•âmâ• 13

1K 190 97
                                    

~4 Temmuz 2017 Salı

Oturduğu masada bir kıpırdanma olunca birinin yanına geldiğini anlamış ve kuşların sesine verdiği dikkati dağılmıştı. Hafifçe esen rüzgar suratını okşayıp geçiyor, aynı zamanda ağaçların yapraklarını da oynatarak güzel bir senfoni ortaya koyuyordu. ''Anne? Sen misin?'' deyip elini kaldırdı ve hafifçe sağa dönüp yanına oturan kişinin suratına doğru yaklaştırdı elini. Parmakları yumuşacık ve dümdüz saçlara değdiğinde elini yavaşça geri çekti. Kim olduğunu biliyordu yanına oturanın. ''Şevval?'' diye mırıldandı yine de kendisi doğrulasın isteyerek.

''Yalnızca biraz burada böylece oturacağım. Lütfen yine git deme.'' Şevval'in cümlesi üzerine boğazına bir düğüm kondu ve o düğümü göndermek için sertçe yutkundu.

Şuan içinde bulunduğu karanlıktan bazı zamanlar öyle çok kurtulmak istiyordu ki Halis Utku! Lakin artık ona mahkumdu. Sadece geceleri uyurken değil, her zaman içindeydi o karanlığın. Düşünsenize, bir gün, hiç beklenmedik bir anda, yolda yürürken, karanlığa gömülüyorsunuz. Bir kaç günün ardından gözlerinizi açacağınıza seviniyorsunuz. Lakin karanlık hâlâ sizinle. Ve ömür boyu da sizinle olacak. Ve anlıyorsunuz ki hayatta her şey bir anda değişebilir. Elimizde olanların tadını çıkarıp kıymetini bilmezsek, çok pişman oluruz. Sevdiklerimizin yüzüne, denize, dağlara, Ay'a, bulutlara, gökyüzüne, çiçeklere ve kitaplara baksaymışız doya doya dersiniz. Onun gibi...

Bazen sadece Şevval için görebilmeyi istiyordu. Bir buçuk yıldır çok değişmiş mi, hiç kıyamadığı siyah saçlarını kestiğinde ona yakışmış mı, ela gözleri hâlâ kendine bakarken parıldıyor mu? Yoksa kendine acıyor mu? Yanındayken yüreğine bir hüzün mü çörekleniyor? Bundan dolayı mı o gelme dedikçe geliyor. Gerçi, en son sertçe çıkışıp gitmesini istediğinden beri aylardır yoktu. Ve şimdi tekrar yanı başındaydı. Ona her ne kadar git dese de , yanındayken kendine huzur veriyordu.

Yavaşça başını salladı Halis Utku. Şevval buna şaşırdığı kadar sevinmişti de. İnadının bir gün yırtılacağını biliyordu. Ve o günün yakın olduğunu da. Yanında kalmasını kabul etmesi de bunun için güzel bir adımdı. Ela gözlerini yanındaki adamın suratında gezdirdi Şevval. Bakışları şuan bahçenin karşısındaki bir incir ağacındaydı. Bir keresinde kendi için bir poşet incir topladığı o ağaç. Lakin Halis Utku ne o ağaca baktığını biliyordu ne de Şevval'in kendine baktığını...

''Neden benim yanımda boş boş oturmak yerine başkalarıyla arkadaşlığına devam etmiyorsun Şevval? Seni görebilen birileriyle. Saçlarının yakışıp yakışmadığını söyleyebilecek, fotoğraflarınıza bakıp yorum yapabilecek, seninle her yere gidebilecek, ne bileyim işte ; kör olmayan biriyle.''

Şevval ''Gerçekten böyle düşünüyorsan yalnızca gözlerin değil yüreğin de körelmiş Halis Utku.'' cümlesini kurduğunda biraz ağır mı kaçtı diye düşündü. Lakin laf ağızdan çıkmıştı bir kere. ''Şuan nereye bakıyorsun biliyor musun? Bahçenizdeki incir ağacına. O ağaç benim için özel. Sen de öyle. Benim için yalnızca bir arkadaş değilsin sen. Hem yüzümü değil, yüreğimi görmen yeter bana. Seninle belki dağları, denizleri seyredemeyiz, belki yanıma yalnız başına gelemezsin, beni göremezsin ama bunlardan daha önemli şeyler de yok mu? Seninle muhabbet denizlerinde gezinebiliriz, kol kola yürüyebiliriz, birbirimizi hissedebiliriz. Samimiyetimizi hissederiz yeri gelince. Yeri gelince öfkemizi, dağınıklığımızı ve sevgimizi. Sen de içinde sevgi barındırıyorsun Halis Utku. Göremiyorsun diye hayatın anlamını kaybetmedin ki. Bak ben de buradayım ve beni de kaybetmedin.''

Sevgili Gelecekteki BenOnde histórias criam vida. Descubra agora