◐ Dördüncü Bölüm.

996 113 35
                                    

Vatan haini olarak gösterilirsem, bu benim idam cezası almama sebep olurdu. Bir şekilde, gücümü toparlayıp konuşmak zorundaydım. Ölmek için, çok gençtim.

'' Benim bu dünyadaki en adil kişi olduğumu söylemiştiniz. Beni bu kadar kolay gözden çıkarmayın. ''

Tanrı Kyungsoo, ilahi gibi gelen ses tınısıyla hoş bir kahkaha attı. Bu küçük sorgu odası, onun parıltısıyla aydınlanıyordu sanki.  

Tanrısal güçleri ile beni etki altına mı alıyordu yoksa ben mi etkileniyordum, anlayamıyordum.

Tok sesi, kulaklarımda yankılanırken bedenini benim olduğum yere kadar getirdi.  Bu kadar yakınlık, yoğun olan parfüm kokusunu burnuma dolduruyordu. Bu güzel koku, cennet bahçelerini andırıyor gibiydi. Kendimden geçiyor, ölümü tadıyordum sanki.

Acaba, ceza olarak beni öldürüyor muydu da ben bu kadar hissizleşiyordum?

'' Seni yeteri kadar kurtardığımı düşünüyorum. ''

'' Son bir defa kurtarın. ''

Bir umutla, belki yaşamak için yalvarıyordum. Daha yaşanacak çok şey, görülecek çok olay vardı.  Böyle bir ölümü kabul edersem, benim için çok yazık olacaktı.

'' Sana söyledim.  Onların yerini söyle, seni kurtarayım. ''

'' Yerlerini bilmiyorum. ''

Gözleri, sözlerimi tartıyor gibi vücudumda gezinmişti. Herhangi bir yalanımı yakalamak için hazır bekliyordu. Doğru söylüyordum ama yanılıyordu. Yalan söylesem bile, beni yakalaması çok zor olurdu. Jest ve mimiklerimi hep doğru kullanırdım çünkü.

'' O zaman senden bir şey isteyeceğim. Bunu gerçekleştirirsen, seni bir kez daha bağışlayacağım. ''

Sözleri, doğru mu anladım bilmiyordum. Bir şekilde, benim için bir kurtuluş olduğunu söylüyordu. Vücudum, mutlulukla kasılıyordu sanki. Yeniden yaşam bulmak, özgür hissettiriyordu. Belki de buradan kurtulduktan sonra, kendim için bir şeyler yapardım.

'' Ne istiyorsunuz? ''

''  Basit. Zi Tao'yu konuştur. Beyaz Leke için ondan bilgi al. ''

Alayla sırıtıp, beni bu odada kendim ve vicdanımla yalnız bırakıp gitmişti.  Zi Tao'yu daha yeni arkasından vurmuşlardı.

Onu, konuşturup zor bir duruma sokmak istemiyordum. Kandırmak, benlik bir durum değildi.

Üstelik bilgi alsam bile, Beyaz Leke benim ideallerimi yansıtan bir örgüttü ve bu yüzden onları satmak da istemiyordum. Ne yapmalıydım?

Bir şeyler düşünmeli ve bu zindan gibi yerden çıkmalıydım.

O sırada, genzimi yakan bir şey oldu. Etraf göz gözü görmüyordu, koskocaman bir duman halkası bizleri kendisine esir ettiğinde artık ölmem gerektiğine dair bir işaret olduğunu hissetmiştim.

Belki de yeni bir idam şekliydi.

Daha fazla acıyı hissetmemek, böyle bir durumla baş başa kalmamak için tahta zemine çöktüm ve gözlerimi sımsıkı kapadım.

Gözlerimi açmamaya devam ediyorken, sanki havalanmıştım. Bir şekilde kucakta ilerliyor gibiydim..

Belki de beyaz ışığı görüyordum. Belki de çoktan ruhumu teslim etmiştim.


-

Gözlerimi güçlükle araladığımda, olmam gereken yerde değildim.

Cennet yerine, küçücük bir depodaydım. Yanımda Zi Tao ile birlikte.

İkimiz de yeni yeni kendimize geliyorduk. Büyük ihtimalle, duman tarafından zehirlenmiştik. Kurtulmuş muyduk yoksa daha büyük bir belanın içerisinde miydik bilemiyordum. Maskeli adam, biten sigarasını ezip yanımıza doğru adımladı.

'' Beyaz Leke, geride hiçbir adamını bırakmaz. Yoldaşlar, sizi geç alabildiğimiz için üzgünüz. ''

Zi Tao'nun şen kahkahası, bu küçük ve karanlık deponun içinde yankılanmıştı. Maskeli adam da onun gibi gülüyordu. Burada gülmeyen, şaşkın olan bir tek ben vardım.

'' Siz kafayı mı yediniz? Ah gerçekten... Benim burada ne işim var anlamak çok güç! Liderinize söyle, hiçbirinizle muhattap olmak istemiyorum. Bir kere bizi sattınız. Bir daha olmayacağının garantisi yok.''

Kapıya ilerleyeceğim sırada tok sesiyle konuştu.

'' Gidecek yerin var mı? Baban Tanrı Karakolu ile iletişime geçmiş ve senin bulunmanı istemiş. Evin, Tanrı Muhafızları ile dolu. Ailenin evi de sizi kaçırmamızdan sonra izlenme altına alınmıştır. Bize muhtaçsın sanırım asi kız. ''

Hiçbir şey söylemeden bıraktığı yemeklerle birlikte kayıplara karıştı. Zi Tao yemeğe gömülmüşken ben tereddütle yaklaşıyordum.

'' Neden yemiyorsun? ''

Zi Tao, kaşığı ağzına götürmek üzereyken sormuştu.

'' Belki de Beyaz Leke yine tehlike altındadır, gizli güçler onlara bu yemekleri vermiştir ve onlar da ilk bize denetip bizi yine kobay olarak kullanıyordur. ''

Saçma sözlerim, sadece ortamı yumuşatmak için çıkmıştı ağzımdan. Ama sözlerim üzerine, Zi Tao elinde bulunan kaşığı yere fırlatmıştı.

'' Ah, tüm iştahım kaçtı. Yemek filan istemiyorum. Haklısın, ah çok akıllısın! ''

Bana sarılıp, sürekli akıllı olduğumu filan söylüyordu ve  bir sakız gibi bana yapışmıştı. Onu uzak tutmaya uğraşıyor, bir yandan da gülümsüyordum.

Bu çocuk, bende hep iyi izlenimler bırakıyordu. 

Pamuk şekeri yedikten sonra damaklarınızda kalan tat gibiydi. İyi hoş ve yaşamaya ait...

İki uyku tulumunu aramızda paylaşıp, uykunun güvenli kollarına bırakmıştık kendimizi.

-

Sabah uyandığımda, Zi Tao yanı başımda yoktu. Tam olarak bu kişilere güvenemediğim için, başına bir şey geldi sanıp endişelenmiştim. Hızla deponun dışına çıkacağım sırada, sanki yer altımdan kaymıştı ve bir şeyler açılıp beni  yere düşürmüştü.

Yanılmamıştım.

Depo'nun aşağısında, bambaşka bir oda daha vardı. Dün maskeli kişi ve Zi Tao burada saklanıyor ve susmam için işaret veriyorlardı. Benim buraya düşmemden sonra, parkeyi yeniden kapatmışlardı. Büyük ihtimalle, Zi Tao ve beni arıyorlardı bu yüzden de gizleniyorduk. Buraya kadar bulmuş olmaları, bizi yakalayacakları anlamına geliyordu. İstemsizce suratım düşmüş, endişe bedenimi ve zihnimi bulamıştı.

Ailem için, hiç iyi bir evlat olamamıştım. 

Depoya yakın bir yerlerden gelen ayak sesleri kesilmişti. Evet, bizi bulamamışlardı. Ama bu, bulamayacakları anlamına da gelmiyordu.

Zi Tao ile beni yanına çağırmıştı o maskeli kişi. İkimiz de hafif adımlar atıp, ses çıkarmamaya uğraşıyorduk. Üçümüz kafa kafaya verdiğimiz sırada fısıltıyla konuştu maskeli olan.

'' Üç gün burada saklanın. Ben buraya yiyecek getireceğim. Üç gün sonra sizi bu depodan kurtaracağım. Bana güvenin. ''


DO Kyungsoo OC︱Adalet.  ✔Where stories live. Discover now