Trece

91 9 57
                                    

Önce kapıda dikilen Yoongi hyunga baktık, sonra döndük birbirimize baktık.
Ardından da kahkahayı bastık.

Şu an ben de Jungkook da öyle bir gülüyorduk ki. Evet, ağlanacak halimize kahkahalarla gülüyorduk.
İronikti. Bayağı. Ama şu da bir gerçekti ki hepimizin sinirleri aylardan beri güzelce altüst olmuştu.

Yoongi hyung kaşlarını çatmış, sinirli bir şekilde bize bakıyor ve hala kapının önünde dikiliyordu.

İşin bizim kahkahalarla güldüğümüz kısmıysa Yoongi hyungun şu an belinde havluyla tamamiyle ıslak ve 'köpük içinde' olmasıydı.

Saçlarından sular damlıyordu. Ve aralarına bir ses daha eklenmişti; vücudundan yere düşen köpüğün parkede yankılanma sesi. Ona bakıp bir daha güldük. Güldük ve güldük. (Y.N: Allah ağlatmasın ne diyim ajdksl.)

En sonunda gülmekten yorgun düşüp duraldığımızda, doğrusu gerçekliğe yeniden dönüş yaptığımızda Yoongi hyung konuştu.

"Gülün siz gülün. Az sonra ağlamaya başlayacağınız şeye gülün. SU YOK!"

"Ne? Nasıl yok? İyi de vardı." diye tepki vermişti Kookie. Gülüşü gitgide düşerken.

"Küvet daha önceden doluydu. Su doldurmak için musluğu çevirdim. Defalarca. Su yok. Sonra da kırıldı zaten başlık."

Kırıldı kısmını umursamazca söylemişti.

"Şaka gibi geliyor ama şimdiye dek yaşadıklarımızın hepsi şaka gibi zaten. Her neyse, boku yedik." yatakta oturur vaziyette söylemiştim. Canımız sıkılmıştı doğrusu.

"Az sonra aşağıda olun."

Kapının önünde bir birikinti su bırakarak gitti Yoongi hyung.

Jungkook'la birbirimize baktık. İç çekip bana sarıldı. Şu anı bile güzel kılabilecek bir kokusu vardı. Çektim en derinime.

Ayrıldığımızda iki elimi de ellerine hapsetti.

"Kurtulacağız buradan, tüm bu şeylerden Jiminie. Bir yolunu elbet bulacağız."

"Seni kaybetmek istemiyorum Jungkook."

"Bak sana söz veriyorum; tüm bu şeyler bittiğinde sen ve ben yolumuza 'biz' olarak devam edeceğiz. Bana güveniyorsun değil mi?"

Ufak bir tebessüm bahşedip yanağından öptüm küçücük.

"Hadi aşağı inelim."

Yataktan çıkıp elinden tuttuğumda gülümsemişti. Hemen arkamdan ellerini belime doladı. Boynuma küçük bir öpücük bıraktı.

Tanrı aşkına, onu cidden haddinden fazla seviyordum. Benim için bu dünyada bulunmaz bir nimetti. Şanslıydım. Hem de herkesten çok.

Merdivenlerden aynı pozisyonda inerken basamakların sonunda birdenbire duraksamamızı sağlayacak bir çift gözle karşılaştık.

Adeta slow motion'a geçmiştik. Taehyung, çok gergin ve sinirli bakıyordu. Gördüğü görüntü hoşuna  gitmemişti anlaşılan. Ne yani kendi gay değilse bu bizim mi suçumuzdu?!! (Y.N: Ah benim minnak masum Jiminim :D)

Jungkook arkamda hala istifini bozmamış, Taehyung'u umursamadan beni koltuklardan Tae'ye en uzak olana doğru yönlendirmişti.

Oturduğumuz vakit Yoongi hyung da geldi hemen. Sağ olsun erinmeyip gidip giyinmişti üstünü ehehe.

"Problemlerimize bir problem daha eklendi. Suyumuz yok. Herhangi bir fikri olan?"

Kimseden henüz ses çıkmıyordu.

The CAGE |JiKook|Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz