1.Bölüm "Başlangıç"

13 4 3
                                    


  Kendi aramızda;hiçliğin kıyısı dediğimiz soğuk bir yerdeydik,şimdi dört arkadaşımla...Son yolculuğuna katıldığımız ,ekibimizin en son üyesi kardeşimizi, bu soğuk mezara gömecektik.Üzgündük,fakat O'nun yanımızda olduğunu da hissediyorduk. O yüzden hala dört arkadaştık ve sonsuza kadar da öyle kalacağımıza dair yemin ettiğimiz günü tekrar hatırlamaya çalıştık.

Bizim yaşam hikayemize benzer olayları,belki herkes kendi hayatlarında yaşamıştır ya da yaşamaktadır.Bizler aynı mahallenin çocuklarıydık.İlk karşılaşmamızda.Ben on yaşındaydım diğerleri on bir, bir diğerimiz on ve sonuncumuz dokuz yaşlarındaydı.Hani derler ya her şerde bir hayır vardır diye...Bizler,en büyük deprem faciasına tanık olan çocuklardık.Allahtan ailelerimize ve sevdiklerimize hiç bir şey olmadan bitişini bekledik.Fakat çevre illerde büyük kayıplar yaşanmıştı.O gece pazarcılık yapan bir ağabeyimizin ahşap tezgahının üzerine uzanmış yatıyordum.Annem bir battaniye getirmişti bana,hava soğuktu.Babam evdeydi,ben dışarı çıktığımda akşamdan kalma haliyle ayılmaya çalışırken bir yandan da sigara içiyordu.

Baba,gelmiyor musun? Dediğimde,siz gidin! Demişti.Bir komşu annem de gemiyi en son kaptanı terk eder,haydi çıkalım apartmandan dediğini hatırlıyordum.Bir söz vardır.Gecenin en karanlık anı şafağa en yakın anıymış.İki arkadaş işte o anlardan birinde yanıma gelmişti."Şöyle söylemişlerdi.Bizde buraya uzanıp seninle yıldızlara bakabilir miyiz?"

Aslında pek paylaşımcı birisi değildim ama onların o gece benimle aynı şeyleri hissettiğini biliyordum. Hem tezgahta benim değildi zaten izinde almamıştım üstünde uzanırken."Tabi olur dedim haliyle." Tokalaştık bir yetişkin gibi.Yabancı değildik,bir birlerimizi aslında her gün görüyorduk.Size bahsettiğim gibi aynı mahalle de yaşıyorduk,evlerimiz arasında yüz metre bile yoktu.Her gün aynı yoldan yürüyor aynı okula gidiyorduk.Ben üst sınıfta okuduğum için pek fazla alt sınıftakilere önem vermiyordum. Bizim de okulumuz da,diğer öğrenciler gibi bir ağırlığımız vardı.Ne kadar saçma bir şey olduğunu biraz geç anlasam da o gece her şeyin başladığı gün olmuştu.Birisi daha vardı.O ve ben aynı site içerisinde oturuyorduk benden bir yaş ufaktı ve çokta cılızdı.Hani derler ya kürdan gibi,işte öyle bir çocuktu.Her tarafı morluk içindeydi.Annesi bizim yanımıza getirdiğinde yüzündeki kızarıklar daha geçmemişti.Belli ki babası yine fena hırpalamıştı bizim ufaklığı.Yaşlarımız bir birimize yakında olsa üçümüzde bu sarışın ve cılız çocuğa ufaklık demeye başlamıştık.Çok sonraları büyüyüp yetişkin olsak bile ufaklık onun hep lakabı kalacaktı.Bize kızamazdı ama bir başkası bunu söylediğinde fena kavga ederdi.Ve bu,iki sonuçla biterdi.Ya çocuğun babası ya da yaşça büyük ağabeyi bizimkini dövmeye gelirdi ya da babaya şikayet gider,kendi babasından adam akıllı dayak yerdi.

Bizler için yaz mevsimi,kış mevsimi gibi değildi.Çünkü yazları,gündüzler uzun olduğundan ve de ufaklığın babasının ona tembih ettiği üzere" Ezan,Allah'u ekber!" " Demeden evdesin! "

Kuralının kaldırıldığı dönemdir bu mevsim.Sitemizde geceleri saatlerce bağır aşarak oynadığımız saklambaçların dışında,her yaz bizden büyük yetişkin ağabeylerimizin, oyun parklarında çekirdek çıtlarken bizlere anlattıkları,mezarlık korku hikayelerini dinleyerek ve hayalimizde onları canlandırdıktan sonra da "vay canına..yok artık!Sahi çıkıyor muymuş?

O zaman kesinlikle,bu bir karabasandır." Dedikten sonra bir diğer varlığın adını aklımıza getirmeden ve karanlık yerlerden geçmeden evimize gittiğimiz dönemin başladığı zamandır.

Bazen de cebimizde ki son parayla,bakkaldan aldığımız o köy yumurtalarını, heyecan adını verip teker teker yoldan geçen arabalara,otobüslere karşı yaptığımız atışları ( yalan söylemek istemem ama benim için en eğlencelisi de bu yumurta olayı olacaktır.) O bağırışları ve kaçmaları daha sonra annemize ve yedi sülalemize kadar milletten yediğimiz küfürlerin hepsini unutmak ciddi şekilde zor olacaktır.

Biz dört kafadar sıcak bir Perşembe günü maç oynadığımız yerde, (Mahallenin diğer çocuklarının oynamaya bile çekindiği,bir beton sahamız vardı) bir şey dikkatimizi çekmişti.Dışarıdan dikdörtgeni andırıyordu."Büyüktü!"Hem de çok büyüktü.Ona doğru usulca yaklaşırken birimiz,uzaylıların bırakmış olabileceğini düşündü.Bir diğerimiz kapısına çok yaklaşmıştı."Açma!" demiştim."Korktun mu?" Deyip gülüşmüşlerdi.İçerisinin karanlığını görüyorduk.Birimizin aklı,kapıyı aralamaya çalıştığımız sırada yine korku hikayelerinin birine dalıp gitmişti."Durun dedi!"İçeride kudurmuş bir,yeşil başlı kırmızı gözlü yaratık olabilir."

Bu bizler için bile,çok uçuk kaçık bir hayaldi.Biraz bile inandırıcılığı yoktu."Saçmalama demiştik. Yaratıklar gündüz avlanmazlar,geceleri ava çıkarlar."

"Beyler!İşin aslı,içeriye girmeye benim götüm yemiyor,demiştim."

En büyüğümüz oylama yapalım dedi.Kapıyı kapatmıştı.İçeri girip girilmeyeceği ki;ben evlere gidildikten sonra en meraklımızın kapıyı açıp içeriye girmek isteyeceğini biliyordum.Aramızdaki âdet; hani derler ya anca beraberdir.İşte bu da şimdi,öyle bir andı.Oylama üçe karşı bir açılması yönü şekilde sonuçlandı.Şimdi daha da meraklanmıştık.

Burası kapkaraydı ve içerisi mazot kokuyordu.Biz bu kokuyu çok iyi biliyorduk çünkü hayatımızda ki ilk rutin olan şeylerden birisi de akşam üstleri sinekleri zehirlemek için ortalığa beyaz dumanlar saçan o araçların arkasından koşmaktı.O araçlardan çıkan gaza kokuyordu.(Günümüz belediyelerinde artık bu uygulama yok çünkü çok önceleri kaldırılmıştır.Şimdi ise yeni araçlar ve etkili ilaçlarla kaldığı yerden devam ediyorlardır. )

İşte o gün de içimizden biri "Sanırım demişti;burası bizim için yapıldı.İçimizden birisi bizi gaza getirmeye meraklıydı."Gençler! dedi.Artık bizlerin de birer amacı oldu.Bu amaç bu sığınağa sahip çıkmaktır.Tüm meselelerimizi ve planlarımızı burada paylaşacağız.

"Elimi bırakma"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin