3

3.8K 343 413
                                    

Bayan Jinmi'nin dışı kireç boyalı çift katlı konağını düğüne hazır hale getirmek için karınca gibi çalışıyordu herkes. İşçiler bahçenin girişinden ikinci kata kadar bütün konağı baştan aşağı tüller ve süs dekorları ile bezerken düğün sevincine düşen köy ahalisi de görevlilere canla başla yardım ediyordu.

Öte yandan mutfakta da çalışmalar tüm hızıyla devam etmekteydi, kazanlardaki yemekler mis kokular yayarak kaynıyor, tatlılar ve geleneksel şerbetler tezgahın üzerinde servis yapılmayı bekliyordu. Bir yandan da çıkan bulaşık anında yıkanıyor ve kirlenen yerler süpürülüp siliniyordu.

Tam bir şenlik havası hakimdi köye. Köyün cömert zengini bayan Kim, hiçbir masraftan kaçınmamış üstelik düğüne köy halkının tamamını davet etmişti. Her yer vızır vızır insan kaynıyordu, tabi bu biraz ürkütücü olsa da çok özel biri gibi hissetmekten kendini alamamıştı Kyungsoo. Normalde olsa böyle bir düğünün hayalini kurması bile mümkün olmazdı.

Kendisine verilen geleneksel hanbok elbisesini giyerek aşağı indiğinde mutfaktan tatlı aşırmaya çalışan ama aşçı kadının korkusuna bir türlü başaramayan köylü çocukları gördü. O kadar tatlı ve masum duruyorlardı ki aklına gelen düşüncelerle gülümsedi.

" Pişşt, yakışıklı! Baksana buraya. " çocuklardan birine seslendi. Taş çatlasa beş yaşında ya var ya yoktu.

" Efendim abya..." kelimeleri doğru telaffuz edememesine rağmen saygı eklerini azimle kullanmaya devam edişi Kyungsoo'nun yüreğini hoplattı. Yanaklarını sıkıştırarak sevmemek için kendini hayli zorlamak durumunda kalmıştı.

" Arkadaşlarını topla ve konağın arka bahçesine götür. Ben size tatlı tepsilerinden birini getireyim. Anlaştık? "

" Geyçekten mi? Yaşasın!" diyerek coşkuyla koşturdu ve minik arkadaşlarını da örgütleyerek arka bahçeye gizlendi.

Kyungsoo gelinliğin verdiği dokunulmazlığa sahip olmanın bilinci ile mutfağa girdi. Aslında fena halde çekiniyordu ama o yumurcakları mutlu etmeyi de çok fazla istiyordu.

Belki rica etse zaten tepsinin birini verirlerdi, yine de tatlıyı tepsi ile istemek utanç vericiydi. Şimdi yapacağı şeyin de bir bakıma hırsızlık olacağını fark edince ikileme düştü. Mutfağa girerken onu görüp izlemeye başlayan Jongin'den ise habersizdi.

Usulca tepsilere yaklaştı, ortalık ana baba günüydü ve sürekli ona çarparak gelip geçen insanlar yüzünden bir türlü tepsiye uzanamıyordu. O anda onu fark eden aşçı başı kadın bağırdı.

" Gelin hanım istediğin bir şey mi var? Yoksa kalabalık etme gözünü seveyim, üzerindekilere yazık hem kirlendireceksin."

Niyetinin sezildiğini zannedip korkudan yüreği ağzına gelen genç adamın bir an önce alıp çıkması gerekiyordu tatlıları.

" Şey sadece kolay gelsin diyecektim. Şimdi gidiyorum. " dedi ve arkasını dönerek çıkar gibi yaptı. Bir an, kısa bir an herkesin dikkati üzerinden çekildi ve onu fırsat bilen Kyungsoo tepsinin içindekileri tezgahın yanında duran poşetlerden birinin içine devirdiği gibi koşarak uzaklaştı. Arkasından bağırıldığını duyunca daha çok hızlandı. Artık duramazdı çünkü yakalanırsa hırsızlık yapan ilk gelin olarak bütün köye rezil olurdu.

Vakit kaybetmeden arka bahçeye dolandı ve orada ağaçların sık dalları arasına saklanarak kendisini bekleyen yumurcakları gördü. Ona güvenip beklemişlerdi, kalbini eritti bu durum.

Yanlarına varınca " Neden istemeyi denemediniz? İsteseydiniz verirlerdi belki." diye sordu.

İçlerinde en masum görünen tombul çocuk şeytanca " Ama o caman cevkli deyil." diye kıkırdadı. Bir diğer çocuk ise " Abya sen de istemedin ki." diye itiraz edince kahkaha atmasına engel olamadı.

Bana Öyle Bakma! Where stories live. Discover now