akşamüstleri, biz ölürdük

4.8K 443 542
                                    

Bir akşamüstüydü.

Bir akşamüstü kabusumdu gidişin, Jungkook.

Ne yapabilirim senden sonra, bu acıyla diye düşündüğüm ikinci saatin kırk üçüncü dakikasında evimde unuttuğun yüzüğü görmüştüm. Hani şu bir ara parmağından çıkarmadığın, gri, sade ve düz yüzük. Sana çok yakışıyordu oysa, neden düşürdün burada?

Neden bırakıp gittin onu?

Ya da...

Neden bırakıp gittin beni?

Lisedeyken çözmeye çalıştığım bir havuz probleminden daha anlamlı bir soru, belki de bu. Neden gittiğini anlamaya çalıştığım vakitlerin ıssız anlarından birinde güneş çoktan battığından ay vardı, gökyüzünde. Sanki senin o parlak, muhteşemliği kendine rol edinmiş, biraz afacan biraz da harika yüzünü hatırlatıyordu bana. Sanki oyun oynuyordu benimle, geri gelecektin birkaç saat sonra.

Gelmedin oysa, Jungkook.

Gittiğinde akşamüstüydü.

Sen gittin; bir evden, bir kalpten ve bir kabullenişten. Sen gittin; bir sızıdan, bir yalvarıştan ve bir aşktan. Sen gittin; uçsuz bucaksız bir dizeden, kurtarılamaz bir kanserden ve bir şiirden.

Sen gittin; bir güneşin ölümünden.

Çünkü ben saniye saniye izledim, Jungkook. Denizi gören balkonumun soğuk demirlerine değen ayaklarımı oynatıp benimle birlikte yalnız kalan beyaz şaraplarımdan birini yudumlarken izledim. Saniyelerin avçlarımdan kayıp gidişini ve güneşin sırf ay doğsun diye hiç tereddüt etmeden öldüğünü izledim.

Canım yanmadı, sevgilim.

Ev yeteri kadar boştu ve güneş öldükten sonra pek bir çekiciliği kalmamıştı gökyüzünün. Bir sürü yıldız vardı, sana benzeyen. Ne zaman nefes almak için kafamı kaldırsam seni görüyordum ve daha çok ağlıyordum, çok fazla ağlıyordum, Jungkook.

O yüzden odama, eskiden birlikte uyuyup uyandığımız odamıza, girip duvarın köşesine yığılınca bir manası kalmadı ağlamanın da. Gereksiz ve aksi bir hareket oldu çıktı, suyu boşuna tüketen tüm nehirler adına. Ağlamayı kesince, duvarı seyretmeye başladım sana bakarcasına. Seninle ilk tanıştığım günü, ilk öpüştüğümüz günü, ilk sarıldığımız günü, ilk seviştiğimiz ve ilk kavgamızı ettiğimiz günü, bir de... ilk öldüğümüz günü, hepsini seyretmeye başladım boyası akmış ve nemli duvarın çizgilerinde.

Kafamı hafifçe çevirip saate baktığımda çoktan gece yarısı olduğunu gördüm.

Ama benim için değildi.

Benim için hala akşamüstüydü.

Gittiğindeki gibi, tıpkı aynı yerimden milyonlarca kez vurulma ve, hepsinde aynı acıyı hissedebilme imkanım varmış gibi akşamüstüydü.

Gittiğinde akşamüstüydü, Jungkook.

Bağlaçlardan sonra virgül koymamayı bana sen öğretmiştin ama yapamadım işte sevgilim, yıldızlar çok yaktı bugün canımı. Ne yazdığımı ne de yazacağımı kurdum kafamda. Yalnızca güneş ölüyordu yine, ona denk geldim. Bana göz kırptı ve şimdi zamanı dedi.

Ağlaman için en güzel an.

Bir akşamüstü.

Kollarımı kendime dolayıp zavallı benliğime sarılırken sakin sakin dökülen gözyaşlarımı, kırık parkelere yolluyordum. Çünkü biliyordum, daha dakikalar önce görmüştüm takvimi. Fark ettirmemeye çalıştım duvarlara veya senin çok sevdiğin o yeşil çiçekli desenlere sahip masama. Lakin anlamış olmalılar. Çünkü epey ağlamıştım, takvimi bulunca.

a'şk'amüstü :: vkookWhere stories live. Discover now