18. Bölüm - Hastalık

440 58 91
                                    

Gökhan'ın dediği şeye mutlu olurken hızlıca aşağıya indik.

Odaya girdiğimizde Gökhan lambaları yakarak içerisinin aydınlanmasını sağladı. Ortada duran kum torbasına ilerlediğimde o da eldivenlerle yanıma gelip onları elime giydirdi. Gözleriyle kum torbasını işaret ederek "Hadi bakalım, gücünü görelim." dedi. Önümdeki torbaya gelişi güzel vururken "Öyle vurma, odaklanarak vur." dedi Gökhan.

Onun dediği gibi vurmaya başlayınca bir süre sonra kollarım acımıştı. Kollarımı havaya kaldıramaya bile mecalim yokken Gökhan gülerek yanıma geldi ve kolumu ovarak masaj yapmaya başladı. Gözlerim baygın baygın bakarken "Yeter  artık, ben vazgeçtim." dedim. Dediğim şeye Gökhan daha çok gülerken "Gel o zaman." deyince elimdeki eldivenleri çıkarttı.

Birlikte salona geçince televizyon ünitesinden konsolları çıkartarak birini bana verdi diğerini ise kendisine alıp yanıma oturdu. Düdük çalınıp oyuna başlandığında "İyi olan kazansın." dedi. Topu Gökhan'dan almaya çalışsam da başaramıyordum. Hayatımda bu kadar iyi oynayan birini görmemiştim. İlk yarı bittiğinde Gökhan kazanıyordu.

Sırıtarak bana baktığında bende kafamı farklı yöne çevirerek ona trip attım. İkinci yarının ortalarına doğru ne hikmetse ben öne geçmiştim. Gökhan böyle bile bile yenilince eğlencesi kalmamıştı. Maç bitince konsolu ortadaki sehpaya bırakırken Gökhan'da televizyonu kapatıp kollarını belime sardı. Bende kollarımı ona sararken "Ee, şimdi ne yapalım? Uykun gelmedi mi senin hâlâ?" diye sordu.

Şu an ne kadar boş iş varsa yapmıştık neredeyse. Uykum var gibiydi ama uyuyasım gelmiyordu. Tüm duvarı kaplayan cama baktığımda dışarısı zifiri karanlıktı. Sanki yağmur yağıyordu, seslerinden anlamıştım. Gökhan'ı bahçeye çıkan kapıya doğru çekiştirirken "Dışarıya çıkalım." dedim. Bileğimden tutarak beni kendisine çekerken "Dışarıda yağmur yağıyor Kayra. Üşütürsün." dedi.

Biraz daha çekiştirerek sonunda dışarıya çıkardığımda "Bir şey olmaz." dedim. Bahçede bulunan oturma takımına oturunca yüzüme çarpan yağmur damlalarıyla gülümsemeye başladım. Gözlerimi kapatarak başımı Gökhan'ın omzuna yasladım. Yağmuru seviyordum. Buraya gelmeden önce hep yağmurlu günlerde yürürdüm. Sanki tüm stresimi alıp götürürdü.

Soğuktan titremeye başlamış olacağım ki Gökhan üstündeki ne zaman giydiğini bilmediğim kapşonlu hırkayı çıkartıp bana giydirdi. Fermuarı çekip kapşonunu da takarak ıslak alnıma öpücük kondururken "Hasta olacaksın." dedi. Gökhan'a daha çok sokulurken "Niye daha önce karşıma çıkmadın?" diye sordum. Sessiz kaldı. Üç yıl az bir zaman değildi. Dile kolaydı. "Peki kimseye söylemedin mi?" diye sordum.

Derin bir nefes alarak "Bir tek Çınar biliyordu." dedi. Kendimi garip hissetmiştim. "Belki daha önce çıkıp gelseydim beni kabul edebilirdin. Ya da beni hiç tanımadığın için reddederdin. İkinci seçeneğin ihtimali daha yüksekti." diyerek fısıldadı Gökhan. Gözlerim dolarken "Tanıtsaydın o zaman." dedim. "O kadar kolay değildi Kayra. Belki seni her gördüğümde olan," dedi ve elini kalbinin üstüne koyarak "Şu çarpıntı geçer diye düşündüm." deyip lafını tamamladı.

Derin bir nefes vererek "Geçmedi." dedi fısıltıdan ibaret sesiyle. Kısık çıkan sesiyle "Banu seni bana her anlattığında umursamıyormuş gibi davrandım. Ama senden bahsettiğinde o kadar çok heyecanlıyordum ki," dedikten sonra "Anlatamam." deyip sözünü bitirdi. Bir şeyler demek istiyordum ama sesim çıkmıyordu. "Karşına çıkmaktan korktum. Senin beni istemeyeceğinden korktum." dedi Gökhan.

Herkes korkardı bir şeyden. Ama onun, beni kaybetme korkusuyla yaşaması içimi burkmuştu. Ben onu tanımıyorken bile. Gözümden bir damla yaş düşüp yanağımdan süzülürken belindeki kollarımı biraz daha sıkılaştırdım. "Bana kalsa kader bizi tanıştırana kadar bekleyecektim. Ama Çınar kendince planlar yapıp ortaya tatil fikrini attı. İlk başta kabul etmemiştim. Sonra bu tatilin bir fırsat olacağını düşündüm." dedi histerik bir şekilde gülerek.

İstila UçuşuWhere stories live. Discover now