Dokuz

5K 537 116
                                    

Derin bir nefes alıp motorumdan indim ve kaskımı çıkardım. Önümde duran apartmana baktım. Epey zaman olmuştu buraya gelmeyeli. Neden bilmiyordum belki de son zamanlarda kendimi o kadar güçlü hissedememiştim.

Gerçi hoş şuan da güçlü sayılmazdım. Hayatım adeta bir Poyraz Karayel bir Kavak Yelleri'ne bağlamıştı. Hala aşık olduğum ölen sevgilimden mesajlar alıyordum. Evime geldiğini duyuyordum. Her şey fazlasıyla garipti.

Zile basıp bekledim. Dış kapının açılmasıyla içeri dalıp. Merdivenlerle 2.kata çıktım.

"Kıvanç!" dedi Özgür'ün annesi yani Birsen teyze gülümseyerek.

"Özletmiştin kendini."

"Ben de sizi özledim." dedim samimi bir gülümsemeyle.

İçeri geçmemin ardından bana sımsıkı sarıldı.

"Rüzgar!" diye bağırdı. "Oğlum gel. Kıvanç abim gelmiş."

Rüzgar bağırarak koridordan geldi ve bacağıma sarıldı.

"Abiii!!" dedi heyecanla.

"Rüzgar'ım benim." diyerek kucağıma aldım ve sımsıkı sarıldım.

"Abi sen gelmedin. Etkinliklerimi biriktirdim hep. Neden gelmedin?"

"İşleri var Kıvanç'ın Rüzgar." dedi Birsen teyze.

"Ama ben özledim." dedi Rüzgar dudak bükerek.

"Bende seni özledim aslan parçası." derken onu tekrar yere bıraktım.

"Hadi." diyerek elimi tuttu. "Çok oyun biriktirdik."

"Hepsini hallederiz şimdi."

"Rüzgar yorma Kıvanç abini."

"Abim benden asla yorulmaz bir kere." dedi Rüzgar bilmiş bir ifadeyle.

"Doğru söylüyor." dedim. "Ben de çok özledim onu. Biraz oynarız biz sonra senim yanına gelirim ben."

"Hadi o zaman takılın siz." dedi Birsen teyze gülümseyerek.

Başımı sallayıp Rüzgar'ın beni çekiştirmesine izin verdim. Rüzgar 6 yaşındaydı. Onu doğduğundan beri tanıyorum desem yalan olmazdı. Ama ş 3 senedir kardeşim gibiydi. Ki o da her ne kadar ben istemesemde 1 senedir falan Kıvanç abi yerine sadece abi diyordu.

Özgür gibi kıvırcık saçları vardı tek farkı Rüzgar'ın sarışın olmasıydı. Gözleri de mesela aynı abisiydi. Mükemmel genler ikisinde de etkisini en güzel şekilde göstermişti.

"Bak bu resim dersinde çizdiğim resim." dedi elime bir resim tutuşturarak.

Resimde bir park vardı. Rüzgar kendisini salıncak sallanırken çizmişti. Salıncağın bir yanında kahverengi saçli kıvırcık bir çocuk diğer tarafında da daha açık kahverengiye boyanmış düz saçlı bir çocuk vardı. Bir bankta da bir kadın oturuyor yanında bir adamla birbirlerine gülümsüyorlardı.

"Ne güzel çizmissin." dedim ilgiyle. Harbi güzeldi Rüzgar fazlasıyla yetenekliydi.

"Bak bu benim." dedi kendisini işaret ederek. "Bunlar annem ve babam."

Özgür olduğunu tahmin ettiğim çizime dokundu. "Bu Özgür abim. Fotoğraflarında olduğu gibi çizmeye çalıştım. Bu da sensin."

"Ben mi?" dedim. "Ama bu bir aile resmi değil mi?"

"Sen ailedensin ki sen benim abimsin."

"Öyleyim tabi." diyerek saçlarını karıştırdım.

"Al bakalım." diyerek resmi geri ona uzattım.

"Hayır, o senin. Evine gidip buzdolabına asacaksın."

"Tamam aslanım sen ne istersen." dedim ve resmi dikkatle katlayıp cebime koydum.

"Hadi şimdi tren oynayalım."

Bir süre daha oyun oynayıp sohbet etmiştik. Aklıma gelen anılarla gülümsedim. Daha Rüzgar 2 yaşındayken Özgürlerin evine gelmiştim. Onunla fazlasıyla ilgilendiğimi görünce "Senden iyi baba olacak belli. O zaman çocuğumuzun bezlerini değiştirmesi falan sende." demişti dalga geçerek.

Bu artık imkansız değil.

Bu gerçek olabilir.

Onunla aynı evde yaşayabilirsin.

Aynı geleceği paylaşabilirsin.

"Ben artık gideyim Rüzgarım." dedim bağdaş kurduğum yerden kalkarak.

"Ama daha puzzle yapacaktık."

"Bir dahakine yapalım. Hem bu sefer çabuk geleceğim söz."

"Bak abi söz verdin."

"Söz tabi abim." diyerek Rüzgar'a sarıldım.

Odadan çıkıp taban çanak sesleri gelen mutfağa yöneldim.

"Ne yapıyorsun Birsen teyzem?"

"Karnı yarık yapayım dedim. Yemeye kalıyorsun değil mi?"

"Ya konser var yetişir-"

"Konser monser deme bana bak açı açına yollamam seni."

"Tamam tamam kalırım."

"Aferin bak büyük sözü dinle." dedi kaşlarını çatarak.

Birsen teyze ile şu 3 senede bir ciddi bağımız oluşmuştu. Sarılıp ağladığımız da çok olmuştu saatlarce konuştuğumuz da.

"Birsen teyze." dedim birden. "Biz Özgür ile sadece arkadaş değildik o ölmeden önce yani."

"Devam et."

"Sevgiliydik. 2 senelik bir ilişkimiz vardı."

"Biliyordum." dedi buruk bir gülümsemeyle.

"Nasıl? O sana söylediğinden hiç bahsetmemişti."

"Söylememişti zaten. Ama ben anneyim. Anladım işte. Senden bahsederken gözlerinde oluşan o ışıltı, her fırsatta yanına gitmesi, sen geldiğinde her daim güzel görünmeye çabalaması."

"Ayrıca kimse sadece arkadaşı için kendini senin gibi yıpratmazdı."

"O kadar süre, neden sormadın?"

"Başta onun söylemesini bekledim. O gidince de." derin bir nefes aldı. "Seninle konuşmak istedim ama senin anlatman gerektiğini düşündüm."

"Ya." dedim. "Hayatta olsaydı? O zaman ne yapardın?"

"İkinizi bir güzel döver benden saklamanıza kızardım."

"Keşke çıkıp gelse." dedi hüzünle.

Bu dünyada bir insanın yaşayabileceği en büyük acının evlat acısı olduğunu duymuştum bir yerlerden. Doğruydu bu kadının gözlerinde bir ateş yanıyordu. Her ne kadar küçük oğlu için gülmeye pozitif olmaya çalışsa da asla dinmeyecek bir acı çekiyordu ve bu gözlerinden okunuyordu.

...

13 reasons why geldi aklıma Hannah'ya sinir olsam da annesine o kadar üzülmüştüm ki ağlayasım gelmişti ilk sezonda...

Wattpad sana hala gıcığım

Gittin Gideli (boyxboy || texting)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang