Dört: Kasım'da aşk başkadır.

7.1K 754 260
                                    

Medya: Agust D - So Far Away ft. Suran💜

Dayanamıyorum, bu hikayeye sürekli bölüm atmak istiyorum. Yoongi'yi bu şekilde yazmak çok hoşuma gidiyor, ehe :')

Hikayeyi napıyoruz? Elden ele Yoonmin shipper kardeşlerimize uzatıyoruuz :33

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı umutmayın lütfen. Yorumlarınızı okumayı çok seviyorum, azıcık mutlu edin beni :')

Yanlışım varsa affola, keyifli okumalar!

***

Kampüsün bahçesinde sıkça yaptığımız grup buluşmamızı uygunsuz hava koşulları yüzünden kafeteryada gerçekleştirmiş, iki masayı birleştirerek etrafına dizilmiştik.

Jimin ve Jungkook bizim eve taşındıklarından beri Seokjin, Namjoon ve Hoseok ile de arkadaş olmuşlardı. Zaten geniş olan arkadaş grubumuz iyice genişlemişti ve hepimizin arasında güzel bir bağ oluşmuştu.

Tae ve Kook bizden bağımsız olarak kendi aralarında sohbet ederlerken birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Şu sıralar bunu çok fazla yapıyorlardı ve bu onlardan şüphelenmeme neden oluyordu. Ama aralarında bir şey olsa Taehyung önce gelip bana söylerdi. Yani söylerdi değil mi? Söylemesi gerekirdi. Aksi taktirde ona tavır takınırdım ve Taehyung da bunun bilincindeydi. Kuruntu yapmayı kesmeliydim.

Dikkatimi onlardan çekip diğerlerinin sohbetine verdiğimde Jimin heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyordu. Ben de son zamanlarda en iyi yaptığım şeyi yaptım ve büyük bir zevk alarak dikkatimi ona verdim.

"Gerçekten çok güzel diyorlar. Nolur gidelim." demişti ellerimin arasında kaybolması için can attığım ellerini birleştirip çenesinin altına dayadığında. Büzdüğü dudaklarıyla çok şirin görünüyordu. Hipnoz olmuş gibi ona bakarken zorlanıyordum. O dudaklara yapışmak isteyip de bu isteğimi yerine getirememek cehennem azabı gibi bir şeydi.

Park Jimin beni yakıyordu. Beni yakıp kül ediyordu ama aynı zamanda yüreğime akıttığı şelale ile küllerimden çiçekler doğuruyordu.

"Bence de gitmeliyiz." demişti Hoseok gözlerini telefonundan kaldırmadan. Dikkatim saniyelik de olsa ona kayarken Jimin'in ellerini çırpışıyla tekrar ona bakmıştım. Onu mutlu etmek bu kadar kolaydı işte. İstediği bir şeyi onayladığınızda anında dünyanın en mutlu insanı oluverirdi ve beraberinde beni de mutlu ederdi. Diyorum ya, içim dışım o olmuştu benim. Duygularım, hareketlerim ve fikirlerim ona göre şekilleniyordu. Her şeyim ona göre şekilleniyordu. Belki çok aşırı bir durumdaydım ama hiç umrumda değildi. İşin içinde o olduğu zaman umrumda olan tek şey Jimin oluyordu.

"Bakın Hoseok hyung da gidelim dedi. Hadi siz de evet deyin." demişti topu diğerlerine de atarak. Tae ve Kook sohbetlerini bölüp Jimin'e cevap verdiler. İkisi aynı anda konuştuğunda gülmeme engel olamamıştım.

"Nereye gidiyoruz?"

"Nereye gidiyoruz"

İkisi de şaşkınlıkla birbirlerine baktıklarında masadaki herkes gülmeye başlamıştı. Sevimli görünüyorlardı.

"Okulun iki sokak aşağısına bir bar açılmış. Herkes çok güzel olduğunu söylüyor. Hep birlikte oraya gidelim diyorum." Jimin gözlerindeki heyecanlı parıltılarla açıkladığında şirinliği artık çok fazla gelmişti ve dayanamayarak yüzünü ellerim arasına alıp yanaklarını sıkmaya başlamıştım.

"Tanrım Jiminie, bu kadar tatlı olma! Yanaklarını benden kurtaramazsın yoksa."

Ellerimin altında gülümserken konuşmaya başladığında onu sevme isteğim daha da artmıştı. Küçük bir çocuk gibi görünüyordu şu an ve ben kafasını göğsüme yaslayıp elimle boynunu okşarken saçlarına öpücükler kondurmak istiyordum. Aslında yapsam fena mı olurdu? Kokusunu da özlemiştim hem. 

Friends // Yoonmin ✓Where stories live. Discover now