25 ✠

2.8K 323 78
                                    

Karşımda öfkeyle bana bakan JungKook'a tek kelime edemiyordum.

"Sana burada ne halt dönüyor dedim!" Bu sefer fazlasıyla yüksek çıkan sesine karşı gözlerimi kapattım. Beynim şuan tüm işlevlerini durdurmuş elinde cips ile beni izliyordu. Fikir üretmek gibi bir amacı yoktu.

"Ben -B-en," tek yaptığım kekeleyerek ona bakmak oldu.

JungKook'un eli koluma doğru uzandı. Nefesimi tuttum. Eli birazdan koluma değecekti. Ben sinir krizi geçirip bayılacaktım ve muhtemelen beni bırakıp gidecekti. Bu köhpe yerde tek başıma kalacaktım.

Jin neredeydi?

Başına bir şey mi gelmişti? Öyle olmasa beni böyle bir durumda bırakmazdı.

Aniden JungKook'un elinin üzerine başka bir el kapandı. Şaşkınlıkla ve elbette korkuyla elin sahibine baktım. Jin...

Her şey yavaş çekimde ilerliyordu. Jin, Jungkook'un elini tutup arkaya doğru kıvırdı. O sırada YooJun, JungKook'un ağzına bir mendil dayadı. Ve Jungkook saniyeler içinde bayıldı. Ben hala olayın şokunda öylece dikiliyordum. Gözümden akan ıslaklığı elimin tersiyle sildim.

Çok korkmuştum. Çok paniklemiştim.

NamJoon ve YooJun, JungKook'u tutup götürürken ben hala boş boş bakıyordum.

"Hara," Jin'in yumuşacık sesiyle ona döndüm. Aniden bana doğru gelip sarılacakmış gibi kollarını uzattı. Sonra kolları havada kaldı. Direk gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerimin önünde ki buğu yavaş yavaş kayboldu.

"Üzgünüm, geç kaldım." Şuan birine sarılmam lazımdı. Jin'in kolları öylece dururken kendimi çok kötü hissediyordum. Şuan o kollara ihtiyacım vardı. Ani karar veren bir insandım.

O an kafamdan ne geçiyorsa yapardım. Ve şuan o anlardan biriydi. Jin'in havadaki kollarına doğru adımladım ve hızla kollarımı beline doladım. Kalbim olabildiğine hızlı atarken tek istediğim ona daha ve daha sıkı sarılmak.

Şaşkınlıktan olacak ki ilk bir kaç saniye sadece dikildi. Ardından onun kollarıda benim belimi buldu ve nazik bir şekilde sarıldı. Kendimi kötü hissetmiyordum ya da bayılacakmış gibi değildim. Sadece garipti... Biraz midem bulanmış ve başım dönmüştü ama iyiydim. Jin ile bir süre öylece dikildik. Bayılmayı bekliyordum ama öyle bir şey olmamıştı.

"Üzgünüm çifte kumrular ama gitmeliyiz." YooJun'un sesiyle yavaşça ve utanarak Jin'den ayrıldım.

Evet o an harika bir fikir gibi gelen ve sarılırken harika hissettiren o duygu yerini utanmaya bırakmıştı. Artık Jin ile temas kurabiliyor olmam bile utancımın önüne geçmiyordu.

Kafamı yerden kaldırmadan YooJun'un arkasından hızla ilerledim. Arabaya bindiğimde diğer koltukta baygın yatan Jungkook'u izlemeye başladım. Kafamdan düşünceleri atmak istiyordum.

Az önce Jin'e sarılmış ve bayılmamıştım. Annem ve babam dışında temas kurduğum ilk insan Jin olmuştu. İçimde ki umut kırıntıları artık birer kırıntı değildi. Mutluluk ve huzur kaplamıştı içimi. Birilerine sarılabilmek bambaşka bir şey Jin'e sarılabilmek bambaşka bir şeydi. Kalbimde tarifsiz bir duygu vardı. Huzur, mutluluk, heyecan ve gurur karışımı bir şeyler.

"Hara iyi iş çıkardın," YeJin'in sesiyle kafamı camdan çevirip ona baktım ve memnun bir ifadeyle gülümsedim "Üzgünüm geç kaldık. JungKook'un peşinde ki korumalar çetin ceviz çıktı. Atlatmak düşündüğümüzden zor oldu."

Demek geç kalma sebepleri buydu.

"Önemli değil. Sonuçta geldiniz. Şimdi nereye gidiyoruz?" dedim merakla.

Aklını Kaybetme [SeokJin]✅Donde viven las historias. Descúbrelo ahora