Cherry Wine

330 17 2
                                    

Lord ve Leydi Arryn geleli neredeyse iki ay olmuştu ve Jon saklanacak bir yer bulmak için sürekli dolaşıp duruyordu. Konuklar buradayken ilgiyi üzerine çekmemeye çalışıyordu. Leydi Stark'ın ona aşağılama ve şüpheyle bakması için yeni bir sebep daha vermekten nefret ediyordu ancak her zaman saklanacak ücra köşeler bulamıyordu. Jon Arryn, muhtemelen sadece adaşı olduğu için ona şefkat gösteriyordu ve zaten babasıyla konuşmakla çok meşguldü. Jon bir şeylerin yolunda olmadığının farkındaydı. Babası ve Arryn kapılı kapılar ardında endişeli fısıldaşmalarla konuşuyorlardı fakat babası henüz başkalarını haberdar etmek istemiyordu. Leydi Arryn'e gelince, Jon'nun varlığını fark etmemiş gibi görünüyordu. Muhtemelen kadınla aralarında tek bir konuşma bile geçmediği için mutlu olmalıydı. Leydi Stark bile kadın hakkında iyi konuşmuyordu.

Septon Chayle'in Sept'ten bir süre dönmeyeceğini bildiği için sabahın erken saatlerinde sığınak olarak kütüphaneyi seçmişti ve eğer geri gelirse Jon'u saklanırken görünce acımayla iç çekip kalmasına izin verecekti. Ama tozlu raflardan ayrılmasından kısa bir süre sonra kalın beyaz bir kürke sarınmış, elinde bir kadeh şarapla Leydi Lysa Arryn'i görmesi bir oldu. Sansa'nın kalpten bildiği aşk şiirlerinden oluşan bir kitap yığınına burnunu gömmüştü kadın. Leydi Lysa fark etmeden önce sıvışıp saklanacak yeni bir yer bulmaya niyetlenir ama bunun için yeterince hızlı olamaz. Kadın kuşluk vakti ışığında yanıp sönen mavi gözleriyle aniden ona bakar ve tek kelime etmez. Tıpkı ablası Leydi Stark gibi.

Jon bir an bakakalır sonra da kızarır "Affedin, Leydim" der. "Ben de şimdi gide-  Gidiyorum."

"Kal." Kitabını kapatıp sandalyesinden kalkıyor, yavaşça ve kararsızca ona doğru ilerliyor. Kadının kürkündeki şarap lekesini fark ediyor. "Piç" diyor kadın ve Jon bir sızı acı ve öfke duyuyor. Evet, benim. Ablanız bizi tanıştırdı mı?  

"Daha önce konuştuğumuzu sanmıyorum."

"Hayır, leydim."

Şüpheyle ona bakarak yaklaşıyor "Catelyn sana güvenmiyor ama beni senin hakkında da uyarmadı. Seninle ilgili konuşmamayı tercih ettiğini söyleyebilirim."

Jon uzaklaşıyor, şaşırmamış ama yine de yaralıydı. Ne olursa olsun, Leydi Stark'ın onu afişe etmediğine memnun olması gerekiyordu. "Sizi rahatsız etme-"

"Sorun yok, o burada değil." 

Jon başını kaldırdığında Leydi Lysa'nın bütün yüzü yumuşadı, yanağından diğer yanağına kadar belirsiz, bulanık bir gülümseme yayılıyordu. Daha öncekinden daha yakında duruyordu. "Cat her zaman, herkes için iyi olan neyse onu söyleyen küçük patron olmuştur. Bense onu hiç dinlemedim." Lysa çocukça kıkırdar ve Jon nasıl yanıt vereceğinden emin olamaz, gülüşüne geri dönmek için elinden geleni yapar. Tek kibar seçenek buymuş gibi görünüyordu. "Sen çok yakışıklı bir genç adamsın Jon Snow. Daha önce bunu söyleyen oldu mu?"

Jon şarap kadar kızarır "Hayır pek değil leydim." Etraftaki hizmetçi kızlardan fısıldaşmalar ya da iç çekmeler duymuştu ama yüzüne karşı onu övmelerine yetecek kadar onlarla iletişim kurmamıştı. Hepsi bu, bir kaç övgü, onlar için bir soylu kadar iyi sayılırdı. Sansa bir ya da iki kez ona yakışıklı demişti ancak sadece somurtkanlığıyla dalga geçmek içindi ve her zaman annesinin duyma ihtimaline karşı dikkatliydi. Birde Ros vardı, o da muhtemelen her erkeğe söylüyordu.

Ve genelde her anne çocuğuna yakışıklı derdi ama Jon'nun bir annesi olmamıştı.

"Ne yazık, öylesin bilmelisin ama tabiki kimse fark etmeyecek. Erkek ve kız kardeşlerini övmekle o kadar meşguller ki seni fark etmiyorlar bile. Ben de böyle büyüdüm. Cat kadar da güzeldim ama o ilk doğmuştu ve herkes ona bayılırken bana sadece göz kırparlardı."

Game of Thrones // Jonsa one-shots (au) Where stories live. Discover now