Bölüm 5- Bir Başkasının Gözünden

253 11 0
                                    

Bu bölüm Xai'nin bakış açısından yazılmıştır.

Bu onun olduğu kadar benim de suçumdu.

Eline levyeyi aldığı anda onu izlemek yerine önüne atlamalıydım, omuzlarından tutup onu sarsmalı ve kendine getirmeliydim. Mantıklı bir planla o adamdan kurtulmalıydık.

Bu şekilde değil.

Katil olarak değil.

Bütün bunlar korkunçtu, kanlı olduğu veya bir insanı öldürdüğümüz için değil. Hislerimiz yüzünden.

Şu an bakmakta olduğum kafatası-beyin karışımı, içimdeki iğrenti hissini uyandırmakta başarısız olmuştu. Ne kadar bakarsam bakayım fark etmeyecekti, iğrenmeyecektim veya herhangi bir olumsuz duygu ile dizlerimin bağı çözülmeyecekti. İstesem o kanlı yığına dokunabilirdim, dokunurdum ve içimde yine bir boşlık olurdu.

Normal değildim.

Normal değildik.

Hissedebildiğim tek şey Rawen'a karşı olan çekim gücüydü, o gücün de sevgi olmadığı kesindi. Ama ne olduğunu hala çözememiştim. Biraz macera, biraz da adrenalin karışımı bir çekimdi.

Ve o his dışındaki her şey sadece sabit, soğuk bir boşluktan ibaretti.

Bu yüzden beynim mantık çarklarını son gücünde kullanabiliyordu. Ne yapacağımı çoktan biliyordum.

Her şeyin bir sırası vardı, ilk önce Jase'i kontrol etmeliydim. Olanları görüp görmemesi oldukça kritik bir noktaydı, eğer gördüyse Rawen'ı kendinden uzak tutardı, sonsuza dek.

Koşarak eve girip üst kata çıktım, Jase'in odasının kilidini açtım. Jase dizlerini kendine çekmiş, yatak örtüsünü de kafasına kadar bütün vücuduna sarmıştı. Beni görünce yüzünün rengi gitti ve örtüyü tutan parmakları sıkılaştı:

"Ben...ben çağırmadım onu! B-bir anda geldi ve-ve ben de onu camdan gördüm, sonra da konuştuk-"

"Sakinleş, sana bir şey yapmak için gelmedim buraya."

Dikkatli bir şekilde ona yaklaştım, fark ettiğim kadarıyla artık ona öncekinden daha çok yaklaşmama izin veriyordu. O yüzden yatağın kenarına oturdum ve pencereden baktım, rahat bir nefes aldım.

Adamın cesedi görüş alanının dışındaydı. Yine de şansa bırakmak istemedim.

"Söylesene Jase...adama ne olduğunu gördün mü?"

"Hayır...sadece psikopatın adamın arkasından geldiğini gördüm, sonra da seni. Bana kızgın mı?"

"Rawen mı? Hayır. Adama kızgındı."

"Ona ne yaptı?"

Bir an cevap veremedim, gergin bir şekilde gülümsedim. Eğer doğruyu söylersem 2 mezara ihtiyacımız olacaktı. Biri aşağıda yatan ceset ve biri de benim için.

"Bayılttı. Endişelenmene gerek yok. Yemek veya su ister misin Jase?"

Kafasını 'hayır' anlamında iki yana salladı. Ayağa kalkıp kapının yanında durdum:

"Ben birkaç malzeme almak için şehir merkezine iniyorum, uslu dur olur mu? Rawen yeterince kızgın."

Rawen'ı da kontrol ettikten sonra arabaya bindim ve hayvan barınağına doğru yola çıktım. Yanımda normal bir insan olsa, böyle bir durumda hayvan barınağına giderek ne halt yediğimi merak ederdi.

Durum şu ki; bir ceset gömerken amatörlerin her zaman yaptığı  bir hata var, o da bir çukur kazıp cesedi gömmek ve işin bittiğini düşünmek.

Kendi kendime kahkaha attım, bazı şeyler gerçekten gülünç oluyordu.

Hayvan barınağına geldikten sonra arabayı park ettim ve zaman kaybetmeden içeri girdim, girişteki masada oturan kilolu adama hafifçe gülümsedim. Niyetimi belli ettikten sonra kafeslerin olduğu bölüme geçtik. Oldukça büyük, depo gibi bir yerdi burası.

Bir yanı kedilere, diğer yanı köpeklere ayrılmıştı. Köpeklerin olduğu tarafa doğru yöneldim ve en büyük olanını gözüme kestirdim. Görevli adam belgeleri hazırlamak için tekrar masanın olduğu girişe giderken bir ses dikkatimi çekti, spesifik olmak gerekirse; kedi sesi.

Sesi takip ederek yavru bir kedinin olduğu küçük kafesin önüne geldim. Daha ilk bakışta kediyi birine benzetmiştim bile.

Jase.

Minik, ürkek yavru bir kediydi. Neredeyse şeffaf gibi görünen beyaz tüyleri, parlak ve gri gözleri vardı. Tabiki onu burda bırakmayacaktım.

Sonuç olarak, hayvan barınağından çıkarken arkada 2 adet hayvan vardı.

Eve tekrar geldiğimde bir sonraki adıma geçtim. O da çukur açmaktı, fazla derin bir çukur.

Acı verici 6 saatin sonunda istediğim derinlikte bir çukur açabilmiştim, ilk önce yerden kazıyarak çıkardığım adamın cesedini çukurun dibine gönderdim ve derinliğin yarısına kadar toprak attım. Ardından arabanın arka koltuğundaki köpeği indirdim ve tereddüt etmeden gövdesinin ortasına bir bıçak sapladım.

Normal bir insanın canını acıtacak ağlamalarını duymazlıktan gelerek tamamen ölmesini beklemeden onu da çukura attım ve bu kez çukuru tamamen kapadım. Çukurun üstünü kamufle ederek fark edilmesini zorlaştırdıktan sonra geri çekilip eserimi inceledim. Kesinlikle gözleri kandırabilirdi, koku alabilen burunları da.

Adamın cesedinin üstüne attığım köpek sayesinde herhangi bir polis köpeği kokuyu alsa da, çukuru açtıklarında karşılarında bir köpek cesedi görüp tatmin olacaklardı. Bundan daha iyi  bir numara olamazdı.

Çukur kazma işleminde sıcakladığım için üstümden çıkardığım tişört ve ceketimi yerden aldım ve tekrar giydim. Arabanın arka koltuğunda, kafesinde miyavlayan kediyi çıkarıp eve girdim.

Rawen hala uyuyor olmalıydı, beni aramamıştı ve ortalarda da yoktu. Onu uyandıracak değildim, dinlenmeye ihtiyacı vardı.

Bir kez daha Jase'in odasına girdim. Yatak örtüsü yerdeydi, Jase ise zorlukla duyulabilen bir şekilde hafif nefesler alarak uyuyordu.

"Jase?"

"Mm?"

Yataktan doğrulup gözlerini ovuşturmasını izledim, uyku sersemliğinin azalıp, gözlerinin bana odaklandığını görünce kediyi kucağına bıraktım:

"Pekala, bu kedi artık senin sorumluluğunda."

Birkaç saniye kucağındaki minik yavruya baktı, yüzünde tek bir ifade vardı. Şaşkınlık. Bir kaç saniye sonra o şaşkınlık minik bir gülümseme ve ilgiye dönüştü.

Kediyi kollarına aldı. İkisi de birbirine ilk görüşte ısınmıştı.

Bakışları bana kaydı:

"Şey...teşekkür ederim?"

Neşesini gizlemeye çalışıyordu, bir de ne diyeceğini bilemez gibiydi. Bunu görünce güldüm:

"Bu daha çok soru gibi geldi ama, önemli değil."

.

.

Alt kattaki koltukta sızmış olmalıyım ki merdivenden aşağı hızla inen ayak sesleri yüzünden panik moduna girip amaçsızca ayağa fırladım. Merdivenden inen Rawen da beni aniden fark edince durdu. Birkaç saniye konuşmadan birbirimize baktık. Gözlerindeki soru işaretini görebiliyordum:

"Rahatla biraz, hiçbir sorun yok. Gel ve otur."

Bana bir şey saklıyormuşum gibi baktıktan sonra koltukta bana katıldı. Jase gibi yatak örtüsünü omuzlarına atmıştı.

Merak ettiği tüm soruları cevapladım. Onu rahatlatan her bir cevaptan sonra gerginliği gözle görülür bir biçimde azalmıştı. Buna minnettardım. Rawen'ın kendi hissiz kişiliği gibisi yoktu.

Jase'in kediye verdiği tepkiyi anlatırken yüzüne yakalanması zor olan bir gülümseme yerleşti.

Tanrım... İkimizin de kafasında bir şeyler eksikti.

Sosyopatın SınırlarıWhere stories live. Discover now