07

2.9K 242 217
                                    

jisoo

minjae amcanın "çocuklar uyanın, geldik." demesiyle gözlerimin aralanışı bir olmuştu. ışığa alışmak adına kısık kısık etrafı izliyordu gözlerim. başımı yasladığım yere bakmaksızın kaldırırken tutulan boynumun ağrısı yavaştan nüks ediyordu bedenime.

burnuma dolan çiçek kokusuyla omzumdaki ağırlığın kayboluşunu hissettim. bütün algılarım yeni yeni açılıyordu. gözlerim şaşkınlıkla yanımda esneyen taehyung'a bakarken sol kulağımdan yükselen the pretty reckless just tonight şarkısı vardı.

o benim omzuma yatmış ben de başımı ona yaslayarak tüm yolu uyuyarak geçirmiştik. bunun sonucunda böyle bir görüntü ortaya çıkmıştı ve ben şaşkınlık içindeydim.

"günaydın demeliyim sanırım." diye tek gözü kısık bana gülen taehyung avcumun içine kulağından çıkardığı kulaklığımı yerleştirdi. "şarkıların güzelmiş. yol boyunca çok iyi geldi, teşekkür ederim." dedi.

yutkunarak telefondan şarkıyı durdurup kulaklıkları kutusuna yerleştirerek "rica ederim." diyebilmiştim utana sıkıla. taehyung ile yol boyunca şarkı dinleyerek ve uyuyarak yolculuk ettiğimi düşünmek aklımı uçuruyordu sanki.

"hadi çocuklar, eşyalarınızı indirdik. arkadaşlarınız sizi bekliyor." diyerek bize seslenen taehyung'un annesiyle ikimiz de kapıları açıp arabadan indik.

gökyüzünün pembeleşmeye başlamasıyla akşamüstünün güzelliğine, kamp alanının o doğal ortamına hayranlık içinde bakakaldım. yemyeşil ve tazecik kokan o çimenler, ağaçların vermiş olduğu ferahlık, her şey bambaşkaydı.

heejin teyze kollarını bana sardı. "pazartesi sabahı görüşürüz." dediğinde vedalaşma vaktinin geldiğini yeni anlıyordum. kollarımı ona sıkıca sardım ben de. daha sonra minjae amcayla vedalaştım. ikisi de arabaya binerek bize el salladı ve kamp alanından uzaklaştı.

taehyung sırt çantasını sırtına takarak benimkini de bana uzattı. onun gibi ben de sırtıma taktım. ilerde bana el sallayan seulgi ile dahye ile yüzüme kocaman bir gülüş yerleşti. yanımdaki taehyung'a dönmüş "kızlar beni çağırıyor, sonra tekrar görüşürüz." demiştim hemen.

bana bir şey demesini beklemeden yanından kaçarcasına uzaklaşmam ayıp olmuş muydu emin değildim. yol boyunca birbirimizle bu kadar yakın durmak yeterince dengemi alt üst etmişti oysaki. kafamı hızlıca sallayıp bu düşünceleri bir kenara bıraktım. bu iki gün boyunca sadece eğlenmeye odaklanmalıydım!

seulgi "siz ikiniz birlikte mi geldiniz?" diyerek arkama bakındı şaşkın şaşkın. ona hiçbir şey söylememiştim ve sorgulamasında haklıydı.

"evet, geçen gün teklif etti ben de kabul etmiş bulundum. ailesi ile birlikte geldik."

dahye elini kocaman açılan ağzına dayadı. "sizin aranızda neler oluyor tanrı aşkına?" kolumu patpatlamaya başladı. "dün akşam taehyung'un seni kıskanması falan inanamıyorum!"

"kıskanmak mı? ne!" seulgi'nin küçük çığlığı çevremizdeki diğer öğrencilerin bize odaklanmasını sağladığında ilk defa utandım.

"hey! saçma saçma tepkiler verip beni de germeyin. aramızda öyle bir şey yok." duraksadım. aklıma o büyülü öpücük sahnesi doldu. "yani, sanırım yok."

"yani mi? sanırım yok mu?" seulgi dibime kadar girdi. iki eliyle yanaklarımı tuttu ve sıktı. "bana doğruyu söyle. neler oluyor?"

"of bir şey yok." ellerini ittirdim hemen. "daha o şeyi söylemeden bu kadar heyecanlanıp beni daraltmaya başladıysanız öğrendikten sonra ne yaparsınız acaba." gözlerimi devirdim.

beautiful player | düzenleniyorWhere stories live. Discover now