HJ / BÖLÜM ON ALTI

457 43 22
                                    

Neler olduğuna ya da olacağına dair hiçbir fikrimizin olmadığı HUMAN JARVIS'e hoşgeldiniz.

İyi okumalar. ♡

Hayatın risk almaya değecek bir yer olduğunu düşünenler, kaderin onlara yaşatacaklarını önceden tahmin edenlerden oluşur.

Kaderine atılan imzaya değin düşen her kelime arası boşluk, kişinin dönüm noktalarıdır; ki insan vazgeçip savaşmak arasında tercih yapabilsin.

Ki işte bu yüzden biz buna risk diyoruz, sonra ki boşluğun ne kadar büyük olduğunu bilmediğimiz için.

Olan biten onca şeye rağmen Rodney nasıl oluyorsa o kareli gömleği içinde hiçbir şey bilmiyormuş gibi pastahanesini işletmeye devam ediyordu. Beni sokakta bulup buraya getirdiği ilk anı anımsayınca… ne kadar yol katettiğimi ona bakınca anlıyordum.

Rodney önemli bir adamdı, hem benim için hem de Luke için.

Nitekim adamın şeker hastası olduğunu bildiğimi bilmemesi ve onun buna rağmen tatlılarla dolu bir pastahane işletiyor olması; buna biz kaderin ‘Hadi yiyorsa göreyim.’ deme şekli diyorduk.

Ama Rodney’i en az Luke kadar iyi tanıyordum ve Luke kalp ritim bozukluğu olan biri olmasına rağmen benim arkamı kollayacak kadar risk alabilen bir herifse, babası da hayata meydan okuyacak kadar işine düşkün bir adamdı.

İkisini oturmuş geniş salonun kapı pervazından, maç izlerken ve ayrı takımlar tuttukları için birbirlerine rahatça söylenebilmelerine rağmen, bu aile tablosunu nasıl bırakıp gideceğimi düşünüyordum.

Çünkü bu aile tablosu şöyle devam edecekti; az sonra Chloe elinde pek çok abur cuburla gelecek, Luke’a inat Rodney’le aynı takımı tutacak ve benim gizli uyarımla birlikte Rodney’e şekerli şeyler yedirmeden pek çok sevimlikik yapabilecekti. Ben de onlara mutfaktan içecek servisi yapacaktım ve maç işlerinden anlamadığım için bir kenarda oturup bu üçlüyü izleyecektim.

Aile demek kan bağı olmamasına rağmen canından can verebilmek demekti, sanırım. Edebiyatçılar hep konuyu buna bağlarlardı. Beynimin yüzde 68’i bilgisayar işlevi gördüğünden olaylara çok da duygusal açıdan bakamıyordum. Geri kalan kısım duyguları eşit olarak algılamıyor, salgılanan hormonlar kana karışamadan kayboluyordu.

Az sonra telefonum çaldı, tabi direkt olarak zihnimin merkezi bağlantısıyla bir olduğundan telefon ya da hat türü şeyler taşımadan arayan kişiyle sözlü ya da zihinsel konuşabiliyordum. Bunu son iki aydır yapıyordum ve yeni yeni farkındaydım.

“İran için iki kişilik biletleri ayırttım, efendim. Dikkat çekmek istemediğiniz için -ki neden bunu istediğinizi açıkçası anlamıyorum tabi, standart yolcu koltukları seçtim, bilindik havayolu şirketlerinden bir tanesinde. Size biletleri mail olarak atarım.”

“Sağ ol Rick. Yardımın gerçekten bana zaman kazandırdı.” dedim ben de, pastahaneye doğru inerken.

“Başka ihtiyacınız olan bir şey yoksa eğer, aylık puantaj tablosu için ana bilgisayara veri sistemi tasarlayacağım.”

Dönen merdivenlerden inerken duraksadım. “Vay be, Rick. Bunu açıklamana gerek yoktu.”

“Yol yapıyorum, diyebilirim.”

“Ah tabi. En çok sen çalışıyorsun.”

Gülüşünü duydum.

“Şey, sakıncası yoksa sizden bir ricam olacaktı, Bay Riggins.”

Jeep’e binerken onu onayladım.

“Yarın akşam için erken çıkışlarımdan birini kullanıp kullanamayacağımı soracaktım. Bu ay Alex’in de fazla işten kaytardığını biliyoruz ve Kedi hepimizin yükünü zevkle taşıyor tabi ama-”

HUMAN J.A.R.V.I.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin