8

318 21 2
                                    

Emma hızla Ruth'dan uzaklaştı. Adam'ın merdivenlerin son basamaklarını çıkıp karısını ve Ruth'u dip dibe görünce rahatsızlandı.

Hatta bu sadece rahatsızlanmak değildi.

Sinirlenmişti.

"Ne yapıyorsunuz siz burada?" Sesi sert çıkmıştı.

Emma kendini toparlayıp soğuk kanlılıkla cevap verdi. "Ne yapıyor olabiliriz?"

Yiyişiyoruz, diye düşündü Ruth.

Adam şaşırmıştı. "Ne yapıyorsunuz?" Tek kaşını kaldırmış, kollarını kavuşturmuş bir şekilde Emma'ya bakmaya devam etti. "Çok merak ediyorum."

"Karın problem çıkartıyor."

İşte bunu beklemiyordu.

Cevap verememesinden Adam'ında bunu beklemediği belliydi. Gerçi ne bekliyor olabilir ki?

"Ben sadece mangaldaki eksik kişileri sordum ve aniden parladı." Ne?

"Eksikler derken?" Ruth'unda sormak istediği soruydu bu. Ne yapıyordu bu kız?

"Anneyle babası. Onlar düğünde de yoktu. Sonra da gözükmediler."

Her ne kadar dışarıdan soğukkanlı gözükse de havadaki gerginlik yüzünden Emma'da yanlış yerlere girdiğini düşündü. Adam'ında ailesi ortalıkta yoktu çünkü ölüydüler. Ruth'un ailesi de ölü olabilir miydi..?

Öyle olmamasını umdu.

Sadece sorumsuz falan olmalarını umdu.

Bu konulara girmek istememişti.

Keşke girmeseydi.

Ama artık çok geçti.

Adam yanlarına gelip (iki adım falan atmıştı) Ruth'u kendine çekti. Emma erkek olsa bunu güç gösterisi olarak algılayabilirdi. Ama şimdi bunun sadece kıskanç bir kocanın aptalca sahiplenmesi olduğunu biliyordu. Ki bu yeteri kadar sinir bozucuydu, onun için.

Dik dik birbirlerine baktılar. "Parlamakta haklı o zaman."

Başka bir şey demeden karısını da alıp aşağı indi.

Ruth arkasına bakmadı.

Daha doğrusu kitlenmiş gibi önüne bakıyordu.

Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes sarhoş olma hayallerini gerçeğe çevirmeye çalışırken -bazıları başarmıştı bile- Emma, Ruth'un yanına gitti. Özellikle sarhoş olmamıştı. Ne olduğunu bilmek istiyordu.

Niye söylediklerinin gecenin geri kalanında Ruth'un sessiz kalmasına ve gülüşünün sönmesine meden olduğunu bilmek istiyordu.

"Hey," sandalye çekerken seslendi.

"Hey." Sesi boğuk çıkıyordu.

"Yanlış konulara girdim. Özür dikerim ama ne olduğunu bilmiyordum ve hâlâ bilmiyorum." Ruth'un ona olan biteni anlatması için Tanrısına yalvardı.

Uzun zamandır ilk kez yapıyordu bunu.

Kendi kendine güldü. Ruth'a baktı, fark etmemişti. Onu şizofren sanması istemediği bir şeydi.

"Annemle babam bir kaza yaptılar. Geçen ay."

Emma derin bir nefes aldı. Kaza yeniydi ve Ruth evlendiğine ve hâlâ gülebildiğine göre bir sıkıntı olmamalıydı.

"Babam öldü ve annem komada."

Erken sevinmişti. İçinden kendisine küfretti.

"Ruth, ben gerçekten çok... bunu dememin bir yararı yok biliyorum ama özür dilerim." Ruth'un elini elinin arasına alırken birisi bakıyor mu diye çaktırmamaya çalışarak ailesindeki sarhoş bireyleri inceledi. Kimse onları umursamıyordu. Herkes Julie'nin ağzına koca bira şişesini döken Adam'ın etrafına toplanmıştı. Zaten topu topu altı kişilerdi.Bir tek Gerald köşede yanında getirdiği kitabını açmış, birasını yudumlayarak okuyordu. Anlaşılan sadece o sarhoş değildi. Şaşırtıcı.

"Özür dilemene gerek yok Emma. Nereden bileceksin sanki?" Biraz kızarak söylemişti bunu.

"Doğru."

"Neden yas tutmadığımı merak ediyorsun."

"Doğru..."

"Babam üvey babamdı ve ondan tiksinirdim." Derin bir nefes aldı. Gözleri dolmuştu. "Öldüğüne seviniyorum. Yanlış anlama, o herif tam bir... herneyse..." Hıçkırdı. "Annem komada ve çıkacağını umuyorum. Çıkınca beni bir ailenin kabul etmiş olduğunu görmesi onun tekrar hayata tutunmasını sağlar." Hıçkırdı. "Destek olmasına en çok ihtiyacım olan kişi yok. Komada." Hıçkırdı ve bu sefer devamı da geldi. Gözyaşları özgürlüklerini ilan edercesine gözlerini terk ettiler. Dudaklarına gelince yalıyordu ve her yalayışında, hiç yeri olmasa da, Emma'nın içi hoş oluyordu. Kendine kızdı ve karşısındaki kadını dinlemeye verdi benliğini. Kısa bir süreliğine de olsa Ruth için işe yarar olmak istiyordu. Önüne gelen sarı saç tutamlarını ciddiye almadan daha da kadına eğildi.

"Anlatmaya devam et." Ruth ona kısa bir bakış attı.

"O... iğrenç bir adamdı. Bana... anla işte."

"Ruth, telepatik yeteneklerim yok. Ne olduğunu kelimelere dökmen gerekiyor. Anlatmak istiyorsan tabii. Konuşmayabilirsin ama kendini konuşmak zorunda hisset. Şu an." İkisi de güldü.

"İki kelime söyleyeceğim ve bu konu hakkında daha fazla soru sormayacaksın!"

"Anlaştık."

"Cinsel istismar."

Sessizlik.

Ve sessizlik uzun sürmüştü. Emma yine de duyduklarını sindirmeye çalışıyordu.

İki kelime onu altüst etmişti.

"Annen bunu bilmiyor muydu?"

"Küçüktüm Emma, söylemeye utanıyordum ve büyüyünce... de utandım. O kadar. Kapa konuyu artık, geberdi gitti zaten. İyi ki."

İnsanlar ne kadar iğrençti, ne kadar düşmüştü ki öldüklerinde diğerleri arkalarından iyi ki öldü diyordu.

Ruth, bu konuyu ilk defa birine anlattığına seviniyordu ve o kişiye gerçekten güveniyordu.

Ve gecenin geri kalanında hissettiği şeyleri engellemeye çalışmadı.

Sarışının elini tuttu. Emma ona gülümsedi ve sarıldı.

Ve birlikte bahçenin çeşitli yerlerine kusan ailelerini izlediler.

the world's vessels // gxg Where stories live. Discover now