1.2. Gerçekten bozma masalları yâd etmek

218 22 293
                                    

Kurtlar sofrasında kurda dönüşen tilki

"Seni öldüreceğimi mi düşünüyorsun?" söylediği şeyin ağırlığını yüzünde göremedim. Sözlerinin ciddiyetine tersti yüzündeki alaycı gülüşü. "Öyleyse arabadan in, arabayı kana bulamak istemiyorum."

Açtığı kemerimin ardından, "Bu düşünceli hâllerin gözlerimi yaşartıyor," dedim ona bakmayı şimdilerde reddedip arabadan inerken. Kapıyı kapatıp eve ilerlemeye başladığımda sesimi alaylı çıkarmaya çalışarak devam ettim mırıltıyı andıran sesimle. "Neredeyse ağlayacağım."

Adım adım ölüme yaklaşırken bedenimde kol gezen korku, onun arabadan inişinin ardından adım seslerini duyduğumda daha da hızla dolanmaya başladı. Alaska, benim korkulu rüyamdı. Bu korku, beni darmaduman ederdi. Eğer bu rüyadan bir an önce uyanmazsam... Alaska, benim sonum olurdu.

Merdivenleri aşıp kapının önüne geldiğimde, "Kapı kilitli değil." dedi. "Burayı bir başkasının bulabileceğine inanmıyorum."

"Ben de..." diye mırıldandım siyah tahta kapının kulpunu kavrarken. "Ben de burada cesedimi çürümeden bulabileceklerine inanmıyorum."

Baskı uyguladığım kulpun ardından kapıyı hafifçe ittirdiğimde içerideki loş ışık karşıladı beni. Dışarının karanlığından böylesinin daha iyi bir seçenek olduğunu düşündüm. En azından ölmeden önce görebileceğim bir ışık vardı.

Loş ışığa adımlarken ilerleyen dakikalarda göreceğim beyaz ışığı düşünmemeye çalıştım. Bundandır ki botlarımı çıkarıp kenardaki koyu renk vestiyere bıraktığımda gözlerim etrafa bakındı.

Kapıdan içeri girdiğimde gördüğüm, geniş bir alana yayılmış stüdyo evdi. Beyaz açık mutfak, hemen girişin yanında, alanın üçte birini kaplayacak kadar genişti. Onun bu kadar beyaz, temiz ve düzenli bir mutfağa sahip olmasına şaşırdım. Ama beni sürekli şaşırttığından durmadım üzerinde.

Attığım birkaç adımın ve sırtımı döndüğüm mutfağın ardından gördüğüm büyük beyaz köşe takımı, takımın önünde koyu gri dikdörtgen bir orta sehpa vardı. Sehpanın üzerinde birkaç dergi ve küçük beyaz çiçekleri olan tanıdık bir bitki saksısı, ilerisinde de modern plazma tipi bir şömine... Köşe takımının gerisinde bir iç merdiven, merdivenin sonunda da muhtemelen uyuduğu yer...

Bir yanı duvara dayalı merdivenlerin solunda duvarı kaplayan sehpayla aynı renkteki kitaplığı ve aynı tonlardaki iki berjeri görebilecek kadar yaklaştığımda gerimde kalan, cam kapıların yanındaki takımla uyumlu büyük yemek masasına anlam veremedim. Burada ondan başkasının kalma ihtimali sıfıra yakındı gözümde. Büyük yemek davetlerinin ardından ormana gömülen cesetleri düşündüm bir an, o esnada sağ kolumda tüy gibi hissettim parmaklarını. Ürperdim.

"Nasıl buldun evimi?" diye sorarken kolumdaki parmaklarını yavaşça elime doğru indirdi. "Beğendin mi?"

"Güzel." elimi tuttuğunda çekerek bedenime sardım kollarımı. "Güzel bir evin var."

"Beğenmene sevindim." diyerek yanımdan geçtiğinde sehpanın üzerindeki büyük saksıyı aldı. "Yapmam gereken birkaç işim var." bana bakarak göz kırptığı kısa bir anın ardından ilerdeki merdivenlere yöneldiğinde ürpertim bir kez daha hatırlattı kendini. "Kendi evin gibi davran lütfen, uzun bir süre burada olacağız sanırım."

Etrafta saati arayan gözlerim aradığını bulamazken kollarımı açarak birkaç adım attım Alaska'nın ardından. Kapıdan çıkıp gitmek, burada olmaktan daha korkutucu gelirken köşe takımının kenarına yerimi yadırgarcasına oturdum her zamanki gibi. Uzun sayılabilecek bir süre boyunca karşımdaki şöminenin arkasındaki beyaz duvarı ve aydınlatmalı nişlerin içindeki şekilsiz büyüklü küçüklü taşları ifadesiz bir yüzle uzaktan incelerken merdivenlerden indiğine dair gelen adım seslerini duyduğum hâlde bakışlarım ona dönmedi.

Pars | Ben Katil DeğilimWhere stories live. Discover now