SON

228 10 7
                                    

Yıllar Sonra...

Yarın sabah güneşin doğup havanın en soğuk olduğu saatte bizim parkımızda, aynı bankta, ağacın altında kahvaltı sözü istedi benden. "Bir şeyleri bitirmemiz lazım" dedi.

Uyumadım. 9. kahvemi içiyorum. Bir yandan da umursamazlığa vurmaya çalışıyorum.

Sevindim; demek ki bir şeyler var içinde.

Üzüldüm; demek ki bir şeyleri bitirecek.

Sabahın yedisinde kalktım, gittim parka. Bizim park, bizim ağaç, bizim bank. Ortalık sessiz. Kimse ortada yok, oda yok ortada. Ben simidi, çayı, üçgen peyniri aldım. Aynı lisedeki gibi. Sonra o gözüktü diğer taraftan. Benim gibi almış simidi, çayı, çekmiş eşofmanları gelmiş. Dedim ya birbirimizi tamamlarız, o beyaz giymişti ben siyah. Geldi yanıma. Bir şeyleri bitirecek olmanın rahatlığıyla "hoş geldin" dedim sadece. "Hoş bulduk" dedi oturdu karşıma. Elini sıkmadım. İkimizde yabancı kaldık birbirimize, o çıkardı kendi getirdiği simitleri, ben çıkardım kendi çıkardığım simitleri. "Ben peynir getirmedim" dedi. Benimkimden verdim bir tane. "Şekerde almamışım" dedi. Eskiden bunu dediğinde parmağını batır çaya, karıştır biraz derdim. Demedim bu sefer, şekerden de uzattım. Biraz yedik. "Anlaşılan ben konuşmaya başlamadan konuşmayacaksın" dedi. "Evet, bir şeyleri bitirmek için konuşmaya sen çağırdın." dedim.

"Tamam o zaman, kısa kesicem" dedi. Rahattım. Biliyordum, bir şeyleri bitirmek için konuşacaktık. " Ben her şey için sana teşekkür ederim. Ve özür dilerim." dedi. Sinirlendim ilk defa. "Zaten

ayrılık konuşmasını 4 yıl önce yaptın, bu ne şimdi ? Neyin bitmesini istiyorsan söyle, konuş bitirelim gitsin." dedim. Eğer o an konuşmasını devam ettirse kalkıp giderdim gerçekten. O yüzden direkt sonuca bağladı konuyu. " Bu kadar sinirlenmene, kızmana gerek yok. Bak eskiden yaptığım şeyin ne kadar anlamsız olduğunu anladım. Çok önceden anladım bunu ama cesaret edemedim. Ne diyecektim ? Ben çok pişmanım, salaklık yaptım, geri döneyim mi diyecektim. Diyemedim işte. Ben o kadar yıl boyunca senden başka bir şey istemedim. Kolyen hala bende. Senden başkada kimse olmadı, olmayacakta. Bunu anlatmaya çalışıyorum sana. Ben tekrar benim ol istiyorum. Olamaz mıyız? Bir şans veremez miyiz ?" dedi. İşte bu kelimeleri hece hece beynime kazıdım o an.

O an hissettiğim şeyi anlatamam. Gerçekten anlatamam çünkü ne hissettim bilmiyorum. Lise çağıma döndüm. İlk kez ondan hoşlandığımı söylediğim ana döndüm. Eskiye döndüm. Tüm yaşanılan şeyler, mutluluklar, üzüntüler, kavgalar, barışmalar her şey tekrar tekrar aklıma doldu. Bir nevi sistemi geri yükledim gibi oldu. Bir kez daha anladım. Ondan başka kimse giremiyor kalbime. Ve şimdi kasıma ramak kala tekrar biz olduk. Tekrar deneme değilde tekrar doğuş oldu bizim için. Her dert, her üzüntü sebepsiz yere olmuyor demek ki.

Sonrasında tekrar denedik. Ama olmadı... Her zaman bir çekingenlik vardı üzerimizde. Korkardım kırar mıyım, üzer miyim diye. Hep diken üstü oldum 3 ay boyunca. İlk başta ikimizde hemfikirdik, zaman lazımdı bize. Tekrar omzumda uyuması için, tekrar kokusuyla beni uyandırması için. Ben ona bakmaya korkuyordum, o bana dokunmaya. Günler geçtikçe düzelir dedik olmadı. Biraz daha uzaklaştık sona doğru. Gözlerinde gökyüzünü göremedim, saçlarında güneşi hissedemedim. Hislerim aynıydı aslında ama o çekingen davrandıkça bende çekindim.

Bir gün çıktı geldi yine. Yemek hazırladım, sofrayı kurduk beraber. Ben müzik setini yerleştirirken o yemekleri koydu. Oturduk yan yana. Eskiden beri karşısına oturmamı istemezdi. Ne zaman karşısına otursam yemek yemesini seyrederdim çünkü. Dudaklarının aldığı şekli, çatalı tutuşunu, ara ara saçlarını geriye atışını.. Ben baktıkça utanırdı, kızarırdı öptüğüm yanakları. Gülerken gözleri kısılırdı, öptüğüm gözlerinin içi gülerdi..

Yan yana oturduk yine. Bol bol kokusunu çektim içime. Anladı yine, kızardı yanakları, dönüp öptü yanağımdan. Hiç konuşmadan yedik yemeğimizi. Müzik setinin yanındaki koltuğa geçtik, sonra elimizde kadehlerimiz, yanımızda söylüyordu Sezen Aksu;

" Ben sende tutuklu kaldım,

Kendi hayatımdan çaldım.

Yedi cihan dolandım,

Bana mısın demiyor. "

Ardından yine Sezen Aksu' nun istemeye istemeye " Git " dediği o parça geldi.

Sezen Aksu her git deyişinden sonra içime bir sıkıntı düşüyor, iç çekip gitme deyince bir rahatlama geliyordu. Sanki şarkıyı bilerek açmışım gibiydi.

Başını omzuma yasladı, hiç konuşmadık. Konuşmaya ihtiyaç duymadık, öyle gevezeydi sessizliği, öylesine anlamlı. Omzumda uyuyakaldı. Bende uzattım ayaklarımı sehpaya, hareket etmemek için nefes bile almamaya çalıştım. Uyandı sonra, yavaşça açtı gözlerini. Sonra başını dizime koydu uzandı koltuğa, ben saçıyla oynarken uyudu öylece. Kalbimi ağrıttı. Kalbim sıkıştı resmen, parmaklarım saçlarının arasında dolaştıkça kalp atışımı boynumda hissettim.

Bir kaç günümüz böyle güzel geçti. Tam eskisi gibi olacağız derken yine izin vermedi hayat. Sevgimiz ne kadar kuvvetliyse sinirlerimiz o kadar hassastı. Bazı olaylarda tutamadık kendimizi. Bağırıp çağırmadık ama bakışlarımız yaraladı içimizi. Sonra da zaten iş için yurt dışına çıkma imkânı geçti eline. Gitme dedim, kal dedim, dil döktüm, olmadı, gitmem lazım dedi. Derken de doldu gözleri.

Sonra bir gün rakı aldım, geldim eve, keyif yapayım dedim. Hazırladım her şeyi. Biraz kavun dilimi, peynir vs. yana yana albüm CD lerini aradım, bir türlü bulamadım, sonra arabada olduğunu hatırladım. Onları da ayarladım, tam açarken mesaj geldi. "Yemeği iki kişilik yap" diye.

Biraz sonra kapı çaldı, açtım kapıyı. Elinde iki poşet, ayakkabıyı çıkarmakla uğraşıyor. Aldım poşetleri geçtim içeriye, kapıyı kapatıp arkamdan geldi.

Bir insanın konuşmadan anlaşabildiği birisinin olması güzel bir şey.

Geçtik içeriye, konuşmadan beraberce hazırladık her şeyi. Konuşmadan oturduk karşılıklı. Ben CD yi takarken

O rakıları doldurdu. Ağır ağır dönerken CD, Kaan Tangöze ses verdi. " Bekle dedi gitti " dedi. İlk yudum damaklarımızı yaktı. Bakıştık. Sarı saçlarını omzundan arkaya attı. Yavaş yavaş yiyip yavaş yavaş yudumladık hayatı, geçmişi, yaşananları. Ara ara şarkıyı değiştirmek için kalktık sırayla, eskiden olduğu gibi. Sonra Pera başladı söylemeye, Seni Kaybettiğimde dedi, Sadece Sen dedi, Sevemezsin dedi, Teoman söyledi birazda. Onlar söylerken benim boğazımda çözülmeyen bir düğüm vardı, tıpkı onun gözlerinin dolması gibi anlamsız. Hala melek kolyesini takıyordu biliyordum. Gitmeden önceki son akşamdı işte. Gidecekti, başka bir ülkeye, kilometrelerce öteye. Düğüm çözülmeye başladı. "Son kez doğruları konuşalım mı" dedi. Sadece kafa salladım.

Döktü içinde ne varsa, korkularını, düşüncelerini, isteklerini, hayallerini... Benimde gözlerim doldu, içim yanıyordu zaten.

Sonra içeri geçtik, yan yana oturduk. Yerinin hala orası olduğunu bilerek sol tarafıma yasladı başını. CD arkada bir yerlerde çalmaya devam ederken, gecenin sessizliğinde kaybolmayı istedik. Olamadık. Zaten bir bok olmayı beceremedik hiçbir zaman. Çok zor değildi kokusunu içine çekmem, saçının her telini ayrı ayrı öpmem. Sarılıp gitmemesini istemek zor değildi. Ama yapmadım. Ne kadar çok istense bile bazı şeylerin kolay olması gerekir. Kolayca gitmesi gerek. Kolayca bir hayat kurması gerek. Unutulmam ya da güzel bir anı olarak kalmam gerek. Sadece gecenin 3' ünde onu evine bıraktım. Arabadan inmeden elini tuttum. "Hiçbir şey eskisi gibi değil" dedim. "Yalnızlık bile" diyerek tamamladı sözlerimi. Sonra indi ve gitti.

Eve dönünce kapıyı açtığımda ilk gördüğüm şey, anahtarları astığım askılıkta asılı duran melek kolyesi oldu. Hala orada asılı durur orada. Evin kapısı açıldığında ilk onu görüyorum şimdi. Beni karşılıyor.

Hala sevmek çok zor, ağır. Umutlarda tükendi içimde, bir o tükenmedi.

Belki bir gün buluşuruz, belli mi olur...

Seni Çok SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin