemiyordum.

"Senin okulunun bitmesini bekleyeceğiz."

"Anne..."

"Kes sesini," dedi annem kaşlarını çatıp. "Uzun süre bunlarla yaşadım zaten, bir ay daha yaşayabilirim."

"Ancak-"

"Bak Clementine, benden bir gün ayrılacaksın ve kendi ayakların üzerinde durmaya başlayacaksın. Sana benden daha iyi gelen insanlara sahipsin ve eğer ben ölürsem, onlar senin ailen olacak. Gerard gibi bir eşe sahip olmanı istiyorum. Ondan kopmana göz yumamam." Anneme son kez sarıldım ve geri oturdum. "Ben eve giderim, sen de okula git."

"Okulun bitmesine yarım saat var anne, bir anlamı yok." Annem bana kızgınca bakınca gülümsedim. Yanağını öpüp odadan çıktım. Tuvalete girip elimi ayağımı düzelttim.

     Hastaneden çıktıktan sonra okula kadar yürüdüm. Ağlıyordum ve bunu durdurmak istemiyordum. Uzun yolu on beş dakikadan kısa bir sürede ağlayarak bitirmiştim ve zil çalıp insanlar çıkmaya başlayana kadar bir yerlere oturdum. Ayaklanıp kapının önünde bekledim. Beni gören herkes bir daha bakıyordu, çünkü bilirsiniz, beni tüm yüzüm şişmiş ve saçlarım dağılmış beklemiyorlardı. Ruby beni gördü ve koşarak yanıma geldi. Alt dudağım titriyordu ve ona da aynısı oldu. Sımsıkı sarıldık.

"Biliyorum hayatım, biliyorum. Sorun yok, annen güçlü bir kadın. Elbet geçecek." Bana baktı.

"Buradan gideceğiz. Araştırma hastanesi için şehrin öteki ucuna gidiyoruz." Daha çok gözyaşı yanağından süzüldü. "Okulun bitmesini bekleyeceğiz."

"Ah Tanrım." Tekrar bana sarıldı. Hıçkırık seslerim insanların bize bakmasına sebep oluyordu. Ruby'nin yanından geçen insanlara bakarken Gerard'ı gördüm. Ray ile gülüşerek oldukları yerde durdular ve elleriyle bir şeyler yapmaya başladılar. Donna'nın ona bir şey söylemediğini biliyordum. Bu sadece annem, ben, Donna, Ruby ve Ruby'nin annesi arasında bir şeydi. Ancak az sonra onlar da öğrenecekti.

"Onunla en son dün okulda görüştüm. Odamda yaşadığımız şeyler yüzünden ondan özür dilemem gerekiyordu ve bunu neredeyse bir hafta sonra yapabildim." Frank ve Michael da okuldan çıkıp onların yanında durduğunda saatlerdir ağladığım için çökmüş olan bilmem ne sistemim sayesinde bu ılık havada bile üşüdüm. Ceketimin önünü kapatıp kapşonumu taktım. Frank kahkaha atarken Ruby'yi fark etti. Elimi hafifçe kaldırıp ona selam verdiğimde kaşlarını çatıp koşarak yanımıza geldi.

croquet & chemistry // gerard arthur wayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin