16. Bizi Yakıyor

50.1K 2K 55
                                    

16|Bizi Yakıyor

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

16|Bizi Yakıyor

"Acı, acı çektiğimi görüyorsun demek. Peki dünki bütün olanları acıma ver Agir Ağa. Ama bir gün o acının bu canımı alacağını unutma. Unutma ki bu bedenim bir gün toprağa karışacağı vakit yanıma kendi vicdanını da göm. O zaman belki acıma verdiğin bütün olanların sorumluluğunu surtlamama yardım edecek bir parçan olur." Çatılan kaşları keskin yüz hatlarına karışınca gülümsedim. Dediklerimin bu adamın üzerindeki tesiri hoşuma gitmişti. Ağzımdan çıkan her kelimeyi pür dikkat dinliyor ve zihnindeki çarklardan geçiriyordu. Dün dediklerinden sonra olsa gerek bu adamın beni istemese bile kabullendiğini hissediyordum. Onun gözünde masumdum. Bu yaşadıklarımı hafiflememişti. Yinede içinde bir yerlerde vicdanına dokunmuştum.

*

Zihnim karanlığa gömdüğü ruhuma göz yaşları dökerken parmakları altında kaldığım toprağımda geziniyordu. Ruhumun ardından bu kadar çok acı çekeceğini bile bile beni gömmüştü. Yadırgamadım. Geride bir hiçlikten ibaret olan bir kadını gömmekte yanlış bir şey yoktu. Acılarımla gömüldüğüm zihnimin topraklarında hala nefes aldığımı hissediyordum. Neye yarardı? Ben çoktan o toprağın altına gömülmüştüm.

Zihnimde süzülen düşüncelerime tezat düşen dudaklarımdaki ince kıvrılmayla karşımdaki adama baktım. Mavi gözleri demin dediklerim yüzünden daha da hırçındı. Bir çift ateş harlandıkça yakacak daha çok şey istiyordu. Bir adım atarak aramızdaki mesafeyi ufak bir adıma indirgediğinde başımı biraz daha kaldırmak zorunda kalmıştım. Gözlerine diktiğim gözlerimi bir an olsun ondan ayırmıyordum. Çünkü o gözlerin öfkeyle harlanmasını görmeliydim. Çektiğim acıları bir nebze de olsa hafifletiyordu. Benim acım dinmedikçe o gözlerdeki ateş de harlanacaktı.

"Şu gözlerindeki kıvılcımları görmeni isterdim. Beni yakmak için nasıl kendini yakmaktan gocunmadığını senin de görmeni çok isterdim." Dediklerimle güldüğünde bir adımlık mesafeyi kapattı. Soğuk gülüşü gözlerindeki ateşi küçümsemek ister gibi baktığı her yeri buz kestiriyordu. Elini boynuma yerleştirdiğinde sanki elini görebilecekmişim gibi koluna baktım.

Sıcak iri parmakları boynum ve yüzümün birleştiği kıvrıma yerleşti. Baş parmağı yüzüme dokunduğunda kolundaki bakışlarım gözlerine değdi. Az öncekinden kat be kat güçlü bir ateş gözlerimi delip ruhuma dokunuyordu.

"Çok cesursun Mirşah gelini." Sesi ürpermeme neden olurken sesinde alay aradım ama yoktu. Sesi her zaman duymaya alıştığım sertliğindeydi. "Ne oldu da ilk gördüğümde rüzgarda titreyen cılız bir yaprak gibiyken şimdi karşımda fırtınalar estiriyorsun?" Dedikleriyle onu gördüğüm anı düşündüm. Doğru diyordu onu gördüğüm o an çok korkmuştum.

Bu iri bedenini siyahlar içinde karşımda gördüğümde Berzan'ın arkasına geçmiştim. Sanki ben onu görmezsem o da beni göremez gibi hissetmiştim. Ama ondan bir an bile bakışımı çekememiştim. Hissetmiş gibi Azrailimi tanımaya çalışmıştım. O bakışları hala zihnimde tüm tazeliğini koruyordu. Mavi gözleri güneşin altında parlarken o bir çift gözde cehennemin var olduğunu anlamıştım. Gözleri güneşten değilde o cehennemin ateşinden dolayı parladığınıysa hastanede karşımda gördüğümde anlamıştım.

"Fırtına yok, değil fırtına sana esecek tek bir meltemim dahi yok. Senin o gözlerinin içindeki ateş var ya harlanacak sebep arıyor." Dediğimde başını biraz daha eğerek yüzüme baktı. Başparmağı varlığını hissettirmek için tenime baskı kurduğunda gözlerimi yumdum.

Parmağı yanağımı okşadığını hissettiğimde gözlerimi açıp yüzüne baktım. Hiçbir şey yoktu ne yanağımdaki parmağın hareketi ne de karşımdaki adamın yüzünde en ufak bir farklılık yoktu. Dokunuşu o kadar gerçekçi olmasaydı bir an benim hayal ürünüm olacağını düşünecektim. Ama ben bu adamla ilgili en ufak bir hayal kuracak değildim. Bir adım geri çekildim. Hala eli boynum ve yüzüm arasındaki yerdeydi.

"Senin dediğin o Cehennemin harlanmaya lüzumu yok. Senin en kudretli fırtınan dahi o ateşi hırçınlaştıramaz. Neden biliyor musun? Çünkü o Cehennemdeki her bir ateş yanabildikleri kadar yanıyorlar. Esecek en ufak meltem sadece o Cehennemi genişletir. Bu da Mervanlar için iyi olmaz." Elini yüzümden indirdiğinde bir adım daha geri çekildim. Sanki ondan uzaklaşırsam hissettiğim ateş artık beni yakmazdı. Güldüm. Bu gülüş tamamen alay doluydu. Bu gülüş bana ve tam karşımda duran adamaydı.

"Senin ateşin bir bizi yakıyor. Başka hiç kimseyi değil sadece seni ve beni yakıyor. Bak bu odaya, bu duvarlara." Kollarım isyanıma uyarak iki yanımda odayı göstermek için yükseldiler. Bu hareketim bana bir kuşun son çırpınışlarını anımsatmışlardı.

"Görüyor musun? Bu taş duvarların arasında sadece biz varız, biz yanıyoruz. Bu kapının bu duvarların ardında kim acı çekiyor? Senden benden başka kim acı çekiyor Agir ağa? Ben söyleyeyim benim annem, senin annen, babam, Ferman abim, Fırat abim ya başka? Başka hiç kimse duydun mu? Hiç kimse. Gule mutlu Ferit abim mutlu her şeye sebep oldukları her şeye rağmen mutlular çünkü sevdiğim dedikleri kişiyle beraberler. Bu topraklara inat bu topraklarda yaşam süren töreye inat sevdalarını yaşıyorlar. Daha da mutlu olsunlar hep mutlu olsunlar." Gözlerim yaşlarla dolmuşken boğazım bağırdığım için acıyordu. Kollarım tüm gücünü yitirerek iki yanıma düştü. Agir tek kelime etmeden beni dinliyordu. Tekrar dilsiz, sağır kesilmişti.

"Yeter artık dur Agir! Bu ateşte senden benden başkası yanmıyor. Yeter artık söndür o ateşi görmüyor musun? Biz zaten yanıyoruz. Senin de yakmana hacet yok. Bu zulmü bize yaşatma. Ben yoruldum. Senin o sönmek bilmeyen ateşinden de senden de yoruldum." Gözlerimde biriken her bir yaş akmamak için direniyorlardı. Direndikçe zehir gibi yakıyorlardı.

"Bitti mi?" Agir çattığı kaşlarının altında parlayan iki zifiri karanlıkla gözlerimi delip ruhumda izler bırakıyordu. Sıktığı çenesi gergin yüzünü daha da karartmıştı.

"Bitti." Az önceki sesime tezat cılız çıkan sesim odada duydulacak en limit sınırdaydı. O kadar çırpınışlarıma rağmen iki kelime etmişti. Ruhumdan yükselen yıkılmışlıkla gözlerimi yumdum. Acım artık bana ağır geliyordu. Az kaldı taşığım tüm o acıların altında kalmama az kaldı. Biliyordum ruhumdan yükselen çatlakların sesinden biliyordum. Tüm çabalarıma rağmen bir gelecek ve ben en ufak bir esintide yerle bir olacaktım. Duyduğum öfkeli sesle gözlerimi aralayarak karşımdaki adama baktım. Tüm öfkesiyle bana bakan kocama baktım.

"Bitti madem öyleyse beni dinle Evin! Benim içimdeki ateş sadece seni beni yakmayacak. Mervanları geç bu koca şehri yakıp kül edecek. O vakit bu ateşi sevdasından önüne gelen her şeyi yıkıp geçen deli Fırat Nehri bile söndüremeyecek." Kanım duyduğum her kelimeyle biraz daha buz keserken Agir'in dediklerini kanıtlayan bakışlarına baktım. Öfkesini her zerremde hisetmeme sebep olan gözlerini benden ayırarak arkasını döndüğünde yatağın sağ tarafında kalan komidine ilerledim. Üst çekmeceyi açmamla parlayan silaha baktım. Parmaklarım silahın kabzasını soğukkanlılıkla kavradığında doğrularak Agir'e baktım. Odadan çıkmak için kapının kolu indirdiğinde parmaklarım avucumun içindeki soğukluğu biraz daha kavradı.

"Agir Ağa!" Sesim taş duvarlara çarparak kulaklarımda çınladığında duyduğum ses yorgundu. İşte o an akmamak için çırpınan tek bir yaş feryat ederek intihar etti. Agir bana döndüğünde yüzünü inceledim. Çatık kaşları yanağımda süzülen tek damla yaşı görmesiyle daha da çatıldı.

ATEŞİN AŞKI | Töre Serisi IIWhere stories live. Discover now