2.BÖLÜM "Hayalet Avcıları"

13 1 0
                                    

Bu aramızda geçen,en sert konuşma olmuştu.Artık bir konuda hem fikir olmuştuk.Buraya sahip çıkacaktık buranın sahibi artık bizdik.İyi bir temizlikten sonra yapılacak tek bir şey vardı.Yetişkinlerin yazdıkları gibi bir eksik listesi oluşturacaktık.Listemizin en başında bir masa ve sonra sandalyeler gelmekteydi.Fakat bunları alacak bir paramızda yoktu,annelerimiz evlerimizden malzeme çaldıklarımızı görseler kıyameti koparıp bizi deşifre edip mekanımızı kapatırlar düşüncesinden yola çıkarak elimizdeki imkanları değerlendirmeye ve kafalarımızı daha fazla çalıştırmamız gerekiyordu.Düşünün...Düşünün..Düşün... Gözlerimi bilgi sahibi insanlar gibi kısarak bulduğumu söylemiştim.Kafamda ki müthiş planı arkadaşlarıma anlatmaya başladım.

"Sitemizde genelde devlet memurları oturmaktaydı.Her neyse , bizim sadece biriyle işimiz olacaktı.Ali ağabeyimizle.Ali abi aslen Kayserilidir.Onun ailesiyle uzun süredir kapı komşusuyuzdur.İki ufak erkek çocuğu vardır ve çok iyi bir adamdır.Telefon hatlarını çeken Telekom'da ki sayılı memurlardandır. Genelde kamyonuyla evine gelmektedir .Bu kamyonun içerisinde büyük telefon kablolarına sarılı makaralar vardır.Bu makaraların muhakkak boşları da vardır.Öğle değil mi?

Bu makarayı dik çevirdiğimizde masamız hazırdır.Sırıtmaya başlamıştık ve ben heyecanla kalan kısımları da anlatmaya devam ediyordum.Sandalye olayı daha da kolaydı.Çocuklara ilk tanıştığımız gece neyin üstünden yatmış olduğumuzu sorduğumda , mevzu ya hemen uyanmışlardı.

"Manavın boş tahta kasaları!"

Ali ağabeyimizin makaraları cebimizdeydi cebimizde olmasına ama Deli Emine lakaplı Emine teyze'den bu sandıkları almak oldukça zor olacaktı.Daha önceleri,rica minnetle almaya gittiğimde bile pişman olmuştum.Oysa ki oğulları işlerinden geç dönmeseydi,onlardan istemek hiç bu kadar sıkıntı yaratmayacaktı.Neyse Emine teyzenin yer yer zılgıtlarından ve küfürlerinden sonra beş tane boş tahta sandıkları ödünç almıştık.O kadar küfürü sebepsiz yere yiyemezdik.Mutlaka bir şeyler yapmalıydık ve bunu kasaları araklayarak yapmıştık.Ufaklık beşinci sandığı neden aldığımızı sorduğunda aramızdaki insan azmanını gösterip onu taşımazsa yedeği bulunsun demiştik.Gülmeye devam ettik eksiklerimizi de artık yavaş yavaş tamamlıyorduk.Bir ışık lazımdı ya da bir mum.Cam bir kavanozun içinde tutarsak yangın da çıkarmazdı.Bir de kapıya asma bir kilit lazımdı.İşte bunun için para gerekiyordu.Bu meseleyi halletmekte bana kalmıştı.Babaannemin sutyen bankından düşük faizli kredi istemiştim ve ileride çalışma hayatına atıldığımda bunu fazlasıyla ona ödeyeceğimi söylemiştim.Babaannem beni kırmazdı.Ne yapacaksın diye de hiç sormazdı.Çünkü beni çok severdi...

Eski sanayide ki bir hırdavatçıdan asma kilit aldık ama iki anahtarı vardı.Bir diğeri yedekti.Biri parasını verdiğim için bende kalacaktı diğeri de insan azmanı olan arkadaşımızda.Diğerlerimiz bu durumu sıkıntı etmemişlerdi.Çünkü bizler, elimizi üste üste koyduğumuzda altından kalkamayacağımız bir problem yoktu .

Yine aynı yaz aramızdan birinin ciddi bir hastalığı oldu.Epilepsi dedikleri sara başlangıcı olan bir hastalıktı.Arkadaşımızın geçirdiği kısa nöbetleri bizi huzursuz etmiyordu.Yalnız bir de büyük nöbetleri vardı.İşte bu gibi durumlarda bir şey bilmediğimiz için çok sıkıntı yaşıyorduk.Onun bu büyük nöbetleri bize anlatmasıyla kafasında oluşturduğu kısa devreyi yaptıktan sonra hayata sıfırdan başlatmak gibi bir şeymiş. Her şey geçip bittikten sonrada bir rahatlama hissediyormuş.Bize bu durumundan da bahsetmişti.Kendine geldiğinde,o soğuk yüz ifadesiyle bile bize laf atıp eğlendiriyordu.Ona üzüldüğümüzü belli etmesek bile yine kahkaha atıp gülümsüyorduk.

Ağustosun son haftalarına giriyorduk.Sığınağımızın kurulmasının üzerinden bir ay geçmişti.Kimselere görünmek istemesek bile,bir akşam yemeğinde ufaklığın babası yine çok içip küfürler yağdırmıştı.

"Ulan nedir senden çektiğim.Başıma it,serseri mi olacaksın be pezevenk?Ne bok arıyorsun o el alemin siktir i boktan konteynırın içinde?"

Bizimkinin ağzını bıçak açmıyordu.Başını öne eğiyordu.Ufaklık o sırada bir şey daha öğrenmişti.Babasının yüzüne bakmaktan korksa bile sığınağın gerçek adını ve ne işe yaradığını?

Ufaklık,annesinin araya girmesiyle dayak yemekten kıl payı kurtulmuştu.Babasının küfrüne biraz daha maruz kaldıktan kısa süre sonra,yemek masasında sızmakta olan küfürbaz babasının usulca yanından geçip odasına gitmişti.

Ertesi sabah sığınakta buluştular.Birinin elinde Türk Bayrağı vardı.Meğerse aramızdan biri hayal gücünü de kullanarak,seksen küsür yaşındaki Kore gazisi aklı yerinde olmayan dedesine yaptıklarını anlatmış. Hatta dede bir ara ayağa kalkıp bağırmış.

"Çok büyük bir savaş gördüm torunum!"

Dedesine attığı yalanları dinlerken ağzımız açık kalmıştı.Enine boyuna dinlemeye başladık.Heyecanla anlatıyordu.

"Artık bizler de bir savaşın içindeyiz.Belki de bu bizlerin son savaşı olacak."

Dede de heyecanlanmıştı .Bir müddet hayretler içerisinde kaldıktan sonra,torununu dinlemeye devam ediyordu.

"Dede bizimde bir karargahımız,bir komutanımız var.Görevimiz zor ama başarılmayacak gibi değil."

Sonra sormuş nasıl yardım ederim diye.Bizim fırlama dedesinden silah ve mermiler için para istemiş.Birimizin "Ohaa.." dediğini duydum.Dede,torununa cebindeki son paraya varıncaya kadar vermiş.

Dedemin,aklı başında değildi belki ama söz konusu vatan ve millet sevdası olduğunda aklı başından gidiyordu.Daha sonra kore savaşıyla ilgili en önemli gerçeği de öğrendik.Bizim savaşımız değildi.Kuzey,güneyle savaşıyordu.Biz de bir taraftaydık yalnızca..

Hayırsız torun bu paranın bir kısmıyla bakkaldan fruko,doritos ve vişneli yummy marka sakız alırken diğerinle okey takımı almıştı.Beni meraklandıran şeyse anne ve babası acı gerçeği öğrendiğinde hayırsız toruna ne yapardı?

Çok çok dışarı çıkma yasağı yerdi .Veya en fazla dayak dedik ama şimdi yaşadığımız keyfin her birine değerdi.

Elimizde ki bardakları yetişkin insanlar gibi havaya kaldırmıştık.Şerefe! dedik Dostluğa! Hayır ! Kardeşliğe! Tabi ki! Gülüşmeye başladık.Son olarak ta  içinde bulunduğumuz sığınağımız için demiştik.

Hepimiz sandıklara tekrar oturduğumuz da  tuhaf bir şey gördük.Ufaklığın cebinden, yere tek dal sigara düşmüştü.

Üçümüzde şaşkındık.Arkadaşımızın sigaraya başladığını bilmek bizi şaşırtmamıştı.Çünkü ailesinde ki her herkes sigara kullanıyordu.

Büyük olanımız önce sigarayı yerden aldı sonra çakmağı cebinden çıkardı genelde mumları yakmak için taşırdı.Sigarayı yakıp içine çektikten sonra öksürdü daha sonrası bu ilk ve son kez deyip kendi aralarında sigarayı döndürüp bitirmeye başladılar.

Birimiz bu yaşadığımız deneyimin, kendimizi yetişkin yapmak yerine özenti yapacağını söylese de sigara hayatlarımıza işte tam bu andan sonra girmişti.

Yine içimizden birisi böyle güzel bir mekanımız olduğuna göre havalı bir lakabımızda olmalı demişti.Gurup adı mı olacaktı?Olabilir dedik aynı ağızdan.Bence futbolcu isimleri de olabilirdi ama bu da pek hava katmazdı.Biraz daha düşündük ve fruko gazozdan son yudumları alırken en sevdiğimiz filmin karakterleri olmaya karar vermiştik.Ben Egon,diğer üçü Ray,Peter ve Winston olmuştu.Artık bizler birer Hayalet Avcıları'ydık. 

 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 01, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

"Elimi bırakma"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin