HİKÂYE

340 148 134
                                    


            Güneşin ışığı saydam ve çapraz bir sütun halinde izinsizce odayı doldururken yüzüne çarpan parlaklıktan ne kadar nefret ettiğini anımsayarak uyandı huysuz ve isteksiz bir sabaha.Gözlerini soğuk ,demir sur kapılarını ağır ağır açarcasına araladı. Bitkin ruh hali onu yorgun bırakmaya çabalarken içindeki arayış bilinci onu uyandırdı ve yüzünü , üzerine yıkılan ağır bir sandığı kaldırmak istercesine sertçe yıkamaya koyuldu. Aynaya baktı , tıpkı boşluğa bakar gibi. Bir yüz , bir adam , bir insan görüntüsü yoktu aynada , sadece kaybolmaya mahkum bir boşluğun başlangıcı vardı karşısında. İnsanların yalancı gülümseyişler ve sahte mimiklerle iletişim kurdukları dünyaya katılmak zorundaydı. Bir işi vardı , geçimini sağlamak zorunda olduğu bir iş , bir zorundalık. Ona insan kaynakları müdürü diyorlardı , bu insanlardan ve nefes alan her şeyden nefret eden adama söylenilen söze eğer gülmeyi unutmamış olmasa belki gülümserdi. Mesleği sadece aracıydı , arayışa giden bir yol , bir durak gibiydi onun için.

Yüzünü siyah havlusuna sildikten sonra siyah pantolonunu , siyah gömleğini , siyah kravatını ve siyah ceketini sırayla vücuduna sürtünerek yavaşça giydi. Telefonu çaldı. "Dostum arıyor" yazıyordu ekranda , açtı.

"Alo" dedi kısaca.

"Dostum aşağıdayım."dedi karşıdaki ses. O da uzun cümleler kurmadı. Çünkü , dostunu iyi tanıyordu , uzun cümleler kurmaktan nefret ederdi. Sonra "Zaten her şeyden nefret eder ki" diye geçirdi aklından.

Kapı açıldı , yine aynı yüz , yine o aynı karanlık bakışlarla karşı karşıya kalırken sanki adının hakkını vermeye çalışan adama baktı.

"Gidelim" dedi yine kısaca.

"Gidelim Kara" dedi dostum dediği adam. Evet Kara'ydı o her şeye karanlık bir yüzle ve bilinçle bakan adamın adı. Arabaya bindiler ve tabiki arabanın rengi mâlumdu.Hiçbirşey konuşmadılar yolda , tıpkı bundan önceki 5 yılda olduğu gibi.

İş yerine geldiklerinde Kara sakin hareketlerle iş yerindeki kendi tabiriyle "Koğuşunun masasına" oturdu. Etrafına bakındı karanlık simsiyah gözlerle. Onlarca insan , onlarca hayat , onlarca asla gerçekleşmeyecek hayaller gördü etrafına baktığı yerde. "İnsanlar asla gerçekleşmeyecek umutlarla , hayallerle , ideallerle nasıl yaşıyorlar ? , neden bu kadar acılarla dolu acımasız dünyada gülümseyip duruyorlar ? ve neden hiç o ellerindeki küçük şeyleri de bir gün ölüm denen canavara teslim edeceklerini düşünmüyorlar ?" diye düşündü. Evet uzun cümleler kurmazdı konuşurken ama düşünürken bazen zihninde kitap yazdığı dahi olurdu kendisiyle zıtlaşırcasına. Dağdağalı dünyanın geçimini sağlamak için gerekli olan meslekî görevini yerine getirip akşam sanki dünyadan sıyrılmaya çalışırcasına evinin yoluna sürükledi vücudunu. Evine geldiğinde yüklü ağır bedenini koltuğa yavaşça serdi. Etrafına baktı o ruhsuz , soğuk bakışlarıyla sanki ilk defa keşfedercesine. Sonra başını önüne eğdi yorgundu. Onu yoran şey gün içinde yaptıkları değil , geçmişti. Geçmişte yaşadığı hayat depremde sallanan uzun kavak ağacı gibi sarsıyordu onu ama ayakta dimdik duruyordu her şeye , herkese ve en önemlisi yaşadıklarına rağmen.

Akşam 20:30'da psikoloğuyla randevusu vardı. Bir robot kadar ruhsuz hareketlerle mutfağa yürüyüp ağzına birşeyler götürdü ama tat alma duyusu da diğer duyguları gibi çoktan körelmişti. Yola koyulup psikoloğunun yanına gitti. Saat 20:29'du. Gideceği her yere zamanında gider , yapacağı her işi zamanında yapardı bunu düstûr edinmişti ruhsuz bedenine. Kapıyı tıklayıp girdi ve hiçbir şey söylemeden koltuğa oturdu.

"Selam"

"Selam Kara" psikolog onun aksine son derece samimi bir şekilde tonlamıştı kelimeleri."Günün nasıl geçti"

"Aynı" yine kısa ve soğuktu ağzından çıkan buğuk ses.

" Kara bana anlatmalısın. Neden?" psikolog sormaması gereken bir soru sormuştu farkındaydı ama sormak zorundaydı. Çünkü her seansta uzun süren sessizlikler artık anlamsızlaşmaya başlamıştı.

"Ne neden?" aslında bu sorunun cevabını biliyordu ama ona anlatamazdı. Sadece ona değil kimseye anlatamazdı. Çünkü kendisi de bilmiyordu. Sadece birkaç bulanık görüntüden ibaretti bu dünyanın en zor sorusunun cevabı.

"Hadi Kara! Neden bahsettiğimi gayet iyi biliyorsun. Buraya bir yıldır geliyorsun ve kısa , kaçamak cümleler kurup kaçıyorsun. Sanki buraya gelmen bir ödevmiş gibi davranıyorsun.

"Öyle zaten"

"Anlat bana"

"Anlatamam diyorum anlatamam!" sesini yükseltmişti ilk defa. Kaçmak istedi. Ani bir refleksle kapıya yöneldi. Psikoloğun şaşkın bakışları arasında bir şey söylemesine fırsat vermeden çıktı. Sanki bu odadan kaçmak geçmişinden kaçmasına yardım edecekmiş gibi...Ama o da biliyordu. Kaçış yoktu bu yükten , arayış herşeye rağmen devam edecekti.

Kendini yaşadığı büyük şehrin dar sokaklarına attı. Tıpkı kendisi gibi olan o hissiz sokaklara. Rüzgâr yüzünü hafifçe okşuyordu sanki bir şey anlatmak istercesine. Başını eğdi ve hızlı adımlarla yürüdü rüzgârın tüm yumuşaklığına karşı gelerek. Rüzgâr durulduğunda o da durdu. Yine o muhteşem sessizlik tıpkı iki gün önceki akşam gibi.Kendini düşüncelerin kucağına bıraktı. Zihnindeki o anlamlandıramadığı anlık görüntülere konsantre oldu. Düşündü , düşündü. Dakikalar geçti. Sonra saatler... Düşüncelerin arasında kaybolurken aynı zamanda sessiz dar sokaklar da onu çoktan yutmuştu. Nerede olduğunu anımsayamadı. Her şey faydasızdı. Neden hâlâ yaşadığını anlamlandıramıyordu. Buradaydı işte. Bu karanlık , sessiz , onu anlatan sokaklarda. Sanki bu şehirdeki her sokak geçmişin tozlu bir sayfası gibiydi açılmayı bekleyen. Ama öylece bekliyordu işte açıldığı falan yoktu.Yine çaresiz bir taksi çevirip evinin yolunu tuttu.

Eve girdiğinde zaman kaybetmeden çalışma odasına girdi. Eline kalem aldı masaya oturdu ve çizmeye başladı. Bir yüz... Açık mavi gözler... Saçsız bir kelle... Sol gözünün iki parmak altında yer çekimine çapraz duran göz genişliğinde bir çizik... Karşıya bakan çirkin kulaklar... Alnında üç asimetrik çizgi... Nefes borusunun bir karış solunda simsiyah bir yıldız dövmesi... Çizimini tamamladığında onu duvara astı. Sanki yorganın bir parçasıymış , yatağın bir uzvuymuş gibi yatağına serildi. Gözlerini kapadı daha karanlık bir dünya dileyerek.

KARANLIĞIN DERİN SİYAHI #Whattys2018Where stories live. Discover now