Time cast a spell on you

305 16 4
                                    

Jon ve Sansa akraba değil kafanız karışmasın.

Hoşuma gitti bunu da paylaşayım :

Hoşuma gitti bunu da paylaşayım :

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Uzun beyaz mumun ucuna pimleri yapıştırırken sadece birazcık aptal hissediyordu, yalnızca iki kişiydiler ama yine de on iki yaşına göre bile biraz aptalcaydı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Uzun beyaz mumun ucuna pimleri yapıştırırken sadece birazcık aptal hissediyordu, yalnızca iki kişiydiler ama yine de on iki yaşına göre bile biraz aptalcaydı. Jeyne ise gerçek aşkı kapıdan girdiğinde böyle gülmüyor olacağını ve hemen ona aşık olacağı konusunda ısrar ediyordu. Jeyne büyüyü anlatmıştı: Beyaz bir mumun ucuna iki pimi yapıştır ve birinciden sonra ikinci de yanmaya başlayınca gerçek aşkın kapıdan girecek.

Eğer bu büyü eşyaların yerini değiştirmeye başlarsa ya da kapıdan gerçek aşkının girmesinden daha fazlasını yaparsa kesinlikle çok korkardı. Geçen yıl Ouija tahtasıyla oynamışlardı ve tahtayı Arya'nın hareket ettirdiğini bilmesine rağmen hala korkudan titrediği oluyordu. Bu, her ay Seventeen'den burç yorumlarını okumaktan çok farklı değildi.

Gece yarısında birinin kapılarında dikilmemesi için bunu sabah yapmanın daha akıllıca olacağını biliyordu. Yatağına kıvrıldı, kapısına gelen bir yabancının hayalini kurdu, ona olan ölümsüz sadakatinin yeminini edecek biri, masallardaki şövalyeler gibi olacaktı. 8'de uyandı ve hevesle bir mum yaktı sonra kahvaltı etmek için merdivenlerden aşağı indi. Annesi haftasonları her zaman çikolatalı krep yapardı ve Sansa cumartesi sabahı çizgi filmlerini izlemek için Robb, Arya ve Bran'le otururdu.

Ekim ayının o günü geri kalanlardan pek farklı değildi, tek değişim mumun ne kadar yandığına bakmak için bahaneler uydurarak yukarı çıkıp durmasıydı. Ta ki Robb onun ne kadar çok banyoya gidip durduğunu bağırana kadar. Sansa ikinci bir krep yığını aldı ve yerleşti. Kapı çalınmadan önce öğlen olmuştu ve Robb kapıyı açmaya gittiğinde Sansa odasına koşmuş ve tam o anda ikinci pinin yanmaya başladığını görmüştü.

Merdivenlerden aceleyle inmeye başladı "Robb gelen ki-" oturma odasına girdiğinde gelenin yalnızca Jon Snow olduğunu gördü, şaşılacak bir şey değildi. Sansa köşeyi döndüğünde Jon ona gülümsedi, herkese yaptığı hüzünlü gülümsemesiydi bu. Çok zaman geçmeden Jon kalkıp mutfağa gidecek, misafir olduğu ve annesi her zaman reddettiği halde bulaşıkları yıkamada yardım teklif edecekti. Bunun dışında her zaman Robb'un peşine takılırdı, Jon'un kendi ilgi alanları olup olmadığından bile şüpheliydi. İç çekti, aptalcaydı, sihir gerçek değildi çünkü kardeşinin gölgesi birine mahkum olamazdı.

Zaman geçtikçe aşık olduğunda ya da en azından olduğunu düşündüğünde bu düşünce zihninin derinlerine bir tohum gibi gömülmüştü. Joffrey'nin ona karşı zalim olduğu ya da Harry'nin onu başka bir kızla aldattığından şüphelendiği anlar olmuştu, peki ya Jon Snow? Joffrey'nin yaptığı gibi Jon da onun fikirlerine güler miydi ? Harry'nin yaptığı gibi daha güzel biri gelene kadar onu sadece kolunda tutmak için mi sevgilisi olurdu ? Bunun düşüncesi bile aptalcaydı, o ve Jon sadece bir diğerinin radarlarında dönüyorlardı. Jon hakkında böyle düşünmesi için bir sebep yoktu ve eğer on yıldan uzun bir süre önce o aptalca büyüyü yapmamış olsaydı, en baştan böyle düşünmeyecekti bile. 

Sansa, bu sefer gerçekten ciddiyetle, yine büyü ile uğraşmaya başlamıştı bu kez Joffrey ile çıkıyordu. Ona hiçbir zaman özel olarak bir şey yapmamıştı yalnızca onun ani öfkesinden korunmak için kendine büyüler bulmuştu ve en sonunda da ondan ayrılacak cesareti kendine vermesi için de bir tane bulmuştu. Harry üzerinde ise gerçek bir büyü yapmıştı, portakal kabuklarını ve karabiberleri komidininin çekmecesine saklamıştı ve büyü işlerken onun bir kaç kadınla yattığını öğrenmişti. Zaten şüpheleniyordu ama gerçeği bilmek acıtmıştı.

Eğer hep en kötü erkeklere çekilmemiş olsaydı, belki de Jon fikri bir tohum olarak kalırdı ama bunun yerine çiçek açmıştı. Joffrey ile ayrılmasından sonra Jon, gecenin her saatinde ona telefon etmişti. Bazen de markete gittiğinde peşinden gelir ve Amazon'nun  Prime Pantry seçeneğini kullanana kadar Sansa ile alay ederdi. Harry ile görüşmeye başladığı zaman Jon bunları yapmayı bırakmıştı, muhtemelen Harry ne zaman istese o an Sansa'yı dışarı çıkardığı içindi.

Tabiki işler Harry'leyken farklıydı, Harry'nin umrunda bile değildi. Hatta Joff karşısına çıkıp onunla konuşmaya başlasa Harry fark bile etmezdi. Sansa Harry'nin dikkatini çekmek için çok uğraşıyordu, o ne önerse onunla birlikte hareket ediyordu. Aylık bütçesinin çoğunu görünüşünü muhafaza etmek için harcıyordu, artık tırnakları akriliklerden kırılgan ve zayıftı. Ayrıldıktan sonra yaptığı ilk şeylerden biri, ağda yapmadan önce iki hafta beklemek olmuştu. Bir sabah Facebook'ta oturum açıp, hala birliktelerken gönderdiği titizlikle kaplanmış fotoğrafları görmesi endişesiyle, bazı geceler yaptığı en pişmanlık verici şey hakkında düşünürken soğuk terlerle uyanıyordu.

Ayrılığından sonra, Winterfell'e, ailesinin evine, eski odasına geri dönmüştü. Düşünceleri her yerdeydi, kendine olan kuşkuları her şeyden daha güçlüydü. Kendini güvende ve önemli hissetmek istemişti ama en başından ona bu karmaşayı yaşatan da bu değil miydi? Başka birinin ona değer vermesine bağımlıydı. İlk ay evden çıkmayacaktı, Ocak ayıydı, böylece insanların soğuk yüzünden olduğunu düşünmelerine izin verebilirdi.

Alışverişe annesiyle gitmeye başlayana kadar aylar geçti, annesi haftalık gidiyordu ama Sansa yalnızca bir kere için kendini zorlayacaktı. Bazen çocukları okuldan almaya veya herkesi kendi etkinliğine götürmeye gönüllü oluyordu. Yavaş yavaş üzerinde bir şüphe bulutu olmadan karar vermeye başlamıştı. Sansa seçtiği filmden kardeşlerinin memnun olup olmadığından emin olamazdı. Muhtemelen her zaman kapı çarptığında da ürkmeye devam edeceğini biliyordu ama şimdi markete tek başına gidebiliyordu. Ve bir kere önyargısız hissetmeksizin  Facebook'a giriş yapabildiği gün iyileştiğini anlamıştı.

Yemek odasındaki mumlar o önünden geçtiğinde adeta onu çağırıyordu. Aptalcaydı ama tohumlar çoktan zihnine ekilmişti. Eğer gerçekten Jon'sa ve yine kapıdan geçecek olursa, tesadüf ya da değil, onunla deneyecek kadar cesur hissedebilirdi. Jon onu güvende hissettirirdi, kütüphanede çok geç saatlere kaldığında onunla eve yürüdüğündeki gibi ya da evde çok önemli bir şeyi unutmuş gibi yapıp geri dönmesi gibi. Bileklerinin birbirine hafifçe çarpması gibi.

Jon "Döndüğüne sevindim." derken ona bakıyordu. Sansa yanaklarının ısındığını hissetti.

"Döndüğüme ben de sevindim." Sansa dirseğiyle onu dürttü.

Sansa, şamdanlardan birini oturma odasına aldı ve dikiş kutusundan iki pim aldı. Akşam yemeğinden hemen sonra, saat yedide, içinden eğer bunu tekrar yaparsam tesadüfle ilgili herhangi bir şüphem kalmaz diye geçirdi. Pimleri yapıştırdı sonra fitili yaktı ve bekledi. Eğer Jon ortaya çıkmazsa hayatına devam edebilirdi. Ama eğer gelirse... hayır, bunu düşünemezdi.

Kitabını okudu, kanalları değiştirdi, çamaşırları astı, onu mumdan uzak tutacak her şeyi yaptı. Mum ikinci pime geçtiğinde neredeyse gece yarısıydı ve kendine kalbindeki batma hissini tanımlamaya müsade edemezdi.

Kapı çaldı, fayans zeminden kapının girişine doğru kaydı ve kapıyı açtığı zaman, Jon'un orada durduğunu görmek çok da şaşırtmamıştı.

"Hey," dedi, elleri cebinde rahat görünmeye çalışıyordu. "Umarım bölmüyorumdur."

"Hayır, pek bir şey bölmüyorsun." yanına yaklaşarak parlak gözlerle onu içeri davet etti "Ben de bekliyordum."

"Neyi bekliyordun?"

"Seni," diye gülümsedi, oturma odasındaki kemere yaslanmış, Jon karşısına dikildiğinde ona bakmak için çenesini kaldırmıştı.

"Beni mi?" Jon alnını onun alnına yaslayıp merakla sordu "Geleceğimi nereden biliyordun?"

"Sihir." dedi ve Jon'u kendine çekti.

Ağladım.

Game of Thrones // Jonsa one-shots (au) Where stories live. Discover now