Uzun Yolculuk

1K 45 0
                                    

   Gece hiç uyuyamamıştım. Sürekli annem ve Nil'i düşünüyordum. Saat altı civarında, güneş doğmaya başlarken içeri Perseus girdi:

- Hazır mısın, küçük Spartalı?

+ Beş dakika sonra çantamla birlikte aşşağıdayım.

- Atın hazır, çabuk ol.

   Aşşağıya indiğimde herkes hazır bir şekilde beni bekliyordu. Babam yanıma yavaşça yaklaştı. Gururlu ve aynı zamanda da endişeliydi. Omzumu tuttu:

- Atların her biri kanatlı. Ayrıca nereye gideceğinizi biliyorlar.

   Babama hala kızgındım. Sonuçta bütün bu olanlar onun yüzündendi. Ben annemle gayet mutluydum. Her neyse. Yola çıkmak için çantamı atın yanındaki keseye koydum. Allahtan biniciliğe merakım vardı. Birkaç kez at bitmiştim. Hocalarım hiç de fena olmadığımı söylemişlerdi ama bu atlar çok farklıydı. Neredeyse iki at boyutundaydılar. Eğere asılarak ata bindim. Biraz sonra Theseus ve Perseus'ta atlarına binmişlerdi:

- Baba eve sağlam denersem, senden bir isteğim var?

+ Kesinlikle sağlam döneceksin.

- O halde şölen hazırlıklarına başla ve 12 Olymposlu'yu topla.

+ Peki. Bol şanslar.

   Bu konuşmadan sonra atımı şaha kaldırdım ve Perseus'un yanında sürmeye başladım. Birkaç yüz metre sonra atlar kanatlarını açtılar ve uçmaya başladılar. Efsanedeki gibiydi -...uçarken havada koşuyor gibi görünen...- . Ama dengede durmak çok zordu. Eğer düşersem, büyük ihtimalle parçalarımı boğazdan toparlardı.

...

Sıkıcı, sıkıcı ve sıkıcı. Neredeyse üç saat boyunca atı sürdüm. Gözüm Perseus'a kaydığında ata dokunmadığını ama atın yolu biliyor gibi gitmeye devam ettiğini gördüm. Ah! Tabi ya, benim salak kafam. Babam bize ne demişti - Ayrıca nereye gideceğinizi biliyorlar. - . Bende atı serbest bıraktım ve keyfime baktım. Atın yelelerine kafamı koyduğumda yorgunluktan uyuya kaldım. Neredeyse bir gündür uyumuyordum.

...

- Beni kurtar, küçük kahraman.

   Etrafta hiçbir şey yoktu. Sadece dev bir kayalık. Uçsuz bucaksız bir kayalık ve üzerimde uçan bir kartal:

- Beni kurtar, küçük kahraman.

   Ses çok yorgun geliyordu. Sese doğru koşmaya başladım. Bitap düşene kadar koştum ve koştum.

...

   Uyandığımda güneş neredeyse batıyordu. Atalarımız da yorulmuşlardı:

- Günaydın uykucu.

  Theseus'un alaycı sesiyle uyku sersemliğini üzerimden attım:

+ Neredeyiz?

- Büyük ihtimalle Mısır gökyüzündeyiz.

+ Atalarımız yoruldu. Yere inersek herkes bizi görür.

- Bu o kadar kolay değil.

   Sonra Perseus atını yere doğru sürdü. Arkasından Theseus ve ben. Yere indiğimizde üç büyük piramitin önündeydik. Hava kararmıştı. Perseus hemen attan indi ve atın arkasındaki çantasından dört metal çubuk çıkartıp çubukları etrafa sapladı. Çubukların baş kısmından mor bir top çıktı ve yukarı doğru bir lazer fırlattı. Lazeri takip ettiğimde en tepede birleştiklerini fark ettim:

+ İnanılmaz. Peki ne işe yarıyor?

- Görünmezlik kalkanı.

+ Madem bu kadar teknolojik bir uygarlıksınız, neden hala at ile seyahat ediyor ve antik bir şehirde yaşıyorsunuz?

- Bu uzun bir hikaye, istersen ateşi yaktıktan sonra anlatayım.

   Atının arkasındaki çantasından birkaç dal ve kibrit çıkardı. Görünmezlik kalkanının tam ortasında bir ateş yaktı. Ateşin etrafında topladıktan sonra anlatmaya başladı:

- Çok eskiden, Zeus ile Kronos savaşırken. İnsanlar onların varlıklarını ve üstün teknolojilerini fark ettiler. Tabi savaşı kazanan tarafı kendilerine tanrı ilan ettiler...

+ Peki bunun neresi kötü.

- Hikayeyi bitirmeme izin ver. Sonunda anlayacaksın. Her neyse. İlk başta bu iki taraf içinde yararlıydı. İnsanlar Olympian ırkına tapıyor. Olympianlarda onlara üstün teknolojileriyle bol bereket verdiler. İnsanlarda onlara saygı verdi.

   Perseus hikayeyi anlatırken Theseus çantasından birkaç konserve çıkardı ve ateşin üzerinde pişirmeye başladı :

- Ama Olympian ırkının o zamana kadar keşfedemediği bir özelliği vardı. Safkan olmaktan ne kadar uzaklaşırsan, genetik bozunumlarda aynı oranda atıyordu.

+ Türkçesi.

- Canavar olma olasılığı artıyordu. Bu soruna çözümler çok kolay bulundu. Yarı tanrılar. Olympianlar yarı tanrılara canavarları öldürmeleri için çeşitli görevler verdiler ve canavar soyunu neredeyse yok ettiler. Fakat daha büyük bir sorun kapıdaydı. Canavarlardan başı yanan krallar Olympianlara savaş açtılar. Yok olmanın eşiğine gelen Olympianlar insan ırkını kendi başına bıraktı ve bir yemin etti. İnsan ırkının hayatına karışan kim olursa olsun cezası Tartarus'a kapatılmaktı.

+ Madem sizde bizim gibi bir türsünüz. Peki neden ölümsüzsünüz.

- Birincisi, sende bir Olympian'sın. İkincisi bu Yunanlıların uydurması. Biz ölümsüz değiliz. Sadece uzun yaşıyoruz. Saf Olympian olanlar bir milyona yakın yaşayabilir. Ama bizim gibi yarı Olympian olanlar sadece beş bin yıla kadar yaşar. Mesele ben ve Theseus neredeyse üç bin yaşındayız.

- Seni bilmem Perseus ama ben daha 2617 yaşındayım.

+ Yani bendemi bu kadar uzun yaşayacağım.

- Evet. Muhtemelen, seksenli yaşlarında sahte bir ölüm ve gerisinde Olympos.

- Fazla konuşmak iyi değildir.Yemeklerimizi yiyelim ve sonra yatalım.

   Aynen Theseus'un dediği gibi yaptık ama ben uyuyamıyordum. Gökyüzü ne kadar da güzeldi. Şurdaki yıldızlar sanki Nil gibiydi. Gözlerim yavaşça kapandı. Kendimi uykunun yumuşak kollarına bıraktım.

...

Zeus'un oğlu Türk olursa ...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin