Çellolu Kadın

40 0 0
                                    



İnsan hayatında ona sunulan çok büyük iki şans olduğunu söylerdi dedem. Eğer bu şansları fark edip iyi değerlendirirsem dünyadan gelip geçen insanlardan değil, hayatı yaşayan insanlardan olacağımı da eklerdi ardından.

Çok kısa bir anlığına duraksadım. Önemsiz basit bir duraksamanın tüm hayatımı yeniden şekillendireceğini bilmeksizin, son derece basit bir duraksama anı. Birkaç saniye sonra sesi duydum. Olduğum yerde çivilendim. Heyecanın etkisi ile burun deliklerimden ciğerlerime dolan havayı, vücudumda dört nala akın eden kanın damarlarımdaki etkisini hissedebiliyorum. Çene kaslarım sıkılırken, kaşlarım çatıldı. Şapkamı biraz daha aşağıya indirip, sesin geldiği merdivenlere doğru ilerledim. Okulun giriş kapısının iki yanından uzanan devasa merdivenlerin sağ tarafında oluşan kalabalığın arkasında durdum ve uzun zamandır hayal gücümün sesine sağır olduğumu bana fark ettiren notaların sebebine ifadesizce baktım. Esmer ve uzun ince parmakları ile bacaklarının arasında kavradığı çellosuna saygı ile dokundu. Başını çellosuna hafifçe yaslarken, koyu bakışları kolları arasında bir ağacın cenazesinin olduğunun farkındalığı ile acıyla bir kapanıp bir açılıyordu. Bunu yaparken başını ritme uydurarak bazen hafifçe öne, yana ve geriye hareket ettiriyor. Baş parmağım çenemin altında gezinirken yükselen ritimle içimde uzun süredir hissetmediğim bir şeyi hissettim, tutkuyu...

Kısa olan saçlarına rağmen uzun bıraktığı kıvırcık pelçemini başı ile geriye atıp, kalabalığın bir adım gerisinde onu izlediğimi biliyormuşçasına direk gözlerimin içine baktı. Tanıdık bir acıyı selamlar gibi buruk bir tebessümle selamladı beni ve notalarını daha da hızlandırırken içindeki sessiz çığlığın yansıması olurcasına tizleştirdi.
Boğazım kurudu ve göğsüm hızla inip kalkarken bu kadının acısına ortak oluyor gibiyim. Vücudumda oluşan bu garip tepkimeye anlam veremedim. Neden her notası içimde benim bile ulaşamadığım noktalara dokunabiliyor? Koyu gözlerini benim karanlığıma mühürledi ve çalmaya devam etti. Kalabalık onun bakışlarını takip ederek önce başlarını sonrada vücutlarını çevirip bana doğru döndüler. Ve müzik, İsa'nın asasını vurarak hırçın nehri ortadan ikiye ayırdığı gibi kalabalığı ikiye bölüp beni firavunumdan kurtarıyordu adeta.

Müziğin birden kesilmesi ile kalabalık başını tekrar diğer tarafa çevirdi. Kadın çellosunu dikkatlice kenara koyup ayaklandı. Yüzümde ki şaşkın tebessümün farkındayım ama buna engel olamıyorum. Az önce çelloyu çalan o zarif kadın kot pantolonu, üzerine giydiği salaş, turuncu ve kendisine en az bir beden büyük olan kazağının kapşonunu başına geçirip, hızla toparlandı. Kalabalık bakışlarını ikimizin de üzerinde gezdirerek dağılıyor ve ben hala bu garip kadından bakışlarımı alamazken, serseri serbest stilinin üzerimde yarattığı etkiden kurtulamıyorum. Ağzına sigarasını kondurup yaktı ve bana doğru aheste adımlarla yaklaşırken kaşındaki piercingi fark ettim. Yanımdan geçip giderken şaşkınlıkla tek kaşım havada arkaya döndüm. İşte bu garipti. Az önce gözlerimin içine bakıp müzikle konuşan kadından, basit bir tebessümde bile bulunmayan soğuk nevaleye...

Tüm merakım ve heyecanımla kapının önünde dikildim. Beyaz ama gür saçları, çatık kaşları, keskin bakışları ve deri sandalyesinde geriye yaslanarak oturması ile tam bir rektör edasıyla yıllar sonra karşımda duruyor. Beni fark edince incelediği dosyalardan başını kaldırdı ve alelade bir bakış attı. İlk bakışları adeta tanımadığı birine yönelttiği bakışlar oldu. Derin bir nefes alıp omuzlarımı dikleştirdim. Bu tepkiyi bekliyordum hatta yıllarca bu anı zihnimde canlandırdım ama içimi bu kadar acıtacağını tahmin etmemiştim. Babam beni tanımadı... Gözlerini kısıp kısa bir süre dikkatlice yüzümü inceledi. Yüzündeki hayreti ufak bir çocuk bile okuyabilir. Şaşkınlıkla büyüyen gözler özlemle kısılıp gözyaşlarıyla doldu. O iri yarı adam masasından birden fırlayıp birkaç adımla yanıma geldi. Hiçbir şey söylemeden öylece baktım. Yüzümü ve bedenimi incelerken aklından neler geçtiğini anlamak istiyorum fakat evladına özlem duyan babanın hararetli bakışları ve tebessümünden başka bir şey yok yüzünde. Omuzlarımı sıkıca kavrayıp sarıldı. Onu çok özlememe rağmen içimde bir şeyler özlemimi dışa vurmama engel oldu. Ben donup kalırken, babam omuzlarımı yandan kavrayıp bir adım geri çekildi ve bana baktı. Her zaman üzerimde bulundurduğu keskin bakışları yıllar sonra çocukça bir ürkeklikle üzerimde. Sakalıma dokundu ve tekrar baştan aşağıya bedenimde göz gezdirdi. Gözlerine hücum eden yaşları elinin tersi ile sildi.
Nazım (babam): Sakalların var...
Babam yüzüme sevecen bir tebessüm ile bakarken adeta poker yüz gibiyim. İfadesizliğim onu da ifadesizleştirdi. Tanrım! Kahkaha atmadan duramıyorum. Kahkaha atmamla rahatlayıp bana eşlik etti. Bir eli sırtımda diğeriyle koltukları işaret ederek;
Babam: Geç otur evladım.
Heyecanla masanın arkasına oturdu ve iki orta şekerli kahve söyledi. Hararetle bir şeyler anlatıp soru sorarken ne söylediğinden ziyade yıllar sonra onu görmenin özlemine odaklandım. Yıllar önce buradan giderken olan son görüşmemizin yıkıcı etkisi ve babamın ruhumda derin izler bırakan sözleri boğazımın kurumasına ve zor yutkunmama sebep oldu. Masanın üzerine koyduğu elinin hemen yanındaki siyah küllükten purosunu alıp bir fırt çektim. Hareketlerimi takip ederken git gide büyüyen tebessümü ile söze girdi;
Nazım (babam): Ah be! Şu huyundan hiç vazgeçmeyeceksin dimi?
Her ne kadar uzun sakalımdan belli olmasa da, yüzümdeki geniş gülümsemede gamzemin görünürlüğünü hissettim. Dilimi dişlerimde gezdirip puronun tadını özümsedim. Sırtımı dikleştirip ayak ayak üstüne attım ve gözümün önüne düşen pelçemi geriye doğru atarken;
- Bazı şeyler değişmeyince güzel. Bunu bana ihtiyar bir bunak söylemişti.
İkimizde kahkaha atmaya başladık. Sabırsızlıkla başımı kaşıyıp ayaklandım. Odanın içerisinde birkaç adım atıp, başparmaklarımı kemerime geçirdim. Yıllar sonra yeniden rektörlük binasında babamın ofisinin kokusunu içime çektim. Hala aynı oda parfümü ve puro kokusu... Omzumda hissettiğim el ile irkildim. Babam gömleğinin çıkmış kısımlarını pantolonuna tıkıştırırken, dışarı bakarak;
Babam: Bazı şeyler değişmeyince güzel. Tıpkı senin iflah olmaz dik başlılığın gibi.

MEYAWhere stories live. Discover now