1. Bölüm

3.3K 81 9
                                    


Sausalito ile San Francisco arasında gidip gelen Martinez gemisine binmiştim. Hava çok sisliydi. Gemimiz ağır aksak dümeni sağa kırdı. Ama bu kez düdük sesi duyulmaya başladı. Aynı anda tam önümüzden bir düdük sesi daha geldi. Tehlike ikileşmişti.

Yolculardan biri avaz avaz:

"Üstümüze geliyor. Bakın bakın! Sesimizi duymuyor galiba, diye bağırdı.

Birden sis yarıldı kara bir tekne üstümüze geldi ve bize çarptı. Yolcular bağırmaya, çığlık atmaya başladılar. Kadınların çığlıkları moralimi bozdu. Can yeleği aradım, ama panik içindeki yolculardan buna fırsat bulamadım. Midem bulanıyordu. Denize kurtarma sandalları indiriliyor ve hemen doluyordu. Hatta çoğu daha denize indirilmeden doluveriyordu. Gemimize sular doluyordu. Batmaktan kurtulamayacaktık. Denize atlayanlar dayanamıyorlar, gemiye dönmek istiyorlardı.

Bir can yeleği bulup sırtıma geçirdim ve suya daldım. Yelek beni su üstünde tutuyordu, ama soğuk, vücuduma acı veriyor, ağzıma burnuma tuzlu sular doluyordu. Birden akıntıya kapıldığımı hissettim. Sesler uzaklaşmaya başladı. Büyük bir korkuya kapıldım ve tüm gücümle bağırdım. Sonra... Sonrasını anımsayamıyorum. Bayılmışım. Kendime geldiğim zaman her taraf karanlıktı.

Sisler arasında bir teknenin üstüme doğru geldiğini gördüm, ama kaçamadım. Dümende oturan adamın ağzından çıkan sigara dumanlarını bile farkettim.

Bağırmak istedim, bağıramadım. Ağzımı açtım, ama hiç bir ses gelmedi. Dümendeki adam, son anda beni gördü. Gördü, ama vakit çok geçti. Durmasına olanak yoktu. Tekne, sislerin arasında yitip gitti.

Vücudum gibi beynim de uyuşmaya başlamıştı. Kendimi toparlamaya çalışıyordum, bir türlü başaramıyor, tekrar bayılacak gibi oluyordum. Derken kürek şapırtıları, insan sesleri duymaya başladım. Acaba düş mü görüyordum? Hayır... Sesler gittikçe yaklaşıyordu. Farkında olmadan bağırıyor olmalıydım ki, birisi üstüme eğildi:

"Yeter artık, bağırma. Geldik! Kurtaracağız seni." dedi.

Tüm çabama karşın tekrar kendimi kaybettim.


*** 


Kendimi bir boşluk içinde hissediyor, havada uçtuğumu sanıyordum. Bir süre böyle kaldıktan sonra, ağır ağır gözlerimi açtım. İki adam, yanıma diz çökmüşler, üstümde bir şeyler yapıyorlardı. Kendime geldiğimi görünce birisi:

"Tamam artık Johnson..." dedi. "Kendine geliyor. Yeter bu kadar."

Johnson dedikleri adamın göğsümü ovduğunu anladım. Aşçıya benzer biri, yattığım yere doğru eğildi, nazik bir sesle:

"Şimdi kendinizi daha iyi hissediyorsunuzdur, değil mi?" diye sordu.

Sesimi çıkarmadan, Johnson'un da yardımıyla doğrulmak istedim. Aşçı, gülümseyerek elime bir fincan verdi:

"İçin şunu. Size iyi gelir..." dedi.

İçtiğim şey çaya benziyordu. Pek iyi değildi ama sıcaktı. İçimi ısıttı. Çayı içerken göğsümün üstündeki yaralar dikkatimi çekti. Onlara teşekkür ettim. Johnson yaralarımı kontrol etti.

"Deriniz neredeyse yüzülecekmiş." dedi.

"Giyebileceğim kuru bir giysiniz var mı?" diye sordum.

"Tabii efendim." dedi Johnson. "Aşağıdan getirivereyim. Eskidir, ama kusura bakmazsınız artık. Kendinizinkiler kuruyana dek idare eder."

Deniz KurduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin