4. Bölüm

6.2K 429 523
                                    

Ne yaptığım konusunda hiçbir fikrim yok, fakat yine de Bay Tomlinson'ın ofisinde bekliyordum. Dersten sonra benimle konuşmak istediğini söylediğinde, bu sene bu başım belaya girdiği ve iyi ilerlediğim için endişelenmeden edemedim. (Louis- BAY TOMLINSON'ın bana sinirlenmesine de pek dört gözle bakıyor değildim, ayrıca.) 

Kendisi gelene kadar ofisinde beklememi söylediği için saat dörtte, sınıfımızın iki bina ötesindeki ofisinde onu bekliyordum. Beklerken canım sıkıldığından - onun hakkında her şeyi merak edip takıntılı olduğum ve belki de çıplak bir fotoğrafını bulmayı umduğumdan değil, bunu istemiyordum, hem de hiç. -  eşyalarına bir gözt atmaya karar verdim. Aslında Bay Welch'e ait olan tahta masanın üzerine baktım. Geçen hafta yaptığı sınavın kontrol edilmemiş kağıtları, birkaç kalem ve bir sakız paketi vardı. Bir de bilgisayar. Ofisi tıpkı kullandığı parfüm gibi kokuyordu. Hayatım boyunca oksijen yerine o parfümü soluyabilirdim. Bir çıplak resim falan yoktu anlayacağınız (maalesef). 

Canım o kadar sıkılmıştı ki masanın üzerindeki kalamleri bile bir eğlence aracı olarak kullanabilirdim. Gerçekten. Kalemlerden kırmızı olanı elime aldım ve yazıyor mu diye elimde bir kere denedim. Yazıyordu. Harika..? Kalemi bir elimden diğerine atıp oynadım. Lou olsa salakça ve çocukça olduğunu söylerdi ama o kadar uzun zamandır yapıyordum ki duramıyordum. Acaba ellerime bakmadan yapabilir miyim diye kafamı kaldırdım ve camdan dışarısını, okul bahçesini seyrederek kalemi bir elimden diğer elime atmaya devam ettim. Okulda başarısız olursam bir geçim kaynağım olacaktı yani.

Çoğu öğrenci çoktan okulu terk etmişti. Orada ve şurada konuşan birkaç küçük grup vardı ama okulun büyük çoğunluğu çoktan siktir olup gitmişti. Dışarısını incelemeye devam ederken pencerenin önünde beliren mor kafayla elimdeki kalemi yere düşürdüm. 

"Lou?"

Önümüzde bir cam olsa da ses duyuluyor olmalıydı. Kafasını salladı ve camı tıklattı. "Hala seninle konuşmadı mı? Beklemekten sıkıldım." 

Lou'nun benim için beklemesi muhtemelen benim için yapmış olduğu en düşünceli şeylerden biriydi. Kafamı salladım. "Daha gelmedi bile..." Arkamı dönüp kapının üzerindeki duvar saatine baktım. 16.23. Beni beklemene gerek yok, gerçi. Seninle sonra parkta buluşur muyuz?" diye sordum ona dönüp. İç çekti ve kafasını sallayıp el salladı. 

"Görüşürüz, ezik." deyip göz kırpı. Ve gitti.

16.25. Hala. Kimse. Yok. İç çektim ve yere düşürdüğümü hatırladığım kalem için etrafa bakındım. Masanın altına kaçmıştı. Ellerim ve dizlerimin üzerine çöküp kalem için uzandığım sırada arkamda birinin boğazını temizlediğini duydum.

"H-Harry?" Olduğum yerde durdum. Yutkundum, ve yavaşça masanın altından, kafamı çarparak çıktım. Hala dizlerimin üzerindeyken hiçbir şey yapmadığımı, yanlızca kalemi almak için eğildiğimi göstermek için kalemi havaya tuttum.

Bay Tomlinson ellerini birleştirmiş, dimdik ayakta duruyordu. Bense hala dizlerimin üzerinde, ne yapacağımı bilemeyerek duruyordum. Tamam, Bay Tomlinson tepemde muhtemelen benden şüphelenip bir şey yaptığımı sanıyorken bunu düşünmek pek uygun değildi, ama cidden. Ben dizlerimin üzerinde, ona bu kadar yakınken bazı düşüncelerin aklımdan çıkması pek mümkün olmuyor.

Bay Tomlinson boğazını temizledi. "Harry?" dedi tekrar. "Masamın altında ne yaptığını sorabilir miyim?" 

Yutkundum ve kalemi tekrar havaya kaldırdım. "Kalem- kalemi düşürmüştüm de," Hala dizlerimin üstünde olduğunu fark edince ayağa kalktım, ve kalemi masanın üzerine bıraktım. Bay Tomlinson'a döndüm. "Üzgünüm."

Undercover ( Larry Stylinson )Where stories live. Discover now