Bölüm 8

241 127 32
                                    

Derin'den

Yüzüme hiç acımadan tokat adan elin bileni tuttuğumda "Kızım uyan. Hadi uyan kızım, uyan." Gibi cümlelerin hayat bulduğu ses kesilmişti. Oflayarak gözlerimi açtım ve karşımdaki adama baktım. Kırklı yaşlarının başında gibi görünüyordu. Sanırım bana çarpan arabanın sahibiydi. Bu kadar telaş yapmasının başka bir açıklaması olamazdı çünkü.

Bıkkınca nefesi vererek adamın bileğini bıraktım. Rahat rahat ölmeme izin vermiyorlar, ama bari rahat rahat bir arabanın çarpmasına, baygın kalmama falan izin verselerdi ya. Etrafımdaki insanların şaşkın bakışları arasında ayağa kalktım. Üzerimde sadece atlet ve tayt olduğu için soğuk tenime işliyordu ama umurumda değildi. Soğuk hissizlikti sonuçta. Hislerden kaçmanın en iyi yoluydu. Burak'tan kaçmanın en iyi yolu... Ama soğuk aynı zamanda hisleri derin bir şekilde yaşamanın en iyi yoluydu. Seni hislerin ortasına atardı o. Acımasızdı. Yapardı.

Soğuğun ortasında ısınmaya karar vererek koşmaya başladım. Nefes almaksızın koşuyordum. Toprak abinin barından uzaklaşmıştım sanırım ama kulağımda hala o ses, o melodi vardı. Fark ettiğim gerçekle olduğum yerde durdu. Ben ilk defa birinin yanında dans etmiştim. Burak'ın yanında bile dans etmezdim ben. Dans ederken beni yalnızca Burak izlemişti bu güne kadar ama asla kimsenin yakınında, hele ki yanında dans etmezdim. Tabii bunların hepsi üç yıl önceydi.

Kafamdaki düşünceleri geri plana atarak kafamı havaya kaldırdım. Hava bulutluydu. Birazdan yağmur başlayacak gibi duruyordu. Hatta hafif hafif çiseliyordu. Yağmurun beni temizlediğini düşünürdüm hep. Her şeyden arındırdığını... Bu yağmurun beni umuttan arındırması gerektiği kanısına vardım saniyeler sonra. Etrafıma bakıp bir market aradım. Göremediğim marketi birine sorarak bulmaya karar verdim. Normalde sokaklarda boş boş dolaşırdım market bulmak için ama fazla vaktim yoktu. Yoldan geçen kapüşonlu bir çocuğu durdurdum. Kafası yere eğikti ama benim ona dokunmamla kafasını kaldırdı ve ben onun kan çanağına dönmüş gözlerini gördüm. Kaşlarımı çattım ama sorgulamadım gözlerini. Kendini ağlamamak için sıktığı belliydi ama yanakları buna rağmen ıslaktı.

"Makas lazım bana," dedim kabaca. Zaten bu durumdaki bir çocuğa kibar davranılmazdı herhalde. Kibar davranılsa bile onun umurunda olmazdı çünkü.

Çocuk kaşlarını çatıp "Neden?" diye mırıldandı. En fazla on beş yaşında görünüyordu ama benden uzundu.

Saçlarımı önüme getirerek mavilikleri gösterdim ve gözlerine bakarak konuşmaya başladım. "Gereksizlikleri yok etmek için," dedim. Çocuğun anlamadığını fark ettiğimde konuşmaya devam ettim. "Artık umut yok. Umut yoksa mavi gereksizdir."

Yüzüme anlamsızca baktıktan sonra gözleri saçlarımın ucundaki maviliğe gitti ve elini kaldırıp mavi saçlarıma dokundu. Dudaklarını birbirine bastırıp kapüşonlu ceketinin cebinde olan elini bana uzattı. Elinde büyük bir makas vardı ve çocuğun elini kanatıyordu. Yere damlayan kanlara dehşetle bakarken makası çocuğun elinden almak için elimi uzattım. Makası elime bıraktıktan sonra hızlı adımlarla yürümeye başladı. Onun arkasından bakarken artık yağmurun çoktan başladığını fark ettim. Etrafımdaki insanları umursamadan yüzümü gökyüzüne çevirdim. Birkaç saniye sonra boğazım acıtacak kadar sert bir şekilde çığlık atmaya başladım. Ağlamamak için en iyi yöntemdi bağırmak ama şu an bağırmak bile çok işe yaramıyordu.

Kendimi sarhoş gibi hissediyordum ama kendimdeydim. Farkındaydım her şeyin. Her ne kadar alkolden nefret etsem de şu an alkole ihtiyacım olduğunu hissediyordum. Hissetmemek istiyordum. Hatırlamamak istiyordum. Akılsız olmak, hatta delirmek istiyordum. Belki öyle daha kolay olur. İlk defa annem gibi olmak istiyordum. Annem gibi...

"Anne!" Deli gibi bağırmamın sebebi ilk karnemi anneme gösterme isteğimdi. Karne almaya beraber gitmek istemiştim ama annem işi olduğunu söylemişti ve bana eve geldiğimde evde olacağına söz vermişti. Bende babamla gitmeyi kabul etmiştim. Şimdiyse babamı beklemeden evi arıyordum annemi bulmak için.

Annem salonda yoktu. Koşarak mutfağa girdim. Annem yoktu. Mutfağın bahçeye açılan kapısına koşup bahçeye doğru bağırdım. "Anne!" Annemden ses gelmeyince hemen yukarı çıkmaya başladım. Aşağıda yemek odası vardı ama annemin orada olması ihtimaller arasında değildi. Yukarıdaysa benim odam, abimin odası, kütüphane, annemle babamın yatak odası ve onların çalışma odası vardı. Benim ya da abimin odasında olmayacağı için ilk olarak çalışma odasına girdim. Boştu. Hemen yan tarafta olan yatak odasına girdim. En olası seçenek buydu ama burası da boştu.

Annem sözünü tutmamıştı. Evde değildi. Babam hem bana sesleniyor hem de merdivenleri çıkıyordu. Üzgün bir şekilde odama doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımdaki görüntüyle ağzım şaşkınlıkla açıldı. Önce gözlerim büyürken daha sonra yanaklarım yanmaya başladı. Annem evdeydi. Sadece o değil annemin üzerindeki adam... Kemal amcada evdeydi. Burak babasının işi olduğu için gelemeyeceğini söylemişti. Kemal amcanın işi bizim evde miydi yani?

Babam gözlerimi kapatıp kucağına aldı beni. Kemal amca annemi öpüyordu. Babam beni abimin odasına götürüp yatağa oturtturdu. Anlımı öpüp geri çekildi ve "Beni burada bekle. Tamam mı prensesim?" dedi.

Yaşlı gözlerimle babama baktım ve "Baba?" diye mırıldandım soru sorarcasına. "Söyle prensesim?" dedi saçlarımı okşarken. "Annem... Neden Kemal amca-" Beni daha fazla konuşturmayarak yere diz çöktü. Gözleri ellerimdeydi.

"Annen farkında değil. Şu an ne yaptığını bilmiyor. Az sonra uyuyacak ve uyandığında hiçbir şey hatırlamayacak."

"Ama ben uyandığımda önceden ne yaptığımı hatırlıyorum. Annem neden hatırlamayacak baba?" diye sordum utangaç ve hüzün dolu bir sesle.

Babam "Sen nasıl hatırlıyorsun?" diye sordu bana bakarken. Elimi kafama götürüp işaret parmağımla kafam vurdum ve konuştum. "Akıllıyım ben akıllı." dedim gülerek.

Babam gülümseyerek "Hah! İşte annenin aklı çok yorulmuş. Biraz tatil yapıyor. Aklı başına uyandığında gelecek prensesim. Tamam mı?" dedi ve ellerimi dudaklarına götürüp sıcacık bir öpücük kondurdu. Kafamı aşağı yukarı sallarken kollarımı babamın boynuna sardım.

"Seni çok seviyorum baba." dedim sessizce.

Aklıma gelen sahnelerle çığlık atmayı kestim ve gözlerimi yere diktim. Artık gözyaşlarımı tutamıyordum. Onların yerinde durması için bir çaba sarf etmedim. Sarf edecek gücüm de yoktu zaten. Artık kalabalık sokakta hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Birkaç saniye sonra tekrar bağırmaya başladım ama bu sefer çığlık atmıyordum. Belki canımı en çok yakan o olduğu için belki de öyle olmasını istediğim için, ondan daha büyük bir acının varlığını kaldıramayacağım için dudaklarım bu şekli almıştı.

"Anne!"

Uçurum KenarındaWhere stories live. Discover now