18. BÖLÜM: "Yine..."

16.2K 828 60
                                    


NOT: Düzenlenmiştir.

*

Bakışlarım öylece tavana takılı kalmışken çeşitli düşüncelerle boğuşuyordum. Zeynep abla şeker ve limon tuzuna su ekleyip bir güzel kaynatmıştı. Sonra da o ve Melek cadısı hiç acımadan derimi yüzercesine 'yolmuşlardı' beni.

İki gün sonra da sabahtan çeyizimi karşı eve taşıyıp akşamına da kınamı yakacaktık. Ömer ağabeyin dediğine göre Musa yarın ikindi vakti burada olacaktı. Bu yüzden de annemler her şeyin bir kereden olup bitmesini istedikleri için aceleye getiriyorlardı.

Yatağımdan hafifçe doğrularak sırtımı duvara yasladım. Gözüm yastığıma ilişti sonra. Yastığımın altından Musa'nın yazdığı mektubu çıkardım usulca. Her ne kadar şahsıma yazılmış olmasa da özeldi benim için. Çünkü ikimizi de alakadar eden ilk şeydi. Hacer teyze bana verdiği için değil bu sebeple için saklamaya karar vermiştim.

En önemlisi buna eli değmişti onun. Bu kelimeleri o düşünmüş, o yazmıştı. Bu kağıta o dokunmuş, o katlamıştı. Bu kağıdı yapıştırmak için o sürmüştü dilini sınırlarına.

Evlenmemiz desen halen yalan gibi geliyordu bana. Ne bileyim..
Kendimi küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum. Avutulmuş küçük bir kız. Sanki elime bir şeker tutuşturmuşlar da 'Hadi sende karşılığında ses etme ve Musa'yı bekle' demişler gibi hissediyordum. Ben de bekliyordum işte bir şey demeden.

"Asya'm"

Açılan kapıyla birlikte elimdeki mektubu hızla yastığımın altına sakladım geri. Annem uyanık olduğuma kanaat getirdikten sonra içeriye adımladı. Kapıyı kapatıp yanıma gelince oturduğum minderde az daha kenara kayıp ona yer açtım. Her zamanki sıcacık tebessümüyle oturdu yanıma.

"Bir şey mi oldu anne?" diye sordum sonunda.

Annem omzunu silkip "Hiç misafirimi kontrol edeyim dedim. Zaten pek bir asık suratlı" diye karşılık verince durdu zaman sanki. Darbe almış kalbim usul usul zorlasa da gözlerimi kanmayıp dolmalarına müsaade etmedim. "Sende ne maraklıymışsın beni vermeye anne. Hemen de misafirden sayılmaya başladık" dedim kendimi gülmeye zorlayarak.

Annem beni sıkıca sararken "Oy kuzum! Bana kızdın mı bakem sen?" diye takıldı aynı şekilde.

İkimizin de yüzünde manidar bir gülümseme peyda olurken kelimeler döküldü dudaklarımdan  istemsiz. "Korkuyorum" dedim fısıltıyla biraz daha ona sığınırken.

Hem de öyle böyle değil! Feleğim şaşmıştı yarını düşünmekten. Her ne kadar itiraf etmek zor olsa da korkuyordum. Annem beni biraz daha kendine çekerken "Korkma kuzum kendi ağzınla demez misin on adım ötemdesiniz diye" teselli etti beni.

Gözlerim hesaba katmadığım bir şekilde dolarken "Elbet bilirim anne. Arkamda dağ gibi ailem vardı, ama ne bileyim işte.. Ta içimden gelen korkuya engel olamıyorum. Korkuyorum. Çünkü ne ile karşılaşacağımı bilmiyorum. Ailesini ailem yapacağım. Buna en ufak bir şüphem yok ki onlar da beni kızları bilecek. Evini evim yapacağım. Belki zor alışacağım ama öğreneceğim elbet sağımı solumu. Her şeyine ortak olacağım. Odasını odam yapacağım, yerimi bir süre yadırgarım elbet ama illaki alışırım değil mi? Onu kendime yar yapacağım. Koca, sırdaş, yoldaş yapacağım ama ya o beni eş bilmezse ne yapacağım anne? Söyle, ben o zaman ne yapacağım!" dedim. Tüm korkum, endişem şimdi apaçık ortadaydı. 

Anlamıştım, ben ne kadar büyürsem büyüyeyim bir sorunum olduğunda çocuk gibi yine anneme sığınacaktım. Tüm sorularımın cevabı ondaymış gibi hissediyordum. Şakağımda hissettiğim minik öpücük ile kapatmıştım gözlerimi istemsiz. "Sen benim kızımsın. Her şeyi başarırsın! Söyle bakalım, bugüne kadar altından kalkamadığın bir sorun var mı hiç?" diye sorunca kırık bir tebessüm oluştu dudaklarımda istemsiz. Ben hangi sorunla henüz başa çıkıp çıkmadığımı bile bilmiyordum ki..

MASUM  Where stories live. Discover now