-Jungkook-
Yoluma çıkan arabaya küfürler saydırarak kornaya basmaya devam ettim. Ona çabucak ulaşmak, onu görmek istiyordum. Yeşil ışık yandığında gaza yüklenip Hoseok hyung'un bana söylediği adrese ulaşmaya çalıştım.
Sonunda söylenen adrese geldiğimde evin uzağındaki bir ağacın orda heyecanımı gidermeye çalıştım. Ani gelen cesaretle neredeyse koşarak eve gittim. Bir kaç dakika bekledim ama açan kimse olmamıştı. Biraz daha bekledikten sonra evde olmadığını anlayıp, arabaya doğru yürümeye başladım.
Kader galiba bir araya gelmemizi istemiyordu.
Ağlamamak için kendimi tutup, eve doğru sürmeye başladım. Gidip bir duşa girecek, ardından kendimi yatağa atıp, rüyamda özlem çektiğim o yüzü görecektim.
Ama nereden bilebilirdim rüyamda değil de karşımda göreceğimi?
-Jimin-
Verilen adrese geldiğimde şakşınlıktan bayılacaktım. Ev o kadar lüks bir yerdi ki ev demek doğru olmaz, saray demek lazımdı. Aklımı başıma toplayıp hızla oraya kapıya doğru yürüdüm.
Kapının önündeki birkaç adamlar beni gördüğünde şaşırıp, aralarında konuşmaya başlamışlardı. Ne vardı şaşıracak? İlk defa mı yakışıklı gördünüz sanki hıh.
''İçeri buyurun efendim.'' dediğinde önde o, arkada ben içeriye girmiştik. Koskoca salona geldiğimizde incelemeye başladım. Bu herif gerçekten zengin olmalıydı, yoksa götümü siktirsem bu evi satın alamazdım.
''Bir şeyler ister miydiniz?'' dedi karşımdaki adam.
''Hayır, teşekkürler. Ben Jungkook için gelmiştim.''
''Küçük bey birazdan burada olur efendim. İsterseniz siz rahatça oturup bekleyin.'' dedi. Her ne kadar efendim demesine sinir olsam da kafamı sallamakla yetinip, koltuğa oturdum. Tabii koltuk demeye bin şahit gerekti. Yatak gibiydi resmen...
Adam çıkıp gittiginde canım sıkılmıştı. Biraz dolaşmaktan sıkıntı çıkmazdı herhalde?
Ayağa kalkıp salondan çıktım. Solumda gördüğüm merdivenlerden çıkıp, etrafı süzmeye başladım. Burada sadece birkaç oda kapısı ve karşıda büyük bir balkon vardı.
Sağımdaki oda nedense çok ilgimi çekmiş, merakımı artırmıştı. Kapısı aralık olan odaya girdiğimde nefes alamadım ve kendimi birden yerde buldum.
Çok sayıda erotik resimlerim daha doğrusu resimlerimiz ve altında ise notlar yazıyordu.
Ayağa kalkıp hepsine bakmaya gittim.
''Gerçek olan hislerim, ama gerçek olmayan sen.''
''Eğer rüyamda değil de yanımda olsaydın,böyle sarılsaydın, bu kadar acır mıydı canım?''
Dayanamıyordum. Neredeyse ağlayacaktım.
''O minik ellerini, parmaklarını, vücudunu ve en önemlisi seni çok seviyorum. Sahi gerçek olsan, o kadar küçük olur muydun?''
Gözlerimden yaşlar süzülürken ağlamaya başladım. Deli miydi? Yoksa deli gibi aşık mı?
''Her ne kadar rüya olsa da, bana böyle hissettirmen mümkün mü? Bu kadar uzakken bu kadar yakın olman mümkün mü?''
Bacaklarım titriyordu. Dayanacak gücü kendimde bulamıyordum. Kapı aniden açıldığında arkamı döndüm. Konuşmak istiyordum, deli gibi bağırmak istiyordum ama yapamıyordum. Karşımdaki kişi beni gördüğüne şaşırmıştı. O da hareket edemiyordu.
''Bu. B-bun-ları çizen o h-herif nerede?'' sonunda konuşabilmiştim. Kekelememi saymazsak. Ağladığımı görünce aniden yanıma gelip kolumu tuttu.
''Jimin! İyi misin?'' dedi. Kolunu ittim. Beni nereden tanıyordu bu?
''Adımı nerden biliyorsun!? Kimsin sen?'' dedim bağırarak.
''Jeon Jungkook. Adım Jeon Jungkook.'' İşte o an vücudum daha fazla dayanamamış, gözlerim kapanmıştı.
(❤)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAINTER •Jikook•
FanfictionJeon Jungkook; 21 yaşında bir ressam. Park Jimin; 22 yaşında, sıradan hayatı olan, sıradan biri. Jeon Jungkook, hiç tanımadığı, sadece rüyalarında gördüğü Jimin'in resimlerini çizip, sergilere çıkarır. Park Jimin, bir gün kendi resmini bir sergide g...