4.Bölüm

194 5 0
                                    

Bir gün ailem yine şehir dışına çıktı. Şubat ayındayız. Dışarıda soğukta dolaşmak yerine eve gidip sıcakta kahvelerimizi içip oturuyoruz. Bir gün eve erken gitmesi gerekti. Okuldan çıktıktan sonra direkt durağa koştuk. Bende birkaç yere uğrayıp eve gittim. Kapı önünde bir kız vardı. O diye heyecanlandım ama çanta falan vardı. Sonra gördüm zaten halamın kızı Sena. N'apıyorsun falan konuştuk. İçeri geldi tabi. Adana' ya gidecekmiş öncesinde gelip hem birkaç gün, kalıp hem de bizimkileri görecekmiş. Bizimkiler yok iki üç gün dedim. "Hadi ya bilet almıştım bende şimdi nasıl olacak" dedi. "Kalabilirsin istersen içerde iki tane boş oda var." Dedim ki zaten demesem bile kalacaktı. Özge kesin kıskanırdı. Sena benden iki yaş büyük, mavi gözlü, güzel bir kız. O yüzden bilmesini istemiyordum.

Ertesi gün Sena da erken kalktı, eski arkadaşlarıyla buluşacakmış. Beraber çıktık evden, durağın oradan ayrıldık. Tam o gitti sevdiğimin servisi geldi. İner inmez ben günaydın dedim. O " o kız kim?" Dedi. "Halamın kızı tanıştırayım istersen" dedim. "Tamam gerek yok" dedi. Kıskandı lan. Çok sevindim, havalara girdim gülüyorum falan. Bana bakarak "çok salaksın" dedi. Bende ona bakarak "çok güzelsin" dedim. O kızgın, ben mutlu girdik okula. Derste konuşmadı yüzüme bakmadı, teneffüste çıktı hemen, durmadı. Gitmedim arkasından. Defterine " bir melek buldum, beni cennetine aldı, şimdi başka bir şeyler aradığımı sanıyor. Sor bakalım kendine sensiz cennetim bir işe yarar mı diye." yazdım. İyi hatırlıyorum bu notu. Anlık yazdığım ilk dizeydi diyebilirim. İçeri girdi yüzüme bakmadan oturdu yine yanıma. Açtı defteri. İlk önce yazıyı okudu. Sonra biraz gülümsedi. Sonra kulağıma; "kalbim bu kadar hızlı atarsa kalp krizi geçirebilirim. Görürsün o zaman sen cenneti" dedi. Bende "tamam o zaman bundan sonra güzel söz, iltifat, şiir yok" dedim. Bana bakarak "öküz" dedi.

Yine iyiydik. Devam ettik. Çıkışta yine direkt gitti eve. Akşam konuşuruz dedi. O akşamı iyi hatırlıyorum. 12 Şubat gecesi. Telefonla konuşuyoruz. Ben odamda Sena içerde kendi halinde takılıyor. " Annemler yok iki gün. Bak Selçuk'ta bizim sitede gel onlarda kalırsın. Akşamları da beraber takılmış oluruz sahile falan gideriz " dedi. Sena var gidemezdim ki bir yere. Ama o Sena'nın bizde kaldığını bilmiyor. Sadece birbirimize görüşürüz derken görüp öyle davrandıysa bizde kaldığını bilse neler olur acaba. Belki çok büyük bir şey değildi sabah yaptığı ama sevdiğiniz birinin tek bir hareketi canınızı feci yakabilirdi. Ben mutlu olmuştum beni kıskanmasına. Her neyse, biz konuşurken Sena bana seslendi. Dondum kaldım.

Sena' ya dedim ki ben telefonla konuşuyorum bir şey olursa kapıya tıklat bakarım. Ama içerden haykırıyor ismimi resmen. Ben dondum, Özge dondu. Sonra sinirli bir şekilde "o kim" dedi. "Kim kim" dedim. " Ya saçmalama kim o söyle. " dedi. "Halamın kızı sena" dedim. "Ya bir tek sabah gördüm, ilk defa adını orada duydum bir şey demedim. Ailen yok ama kız sende mi kalıyor?" dedi. " Ya hayatım bizimkilerin evde olmadığını bilmiyordu, Adana' ya gitmeden uğramış bizimkileri görmek için gelmiş biletini de iki gün sonraya almış. O yüzde..." lafım yarım kaldı tabi. Sena ben cevap vermeyince odama gelip " canım çağırıyorum neden cevap vermiyorsun" dedi. Telefon suratıma kapandı. Tekrar aradığımda operatör bana "aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor" diyor ve ben Sena'ya hunharca sövüyorum.

" Ne küfür ediyorsun be" diyor bir de. " Yav bi sus ***! Sana dedim ki , telefonla konuşuyorum seslenme, bağırma ama senin yaptığın ne *** " diye bağırdım. Zaten o an ne yapacağımı bilmiyordum. Bi an senaya tekme tokat dalmak geldi içimden. " Ne bileyim, unuttum." dedi. Arıyorum telefon kapalı, oradaki evin telefonunu da bilmiyorum. Ne yapacağım diye düşünürken aklıma Selçuk geldi. Aradım :

-Selçuk benim sizin siteye gitmem lazım, neredesin ?

-Bardayız da , n'oluyor lan?

-Ya boşver anlatırım nasıl gelicem sizin siteye?

-Bir saat sonra personel servisi var onla gidecem ben, beraber gideriz, dedi.

-Tamam oraya geliyorum" deyip kapattım telefonu. Sena kapı önünde bana bakıyor. "Görüşürüz" deyip çıktım. Yanıma hiçbir şey almadım. Zaten eşofman , t-shirt , hırka var üstümde, yürüyerek Selçukların olduğu bara geldim.

Yanına gittim direkt. " Noldu oğlum anlat" dedi. Anlattım olan biteni. " Eve kız atmadın değil mi lan" dedi. Küfür edince sustu. " Hadi gidelim gelir servis birazdan" dedi. Çıktık, durağa kadar yürüdük. Çok beklemeden servis geldi. Bindik çıktık yola. Koca otobüs, yollar virajlı ve karanlık, yavaş yavaş gidiyor servis. Yoldayken de aradım ama kapalı hala telefon. Siteye vardık, girişte de indik zaten. Gecenin üçü. "Evleri nerede" dedim. Sıra sıra evleri geçtik. İki katlı evler, 4 daire, apartman gibi değil müstakil evleri birleştirmişler gibi. "Şurası işte, alt kat" dedi. 4 daireden ışık yanan tek yer. Koştum kapıya kadar, apartman girişi değil, zaten ufak bir veranda var. Durdum kapının önünde, nefes alışımı, kalp atışlarımı kontrol etmeye çalıştım, başaramadım. Çaldım kapıyı. Kapıyı açtı, sanki arkasında ışık huzmesi vardı. Saçlar açık, üzerinde polar eşofman, bluz, hırka üçlüsünü tamamlayan donuk bir bakış, ama şaşkın çünkü beklemiyordu beni. Ağzını açtı ilk önce, diyemedi bir şey. Sonra "ne arıyorsun burada" dedi. " Seni." Dedim. " Yüzünü bile görmek istemiyorum" dedi bu sefer. " Ya açıklamama bir izin versen her şeyi anlata..." sözümü kesip "defol" diye haykırdı. Sonra kapıyı suratıma çarptı. Sen bilirsin dedim. Olduğum yerde dönüp etrafa baktım; karanlık, ağaçlar, uzaklardan gelen dalga sesi. Oturdum kapının yanına, yere. Gecenin kaçı olduğu, havanın ne kadar soğuk olduğu ya da burada ölmek beni ilgilendirmiyordu. Bekleyecektim. Ya ailesi gelene kadar evden çıkmayacaktı, ve ailesi geldiğinde babası benimle ilgilenecekti ya da dışarı çıkıp benimle konuşacaktı. Ne olursa olsun bekleyecektim. Saat ilerledikçe soğuk arttı, karanlık arttı. Üşüdüğümü ilk o zaman fark ettim. Devam ettim oturmaya, bir yandan üşüyor bir yandan uyumamaya çalışıyordum. Sonuç, güneş doğmasına yakın uyuyabilmiştim..

Her yerim tutulmuş, titriyorum büyük ihtimal. Üşüyorum, bunu hissediyorum, kemiklerime kadar soğuğu hissediyorum, donmuşum, kışın deniz kenarı bir yerde dışarıda uyumak. İşte aşkın mantığı bu. Her yerim soğuk ama yüzümde bir sıcaklık var. Yanağımdan alnıma doğru. Sonra öbür yanağımda hissediyorum sıcaklığı. Sanki biri yüzüme sıcak bir şey bastırıp ısıtmaya çalışıyor beni, sanki biri kalbime dokunmaya çalışıyor. Sonra sesini duyuyorum; uykulu, korkmuş, kızmış bir ses " ya kalksana" diyor. Gözümü açmak istiyorum ama kirpiklerim birbirine yapışmış. Zorla açıyorum gözlerimi, bulanık görüyorum ama tanıyorum bu yüzü. "Kalk hadi içeri geç" deyip kaldırdı kollarımdan beni. Anneler derler ya kalk yerine yat diye, sevgi ve şiddet karışımı bir sesle. Bunu sevgilinizin dediğini düşünün. İster istemez gülümsedim. "geri zekalı aptal bir de gülüyor musun" diyor ama oda sırıtıyor hafiften. İçeri girdim onun yardımıyla.

Seni Çok SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin