×32× FINALE pt2

22.7K 1.7K 4K
                                    

Bu bir kanundur: Ne kadar inkâr etsek de hayatımızın merkezinde biz varızdır, dünyamız kendi etrafımızda döner. Üzülmemek için üzeriz, kırılmamak için kırarız, hırpalanmamak için karşılık veririz ve ölmemek için öldürürüz; bazen mecazi, bazen gerçek anlamda.

İsteklerimiz yerine gelmeyince hırçınlaşırız. Çünkü insanoğlu bencildir.

Sadece onun istediği olsun ister, karşısındaki ona uysun ister. Ne düşündüğünü umursamaz, sonuçlarının nelere mal olacağını göz ardı eder; amacına kilitlenir ve bu uğurda her şeyi harcar. Parasını, sevdiklerini...

Hatta kendini bile.

Kim Taehyung gözlerini açtığında, kan ter içerisindeydi.

Etrafına bakındı nerede olduğunu anlayabilmek için. Kendi garajındaydı, küçük pencereden sızan güneş havadaki tozları görmesini sağlıyor, soluduğu boğuk ve kirli havayı gösteriyordu ona. Garipsedi, kış gününde bu kuru güneş neyin nesiydi böyle?

Gerindi, kollarını başının arkasına aldı ve vücudundan birkaç kıtırdama geldi. Yine de garip bir huzursuzluk vardı üzerinde, yattığı yerde öylece havadaki toz tanelerini incelerken bir andan zihnine yayılan görüntüler ile kaşları çatıldı, kâbus görmüş olmalıydı.

"Chim?" etrafına bakındı ve seslendi nereye olduğunu bilmeden.

Karşılık alamadı, her zamanki gibi.

"Chim, bugün de mi gelmedin?" yatakta doğruldu ve oturur pozisyona geldi, uzanabildiği camı tek eliyle açtı ve yüzüne çarpan soğuk ile titredi, güneş aldatıcıydı; buz gibi havada kar kokusu vardı.

Temiz havayı ciğerlerine doldurdu, beynine oksijen girmişti resmen. Gözlerini kırpıştırdı, bir şeyler eksikti. Bir şeyler bulanıktı, bir şeyler vardı; aynı zamanda yoktu.

"Chim, buradaysan cevap ver." banyoya doğru seslendi bu sefer, onun orada olduğuna dair inancına tutunmuştu bunu yaparken.

Sonra kalktı, etrafına bakındı boş boş.

Erteliyordu.

Paytak adımlarla banyoya gitti, kapıyı açıp içeriye baktı, orada değildi. Yanaklarını şişirdi.

Hazır değildi.

Tekrar odanın orta yerine geldi, yerlere baktı; varlığına dair bir kanıt arıyordu, bir çorap belki, bir kemer, bir anahtar veya kimlik...

"Chim, komik değil. Neredesin?" fısıldadı.

Ellerini saçlarının arasından geçirdi, sonra yaptığı tek şey garaj kapısının yanına çaktığı çiviyle taktığı anahtarı almak ve yanına bir mont bile almadan oradan çıkmak oldu.

"Evine gidip söylemiyor... Küstü mü acaba bana?" soğuk hava kısa kollu giydiğinden tenine batarken sesli düşünmüştü.

Hemen kapının önündeki arabaya yöneldi. Rotası belliydi, sevgilisinin evine gidecekti. Üç gündür gelmiyordu, derdi neyse öğrenmeliydi, öyle değil mi?

Arabaya bindi, anahtarı çevirdi ve motorun çalışmasıyla ısıtıcıdan vuran sıcağı hissetti, biraz mayışmıştı. Anayola çıktığında açık olduğunu unuttuğu radyoda bir şarkı başladı.

"There's a dark room inside of my head
Kafamın içinde karanlık bir oda var

Developing images I'd rather forget
Unutmayı tercih ettiğim anları hatırlatır"

Vücuduna bir iğne saplandığını hissetti o an, şırınganın ucundaki zehir ağır ağır kanına yayıldı. Kalbi büzüştü, tüm bedeni titredi. Sözler... Fazla can yakıcıydı.

Morgue × vmin ✓Where stories live. Discover now