Who She's Father?

814 39 1
                                    

Gözlerimden yaşlar beni dinlemeden akmaya devam ederken, Harry elini hala çekmemişti. Özlediğim ten yavaşça tenimi okşarken kendimi toparlamaya çalışıyordum. Ne kadar zor olsada bir şeyler söylemeliyim. Ne diyecektim? Boynuna atlayıp onu özlediğimi itiraf edebilirim. Ya da ondan bana çektirdikleri için hesap sorabilirdim. Ama ben şuan ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

-Hey, ağlama lütfen...

Bu sefer koltuğunda tam olarak bana dönüp diğer elini yanağıma getirip nazikçe gözyaşlarımı sildi. Yeni bir temasla titremiştim. Bunu yapmaması gerekiyordu. Çünkü böyle bir durumda ona karşı koymak oldukça zordu. Sonunda kısık çıkan sesimle sorumu sormuştum.

-Ama...stüdyoda. .sen..öyle diyince...

-Onların yanında seni tanıdığımı belli edemedim Aria. Ne yapabilirim? Seni gördüğümde çok şaşırdım. Ama durumu kurtarmam gerekiyordu. Onlara ne diyecektim? 'O benim eski sevgilim.' mi?

Haklıydı. 'O benim eski sevgilim, ben bir götlük yapıp ona hiç bir açıklama yapmadan onu bıraktım. Beş yıl sonra ilk defa görünce de şaşırdım' diyemezdi.

-Pekala...ben...gitsem iyi olacak..

Diyip tekrar kapı koluna uzandiğımda yine boğuk ve mükemmel aksanıyla beni durdurdu. Hala onun hakkında böyle konuşmam saçma değil mi?

-Seni özledim.

Söylediği şeyi sindirmeye çalışırken o yine elimi tutmuş ama bu sefer iki elinin arasına sıkıştırmış resmen hapsetmişti. Ne diyeceğimi bilmeden tekrar ona döndüm. Zümrütleri umutla parlarken Onsuz geçen acı dolu yalnız günlerim gözümün önünden bir şerit gibi geçti. Ona istediğini vermeyecektim. Şimdi olmazdı.

Benim için ne kadar zor olsada hızlanan kalp ritmimle aramızdaki mesafeyi kapattiğimda gözleri dudaklarıma kaydı. Nefesi yüzüme değerken derin bir nefes alıp gözlerimi kapadım. O merakla ne yapacağımı beklerken ben dudaklarının üzerine fısıldadım.

-Biliyor musun Harry? Ben seni hiç özlemedim...

Onun gözleri duyduğu şeyle büyürken ben hızla arabadan indim. Arabanın yanından geçerken ona kaçamak bir bakış attığımda hala aynı pozisyonda durduğunu fakat gözlerini kapattığını gördüm. Bu gülümsememe yol açmıştı. Ama kalbim hala hızla çarpıyordu. Kapıyı açan Emily'e gülümsedim ve içeri girdim.

-Meleğim?

Diye içeri seslendiğimde koşarak salondan geldi.

-Hoşgeldin annecim.

Diyip boynuma sarıldı. İşte bu her şeye değerdi. Yaşadığım her şeyi bu meleği gördüğümde unutuyordum. Benim tek dayanağım kızımdı.

- Anne neden geç geldin?

Sorusuna karşılık gülümsedim. Meleğim bana hesap soruyordu.

-İşlerim uzadı, hayatım.

Kafasını sallayıp gözlerini ovuşturdu.

-Birilerinin uykusu gelmiş, ha?

- Benimle uyur musun?

-Tabii ki. Sen odana git. Bende üzerimi değiştirip yanına geleceğim.

Kafasını sallayıp hızla yukarı koşarken, ben Emily'e döndüm.

-Geç oldu bu gün burda kal sabah zaten erken gitmem gerekecek benim.

Kafasını salladı.

-Pekala.

dedikten sonra içeri geçti. Bende yukarı çıkıp üzerimi değiştirdim ve meleğimi kollarımın arasına alıp rahatlamaya baktım. Çünkü yarın uzun ve yorucu bir gün olacaktı. Onu delirtmemi bekleyen bir Styles vardı...

FİVE YEARS LATEROù les histoires vivent. Découvrez maintenant