SR/8

140 57 12
                                    

Sınavlarımız nedeniyle bu bölüm biraz gecikti bunun için özür dileriz. İyi okumalar...
_________________

Zihnimin en uç noktalarında savaş çıkıyor, her savaş sonrası zihnimin ucundaki düşünceler yıkılıyor. Kendi ellerimle kırdığım hayatımın kırık parçaları tek tek kalbime batıyor, kalbime batan her bir kırık ruhumu karartıyor. Bedenim, ruhum can çekişircesine titriyor, kanlı eller ruhumu bırakmıyor da... Hâla titriyorum... Ben kilitlendiğim o evin en soğuk odasında üşüyorum, yaralı kalbim buz kesildi... titriyorum

Annemin ölümünden tam dört yıl üç ay geçmiş, ruhum o güzel kokusuna tam dört yıl üç aydır hasret kalmış ve ben annemin kokusuna bağımlı olmama rağmen o güzel koku benden alınmıştı. Ben o koku olmadan titriyordum.

Benim ilk ayakkabı bağcıklarımı annem bağlamıștı. Ayağımdan çıkmasın diye öyle bir düğüm atardı ki, bazen ayaklarım uyușurdu. Sonraları bende öğrendim ama onun gibi yapamadığımı öldüğü gün anladım. Çünkü annem öldüğünde aynı düğüm boğazıma da atılmıștı.
Tam nefes borumun üzerine atılmıştı, ben nefes alamıyordum...

Hiç kimse senin neler yaşadığını, ne derdin olduğunu bilmez. Çünkü sabıkalı ruhlar içindeki ateşi nasıl yendiğini, nelerle mücadele ettiğini kimseye belli etmesini sevmezler

Arel'in sözleri her seferinde durmak bilmeden kafamda yankılanıyor, hep yaptığım gibi tekrar tekrar düşünmemi sağlıyordu. Neden bunu bana yapmıştı? Neden o gece yanıma gelip bana bu sözleri söylemişti? O benim halimi nasıl anlamıştı?

"Peki sen bunu nasıl anladın?" Şaşkınlığımı gizliyemiyorum, gözlerimi gözlerinden çekmeyip soru yöneltmiştim.

"İçimizdeki ruhlar aynı Elis. Nelerle mücadele ettiğini bilmeyen sabıkalı ruhlarız"

O akşam sahilde olanlar tekrar düşüncelerimin yerine geçiyor.

Bir şey söylememe izin vermeden banktan kalktı ve sahilden yavaş ve emin adınları ile uzaklaşmaya başladı. Tek ses duyuluyordu denizin dalga seslerine karışmış Arel'in adım sesleri. Tekrar içimdeki ruh yalnız haline kapıldı ve kendini her seferinde durdurmasını bilen gözlerim yeminini bozdu, bir damla yaş aktı... O bir damla yaş birikti birikti medcezir yapan denizle bir oldu... Ruhum, bedenim bu birliktelikle beraber boğuldu... Yok oldu.

"Merhaba, oturabilir miyim?"

Beni derin düşüncelerimden kurtaran erkeksi bir sesti.

Gözlerimi dersi anlatan öğretmenden alıp başımda dikilen erkeksi sesin sahibine çevirdim. Uzun boylu, yapılı kişiyi daha önceden görmemiştim. Büyük sınıfta bir tek benim yanımı mı bulmuştu? Gözlerimi ondan alıp sınıfta gezdirdiğimde çoğu yerin boş olduğunu fark ettim. Tekrar ona baktım, geç kaldığımı anlayarak

"oturabilirsin"

Cevabımı duyar duymaz hemen yanıma oturdu. Ders anlatım ve sunum teknikleriydi ama ben dün olanlardan sonra kafamı derse veremiyordum.

"Fazla bir şey anlattı mı?" Yandımdaki tanımadığım çocuk tam da şuanki hafif noktamdan vurmuştu.

Boş gözlerimi ona çevirerek sabit bir ifade ile baktım.

"Anladım. Dinlememişsin"

Kafamı onaylarcasına sallamakla yetindim.

"Adın ne bu arada?" Yine bir soru yöneltmişti. Aslında fazla konuşan bir tipe benzemiyordu. Dış görünüş olarak umursamaz tipe benziyor fakat bu kadar konuşacaksa yanından hemen kalkıp gidebilirdim.

Sabıkalı Ruhlar Where stories live. Discover now