38.BÖLÜM

31 2 1
                                    

(Medya: Eray-Can)
Seni güzelliğini de sevdim. Ama en çok acılarından seni sevdim.

Barış'ın Ağzından:

Mercan'ın banyoya girişinin üzerinden yarım saat geçmişti. Elimdeki telefondan onun profiline bakarken Mercan'ın çığlık attığını işittim. Ne oluyordu lan? Elimdeki telefonu bırakıp banyonun kapısı önüne geldim.

''Mercan neler oluyor? İyi misin?'' ses gelmiyordu, cinnet geçirmek üzereydim. ''Mercan!'' bağırarak kapının kolunu zorladım ama kilitliydi.

''Mercan güzelim cevap ver.''dedim sakince.''Amacın korkutmaksa bak başardın. Yeterince korktum hadi aç şu kapıyı.'' sorum yine cevapsız kalınca var gücümle omzumu kapıya vurarak tek hamlede açmayı başardım.

2016 Mart

"Özür dilerim sevgilim.Sana sahip çıkamadım." 

Esin öleli iki hafta olmuştu. Ölmek kavramını yakıştıramayacak kadar masumdu benim meleğim. Ona sahip çıkamamıştım.Evet ona sahip çıkamamıştım. Benim olana sahip çıkamamıştım. Gözümden süzülen yaşı sertçe kazağımla sildim.

''Sana sahip çıkamadım!''diye bağırdım.Elimdeki boş içki şişesinin duvara fırlattığımda, etrafa dağılan parçalar üstüme de geldi.

Dış kapının sesi geldiğinde milim kımıldamadım yerimde. Gelen büyük ihtimal Akın'dı. Yanıma gelip oturduğunda konuşmadım. Gücüm yoktu. Akın elini  omzuma koyarak derin bir nefes aldı.

''Abi artık kendini toparlaman gerekiyor. Hepimiz için acı bir olaydı.Ama artık toparlanman gerekiyor.'' dediğince acı bir şekilde güldüm.

''Yüreğim gitti Akın. Yüreğimden bir parça değil,yüreğim gitti.''Akın bana sarılmış destek olurken burnumdaki sızı daha da arttı.

Daha yüreğine sahip çıkamayan bir adam geriye kalan hayatında kendine nasıl sahip çıkacaktı? Peki her şeyi geçtim bu adam nasıl yaşayacaktı, yüreksiz, kalpsiz bir şekilde? Siyahken zifiri karanlığa batmış bu adam nasıl yaşayacak, güneşi yokken yolunu nasıl bulacaktı? Bulamayacaktı.

Günümüz:

Geçmişin gölgesinde bir adam, ve gölgesinde yavaş yavaş kaybolan bir kız vardı. Sanırım bu hikayenin ana karakterleri bizdik. Mercan ve Barış.

Hastanenin hasta edici kokusunu yaklaşık yarım saattir soluyordum. Eskiden kalan bir alışkanlık olmuş olmalı ki şikayet etmiyordum. Hayatıma üç kadın girmişti.Annem, Esin ve Mercan. Esin ölmüştü.Annem yaşıyordu ama ölüden farksızdı. Mercan..Mercan ise ölüp ölüp diriliyordu. Bu en can yakıcı şeydi.

Benim pezevenk babam yüzünden toz pembe hayatı mahvolmuştu. Evet bana anlattığı şeyler haricinde bir sürü şey öğrenmiştim onun hakkında. İstanbul'a son gidişimde aldığım para onun ailesinden zorla alınan paraydı ve o para için iki cana kıyılmıştı. Mercan'nın doğum gününde, o sahnede söylediği şarkıyla dalga geçmiştim kendimce. Bunu hatırlamam yüzümde acı bir gülüş yerleştirdi. Bilseydim o paraya elimi dahi sürmezdim. Bilseydim, onu oradan çekip alırdım. Ama bilememiştim.Nereden bilebilirdim ki?

Yaşadığım sanki dejavuydu. Esinin bileklerini keserek intihar etmesi..Hastane köşelerinde çaresizce oturmam..Şimdi ise Mercan ellerimden kayıp gidiyordu. Onu da kurtaramamaktan korkuyordum. Kaldığı odanın kapısı önünde yerdeydim. Gelen geçen garip baksada umrumda değillerdi. Sıçtığımın düşünceleri umrumda değildi. Kimse umrumda değildi.

''Barış bey hastayı görebilirsiniz ancak şuan baygın. Bir kaç saate kendine gelir.'' Doktorun dediğine kafamı sallayıp odaya sessizce girdim. Orada öylece yatıyordu. yatağın hemen yanında duran koltuğu biraz daha ona yaklaştırdım.

KELEBEĞİN ÖMRÜWhere stories live. Discover now