8.Bölüm: "SAHTE ÖLÜM"

14.7K 617 110
                                    

Bir kadın öldü... Ruhu kirli , karanlık...
Ve...
Bir adam karardı... Ölümün efendiliğiyle yücelirken....

Kadın öldü, gecenin karanlık adamı kazandı...

Kirin ve acının işlediği gözlerimin bulanması saliselere bedeldi sadece. Gri bulutların üzerini örttüğü derin birer okyanusu andıran harelerimin her biri içimi tüketen ateşin girdabıyla savrulup yok oldu. Her yanım yandı, yok oldu diyordum ya... Aslında az bile söylüyorum. Gerçek şu ki geriye hiçbir şey kalmamıştı. Ben'den bedenimden geriye hiçbir şey kalmadı. Savaşacak, ona karşı koyacak güçüm yoktu. Dilim kesilmiş, hayatın gri tozlu yerlerini çizen parmaklarım kırılmış ve gözlerim sadece kararmıştı.

Kimin yardımına , merhametine sığınabileceğimi, bilmiyorum. Çünkü bunu çok uzun zamandır yapmadım. Uzun zamandır kimsenin yardımını istemedim. Eskiden , korksam da , ardımda durucağını düşündüğüm bir ailem vardı. Bana inanacaklarına emin olduğum insanlar , dostlar... Fakat onlar bile beni yarı yolda bıraktıktan sonra, Alaz'ın merhametini istemek imkansızdı. Çünkü O'nu zerre kadar tanımadığım halde , ne kadar acımasız ve soğuk olduğunu görüyorum. Öyle ki onun merhameti sadece ölüme var. Tabi bir de sanırım , öldürmeye... İşini çok iyi yapıyor! Orman yeşili o gözler ölüm için biçilmiş kaftan. Zehri diline dökülmüş bir yılan gibi, öfkesi! Ince bedenimi hırsla sarmış , tüm kemiklerimi kırıyordu. Ve ben , hiçbir şey yapamıyorum. Ölmekten başka hiçbir şey...

Burnumdan içeri acıyla akan su hızla genzime işlediğinde dudaklarım suyun üzerinden baloncuklar bırakarak olmayan bir soluk için , durmadan çırpınıyordu. Tüm bedenim suyun içine gömülürken , ıslanan parmaklarım titreyerek mermeri çizmeye başladı. Böylesi bir acıyı hissedeceğimi ummazdım. Bileklerimi kesmek bundan çok daha kolay gelitiyordu aslında. Çünkü... İçimdeki korkak bir yan durmadan pes et , diyordu. Pes et! Fakat o kadar canım yanıyordu ki , siyahların üzerine sindiği o kırgın sesi hiç duymadım. Çırpınırken soluklarım yokluğu , karanlığı beraberinde getirdi. Sızlayan ve kaynadığına emin olduğum sargılar bileklerinin ıslanmasıyla titriyor, dizlerim ölüm yaklaştıkça seyiriyordu. Böyleymiş... Ölüm bu kadar kolayken nasıl başaramadım? Ölmeyi, nasıl başaramadım? Beni her seferinde engelleyen duvarları nasıl aşamadım? Bin türlü sorunun tek bir cevabı varsa da, ben bilmiyorum. Yada korkuyorum. O cevabın canımı, ölürken bile yakmasından korkuyorum. Üstelik acı, ölüm gibi değil. O yaşarken de ölümleyken de , canımı yakıyor.

Körelen aklımın cevapsız bırakdığı sözcükler toz olup havaya uçuşurken , boğazımın görünmez bir bıçakla ayrıldığını hissediyordum. Omuzlarım geriye doğru giderek düştüğünde gözlerimin içleri buğulanarak karanlığa gömülüyordu.

O an! Herşey bitti. Tüm her şey... Sahip olduğum , olamadığım herşey yok oldu! Kimsesizliğim, başarısızlığım, acınası halim... Hepsi gözlerimin önünde tarumar olurken tek yaptığım izlemekti. Nefessiz ve tepkisizce olanları izlemek! Zihnimin tüm duvarları yıkılıp , parçalandığında gözlerim onu gördü. İçimdeki o kırgın yaralı kızı. Benden çok daha farklı değil. O'da paramparça. Alaz'ın nefreti, öfkesi onu incitmiş , yüzüme acıyla bakmak dışında bir şey yapacak gücü yoktu. Bunu neden yaptığını içten içe merak etsem de aklım sadece "Sen onun parasının üzerine sifon çektin. Daha ne olacak!" diyordu. Bütün bunları , böylesi acı bir nefreti , bir kaç torba uyuşturucuya su boşalttığım için yaşamıyorsam eğer yaşadıklarım fazla ağırdı. Aslında onu anlamıyorum. Çünkü ona çalışabilir, parasını ödeyebilirdim, fakat onun istediği para değilmiş. Peki ne? Ben'den ne isteyebilir, bunu bana neden yapıyor olabilir?

GECE KARANLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin