Bölüm 50/Altın Kraliçe

406 58 22
                                    

Bölüm 50

AKŞEHİR / Altın Kraliçe

      Diyarın başka yerlerine bahar nasıl gelmişti bilmiyordu ama Akşehir Elvin'in gördüğü en güzel baharı yaşıyordu. Altın ovanın tazelenmiş toprakları, en güzel kokularını bu bahar için saklamışlardı sanki. Hele ki Elvin'in küçük göleti ve ulu çınarının olduğu hasada hazır bu tarla kenarında, bahar bir başka güzeldi.

      Ninne semirmiş otların sulu yeşilliğinde karnını doyururken, evcil yırtıcı Tu çınarın yüksek dalları arasında dinleniyordu. Kızıl atmaca az önce avlanmış ve altın sarısı tarlanın içlerine daldığı her seferde bulduğu başka bir avla karnını doyurmuştu. Henüz güneşin yeterince yükselmediği sabahın tazeliği baharın hafifliğiyle birleşmiş halde, insanı canlandıran bir serinlikte Elvin'i sarmalıyordu. Gözlerini berrak sulara dikmiş olan Altın Kraliçe, önündeki ufak gölün derinliğinde kaybolmuş gibiydi.

      Elvin son zamanlardaki yoğun tempodan sonra kendini yorgun hissediyordu. Özellikle Büyük Adora Kalesine yaptığı yolculuk, genç Kraliçeyi yolculuk sırasında fark etmediği kadar hırpalamıştı. Bu hırpalanış uzun ve meşakkatli yollardan çok, Elvin'in düşüncelerinin karmaşıklığındandı.

      Diyarın dört bir yanından endişe verici haberler gelirken Elvin kendini bir türlü üstesinden gelemediği bir çaresizliğin pençesinde buluyordu. Çok değil daha on yıl öncenin kudretli Akşehir'i, eli kolu bağlanmış bir zavallılıkta olacakları bekliyordu.

      En kötü haberler Sarin'den geliyordu. Çelik zırhlar içerisindeki yüz bin Mittan savaşçısı, kuzeyden Kral Udda'nın topraklarına girmişti. Lord Aribu ve Udda var güçleriyle ordularını toplayıp Mittan'ın demir Kralı Nemril'in karşısına çıkmak için uğraş veriyorlardı ama, o zamana kadar durmaksızın ilerleyen çelik ordu,önüne gelen her köyü, kasabayı ve şehri yağmalayıp insanları katlediyordu.

      Öte yandan Osliya güçleri de Sarin topraklarına girmişti. Elvin kederle iç çekerek yıllar öncesinin kabul töreninde, Diyarın kudretli Krallarına meydan okuyarak sağladığı barışı düşündü. Akşehir'in otoritesinin son göstergesi olan kırılgan barış yirmi yıl bile sürmemişti.

      Elvin'in Sarin için yapabileceği bir şey yoktu, Udda ve Lord Aribu kendi başlarının çaresine bakmak zorundaydılar. Sarin Kralı ve yaşlı amcası bu güne kadar cesaretlerini ve becerilerini defalarca kanıtlamışlardı, bundan sonrası için de onlara güvenmekten başka bir çare yoktu Bunun ne kadar içi boş bir teselli olduğunu Elvin de biliyordu ancak istese de Akşehir Sarin'e yardım edecek durumda değildi. Hatta geriye kalan son müttefikleri Sarin ve Arkona dayanamazsa, Ak Diyarın güçlü kadınları kendi şehirlerini bile koruyacak güce sahip değillerdi.

      Yine de Elvin tutunmaya çalıştığı bir ümidin de zorlamasıyla Sama'ya güveniyordu. Artık soluk bir hatıradan ibaret olan kocası Ollant'ın o ele avuca sığmaz neşeli kardeşi, Şimdinin Arkona Kralı Sama ne olursa olsun düşmana boyun eğmeyecekti. Genç Sama gerektiğinde Akşehir'i de yalnız bırakmazdı.

      Billas'ta kendi Krallığını ilan eden Solhan'ın acı darbesini çabuk atlatan Sama'nın büyük bir ordu kurduğu ve ilkin Billas'ın Kara Kralını yenmek için sefere çıktığı haberleri çoktan yayılmıştı. Sama sonuna kadar Akşehir'in yanında durmaya devam edecekti.

      Sakin gölde oynaşan iri bir balığın çıkardığı sulu şapırtı Elvin'i düşüncelerinden uyandırdı. Hasada hazır tarlanın kenarındaki ulu çınar ağacı artık el kadar olmuş yaprakları sayesinde baharın yeşiline kendine uydurmuştu. Gölün ilerisinde, kuzey ve doğu yönünde yazın müjdesini getiren bir telaşın hareketliliği belirmişti. Elvin ellerini yükselmekte olan güneşe siper ederek ufka daha iyi baktı, yanılmıyordu. Baharın ilk leylek sürüleri Ak Diyar'a yazın haberlerini getiriyorlardı. Soluk gölgelerden ibaret olan leylekler, birkaç dakika içerisinde artık tek tek seçilecek kadar yaklaşmışlardı.

SIR MUHAFIZI-MAVİWhere stories live. Discover now