Beyaz Aslan'ın Pençe İzi

283 23 4
                                    

Kutsal ağacın kurumasından, 120 yıl sonra.

Karısının ölümünün üzerinden bir yıl geçmişti Turkon'un. Deniz'in üstünde uçmak; bir Anutlu için intihar demekti. Bu yüzden halk, onun aslında çocuğu olmadığı için intihar ettiğini düşünüyordu. Turkon rüyasında her gece olduğu gibi, dumanların arasından çıkan Beyaz Aslan'ın siluetini görmüş ve erkenden uyanmıştı. Denizin kenarında bulunan, Kutsal Ağaç Tepesi'ne gitti. Karısı, buradan bırakmıştı kendini gökyüzüne. Uçabildiği kadar yükseğe uçmuş, fakat denizden gökyüzüne sıçrayan, arka ayakları olmayan bir timsahı andıran ve rengi siyah ile yeşil arasında değişen, bir anutludan 5 kat daha büyük deniz canavarının avı olmuştu. Deniz canavarının uzun bir kuyruğu ve omuzlarının iki yanında yüzgeçten çok daha büyük kanattan daha küçük uzuvları vardı. İki pençesinde bulunan parmaklarının arası perdeli ve dişleri oldukça keskindi.

Turkon, tepenin biraz gerisinde yere indi ve kurumuş kutsal ağacın kalıntısına doğru yürümeye başladı. Karların arasından yavaş yavaş çıkıyordu tepeye. Kalıntıların etrafı bir sıra taşla örülmüştü. Taşların hemen yanında durdu ve yere oturdu. Bir yıllık yalnızlık, ona çok ağır gelmişti. Sanki vücudundan bir organı söküp alınmış gibi büyük bir boşluk hissediyor, eskiden yapmaktan keyif aldığı şeyleri bile yapmaktan kaçınıyor, zorunlu olmadıkça kimseyle konuşmuyordu. Karısının özlemiyle oldukça duygulanmış, yalnızlığını fırsat bilerek göz yaşlarını serbest bırakmıştı. Haykırmamak için kendini zor tutuyordu. Damlalar yüzünün kıvrımlarından, kırlaşmış bıyıklarına süzülürken, duyduğu ağlama sesiyle irkildi. Bir bebek ağlıyordu!

Turkon hemen oturduğu yerden kalkarak, sese doğru yürümeye başladı. Biraz ilerde, büyükçe bir kayanın arkasında, karların üstünde yatmış, yüzünün sağ tarafından kanlar akan bir erkek bebek gördü. Bebeği yavaşça kucağına aldığında, sırtında kanatlarının olmadığını farketti. Yüzünün sağ tarafında derin bir pençe izi vardı. Sağ gözünü akan kanlar nedeniyle açamayan bebek, sol gözüyle Turkon'a bakıyor, daha gür haykırarak ağlamaya devam ediyordu. Turkon, yerden aldığı bir avuç kar ile bebeğin yüzünü silmeye çalıştı. Kanlar yıkandıkça, derin pençe izi daha da belirginleşiyordu. Sağ kaşının hemen başından burnuna çok kısa, kaşının tam ortasından gözünün altına ve dudağının üstüne uzunca, hemen gözünün sağından elmacık kemiğine doğru yine kısa, toplamda üç iz vardı. Kar tanelerinin soğuğuyla bebeğin acısı hafiflemiş olacak ki, ağlamayı kesti. Turkon, onu pelerini ile sarmaya çalışırken, rüzgârın uğultusu ile kar taneleri etrafını kaplamaya başladı. Kükreme sesi duyuldu! Aslan kükremesi... Turkon önce rüzgarın uğuldaması, diye düşündü. Tam karşısında kar tanelerinin arasından Beyaz Aslan'ın çehresini görünce, olduğu yerde donakaldı.

Kutsal Ağaç kuruduğundan beri, Beyaz Aslan'ı gören olmamıştı. Kar tanelerinden bile daha beyaz ve uçlarına doğru dalgalanan yelesi, kulaklarının arkasından omuzlarına ve boynunun altına uzanmıştı. Burnunun üstünde derisi kıvrım kıvrım olmuş, sonsuz maviliğin ortasında küçük bir siyah nokta bulunan gözleri ile dikkatlice bebeğe bakıyordu. Beyaz Aslan'ın bu bebeğe neden zarar verdiğini düşünüyordu, Turkon. Yeni doğduğu anlaşılan bebeğin yüzünde, neden böylesine derin bir iz bırakmak istemişti? Bebeğin kanatsız olduğu, geldi aklına. Beyaz Aslan, bebeğin yaşamasını istiyordu.

Anut Gezegen'inde kanatsız doğan çocuklar; denize bırakılır ve büyük karanlığa kurban edilirdi. Kanatsız doğan çocukların lanetli olduğuna ve hatta Kutsal Ağaç'ın 120 yıl önce, o zamanki Kral'ın kanatsız doğan kızını Büyük Karanlık'a feda etmediğinden kuruduğuna, inanılırdı. Hiç ölmediğine ve Anut Halkı'nı koruduğuna inanılan Beyaz Aslan; belki de yaşaması için bu bebeğe, kendinden bir iz bırakmıştı.

Beyaz Aslan arkasını dönerek, yavaşça gözden kaybolurken; Turkon, kucağında bebek ile diz çöktü ve Aslan'ı selamladı. Koyu yeşil pelerinine sardığı bebek ile uçmaya başlayan Turkon, çok geçmeden Saray'ın önünde, iki yanında değişik boyutlarda ve şekillerde kristaller bulunan, giriş kapısına uzanan yola indi. Kapıda bekleyen muhafızlar, kucağında yüzü kanlı bebek ile hızlı adımlarla yürüyen Bilge Turkon'a hemen yol verdi. Turkon taht odasına geldiğinde, 1 yıl önce Kral'lık yarışında galip gelerek; kutsal ağacın kabuğunu giymeye hak kazanan Hemtefi, henüz uyanmamıştı. Turkon, saray hizmetçilerine Kral'ı uyandırmaları ve tüm bilginleri çağırmaları için talimat verdikten sonra, bebeği taht odasının ortasında bulunan yuvarlak taş masanın üstüne koydu. Hizmetçilerden en yaşlı olanının getirdiği, bir kova su ve temiz havlu ile bebeğin yüzünü yıkamaya başladılar. Kral, taht odasına girerken kolları ve kanatlarını açarak esniyor, elbisesi göbeğinden yukarı doğru boynuna ve sırtından kanatlarına doğru Kral'ın vücudunu kaplayarak ilerliyordu. Taht odasının kapısı açıldı ve mavi pelerinli Bilge Rama ile gri pelerinli Bilge Rutna, içeri girdi. Kral'ı selamladıktan sonra, masanın etrafında toplandılar. Kral, tahtın önünde ki merdivenlerden yavaş adımlarla iniyor, dikkatlice hizmetçinin kurulamaya çalıştığı bebeğe bakıyordu. Masanın yanında bulunan en yüksek sandalyeye otururken; Turkon onu selamladı ve başından geçenleri, heyecanla anlatmaya başladı. Kral ve diğer bilginler sessizlik içinde Turkon'u dinlerken; hizmetçi, bebeği bir kumaş parçası ile sarmaya çalışıyordu.

"Dur!" dedi, Kral Hemtefi.

"Bebek çıplak kalsın. Masanın üstüne yatır."

Hizmetçi, Kral'ın emrini yerine getirdikten sonra, selamını vererek terk etti taht odasını. Kral ayağa kalktı ve bebeğe yaklaştı. Yüzündeki yara izini dikkatlice inceledi.

"Belli ki; Koruyucumuz, bu bebeği parçalamak istemiş."

"Hayır!" dedi Turkon, titreyen sesiyle. Ve devam etti.

"Parçalamak istese, yapardı. Kendinden bir iz bırakmak, hatta bu bebeğin hayatı boyunca yüzünden silinmeyecek bir iz bırakmak, istemiş olacak ki; böylesine derin bir yara açmış."

"Hayatı boyunca...? Yasalarımızı en iyi sen biliyorsun, Turkon. Çokta uzun bir hayatı olmayacak!"

"Kral'ım, uzun yıllardır görülmeyen Koruyucumuz'u – Beyaz Aslan'ı - gördüm. Bunun bir manası olmalı."

"Elbette var! Kızını kurban etmekten sakınarak, Kutsal Ağaç'ın kurumasına neden olan Kral'ı hatırlamamızı ve onun düştüğü hataya düşmememizi istiyor. Bu bebek kurban edilmeli."

Turkon'un çocuğu olmadığı için bu kadar hassas davrandığını düşünüyordu, Kral. Bebeğin yüzündeki pençe izi olmasa, Beyaz Aslan'ı gördüğüne bile inanmazdı. Mavi pelerinli Bilge Rama, Anut kaynaklarının halka eşit şekilde paylaştırılmasından, gri pelerinli Rutna ise tüm krallık muhafızları ile silahlarından sorumluydu. Yeşil pelerinli Turkon, tüm Anut yasalarının koruyucusuydu. Rama görevi gereği her zaman haklının yanında olmaya çalışır, Rutna ise daima Kral ile aynı fikirde olurdu. Rama, Kral'ın çabuk karar verdiğini düşünüyordu.

"Bebeği ölüme terk edersek ve Beyaz Aslan gerçekten onun yaşamasını istiyorsa, bunun dönüşü olmaz" dedi Rama. Ve ekledi.

"Yaşamasına izin verirsek ve siz haklıysanız, onu öldürmek için her zaman şansımız olur. Fakat ölmüş bir bebeği tekrar diriltemeyiz. Artık ölüleri diriltecek Kutsal Ağaç yapraklarına sahip değiliz."

Kral, tekrar sandalyesine oturarak düşünmeye başladı. Rana haklıydı. Beyaz Aslan, bebeğin yaşamasını istiyorsa, onu öldürmek büyük bir hata olur diye düşündü. Rutna'ya dönerek:

"Senin fikrin nedir, Rutna?"

"Yaşamasına izin versek bile, bu bebeği büyütmeyi kimse kabul etmez. Hiçbir aile onu himayesine almak istemez."

"Ben büyütürüm!" Dedi Turkon.

"Ben, onu himayeme alırım."

Karısını kaybettiği yerde bulduğu, kanatsız ve yüzü yaralı bebek, artık Turkon'un oğlu olmuştu. Ona, Anut dilinde pençe anlamına gelen "Meda" ismini koydu.

İlk Kanatsız İnsanOnde histórias criam vida. Descubra agora