-16- "Düşmek"

2.5K 87 92
                                    

"İnsanın kalbinden daha büyük çöl, İnsanın kalbinden daha derin göl var mı ki? Yangın da burada, yağmur da...."
- Senai Demirci

Sabah gözlerimi araladığımda, başım Emir'in göğsünde bir elim de beline sarılı vaziyetteydim. Ona sarılmama sinirlenerek hışımla yataktan kalkıp, banyoda ihtiyaçlarımı giderdikten sonra mutfakta bir şeyler atıştırdım. Canım pek bir şey yemek istemiyordu, iştahım mutluluğumla doğru orantılı olarak azalmıştı. Hava almak için balkona çıktığımda, karşımdaki eşsiz güzelliğe baktım hayranlıkla. Güneş, denizin tam üstüne ışık saçıyor ona harika bir görünüm kazandırıyordu. Gülümsemek istedim fakat gülümseyemedim. Tek yaptığım ifadesiz bir şekilde ellerimi balkonun tırabzanına dayayıp denize bakmak oldu. Kafamı gökyüzüne kaldırarak derin bir nefes aldığımda Emir'in kokusu da burnuma doldu. "Günaydın," dedi benim gibi derin bir nefes alıp. "Günaydın." deyip yanından geçip yürüdüm. Onunla konuşmak istemiyordum, hala affedememiştim. Uzun bir süre affedemeyeceğim de kesindi zaten.

Dolaptan Emir'in ne ara alıp ne ara dilimlediğini bilmediğim karpuzu çıkarıp, çatalla yemeye başladım. Poyraz tam bir karpuz canavarıydı. Büyüdüğünde de sevecek miydi acaba? İnşallah severdi de Emir ona karpuz yetiştiremezdi. Bu düşünceyle karnımı okşayarak gülümsedim. Bu sırada Emir de yanıma oturmuştu. Elini karnımın üzerine koymasıyla ani bir tepki vererek elimi çekmiş, onun sıkıntılı bir nefes almasına sebep olmuştum. "Bir tarlada karpuz yetiştirmeye başlasam iyi olacak." deyip, karnımı okşayınca içim titredi ama cevap vermedim. Ne diyebilirdim ki... O hakaretinden sonra oturup onunla karpuz yetiştirmek hakkında mı konuşacaktım?

"Nasılsın babacağım, rahatın yerinde mi?" Poyraz oynadı, gözleri bir an bana kaydığında göz göze geldik. "Annenin karnında yaşamak güzel mi?" Gözlerimi kapatıp gülümsedim. Tüm kimliklerimizden, yaşadıklarımızdan sıyrılıp yalnızca oğlumuzun annesi ve babası olduğumuz anları seviyordum. Yine de böyle bir ömür geçmeyeceğini farkındaydım.

"Hava mis gibi, yürüyüş yapalım." dedi bir süre daha karnımı okşadıktan sonra. Onunla hiçbir şey yapmak istemediğim için bu teklifini reddettim. Zaten biraz belim ağrıyordu, yürümek istemiyordum. "Sen git." dedikten sonra kalkıp uyuduğumuz odaya geçtim.

Çarşaf buruşmuş, pike yere düşmüştü. Pikeyi almak için eğildiğimde belime giren ağrıyla belimi tutup, yüzümü buruşturarak yatağa oturdum. Uzun zamandır böyle bir sorunum yoktu, ne olmuştu şimdi? "Zeynep! Sancı mı girdi?" diye soran Emir'e başımı sallayarak yanıt verdim. Ona yere eğildiğim için belimin ağrıdığını söylesem muhtemelen beni yine kötü, düşüncesiz bir anne olmakla suçlardı.

"Hala mı sancıyor?" diye sorduğunda sesi şefkatli çıkmıştı.

"Evet."

"Hastane-" dediğinde lafını hızla kestim.

"Hayır."

"Uzan o zaman." diyerek yatağa uzanmama yardımcı oldu. Sonrasında yanıma doğru yönelmesiyle yanıma yatacağını anladım.

"Sen yürüyüşe gitsene." dedim yanıma yatmaması için. Bir gün Emir'in yanıma yatmaması için bahane bulacağımı söyleseler güler geçerdim fakat sonuç olarak bu andaydık işte. Emir'in sürüklediği bu an.

"Seni böyle bırakıp gitmem." Hiçbir şey demeden gözümü karşımdaki denize baktım. Kafamı nereye çevirsem deniz görüyordum, bu güzel ve sakinleştiriciydi. Bir süre sonra boynum acıdığından yastığımı düzeltmek için bir hamle yaptığımda Emir üzerime eğilerek yastığımı düzeltti. İşi bittiğinde dudaklarımızın arasında yalnızca bir karış ya var ya yoktu. Heyecanlanmadım, tepki vermedim. Sadece dudaklarımı öpmek için bana yaklaştığında kafamı diğer tarafa çevirdim, bu da ona yetmişti zaten. Dudakları yanağıma değerken, alayla gülmesiyle üzerimden kalkması bir oldu. "Bakıyorum da karşı koymalara doyamıyorsun." Ona bakmadım bile. "Uğraşma benimle, seninle savaşacak gücüm kalmadı." dediğimde aslında doğruları dile getirmiştim. Eski Zeynep'ten eser yoktu. Değil onu sevecek, nefes alacak halim bile kalmamıştı sanki. Yorgundum ve bu yorgunluk ne yazık ki fiziksel değildi.

Sana TutsağımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin