1⚫️ [Jily.]

1.3K 54 76
                                    

1976.  

Çocuk son kez yumuşak saçlarını parmaklarının arasından geçirdi. Üzerini silkeledi gözlerini karşısında duran koca sahaya çevirdi. Buradaydı işte, Hogwarts'taki 5.senesinde yine bir Quidditch maçında yer alacak ve sonuç ne olursa olsun zihnine asla unutamayacağı bir anı daha kazıyacaktı. Bakışlarını tribünlere doğru kaldırdığında, kulağında uğuldayan sesler ve kalabalık onu derin bir nefes vermeye zorladı.

"Yoksa kalabalık gözünü mü korkuttu Potter?" 

Bu sefer James'in kulaklarında uğuldayan alaycı ses metrelerce ötedeki kalabalığa değil, hemen yanında dikilmekte olan Stebbins'e aitti. Kendisi Gryffindor Quidditch Takımı'nda Kovalayıcı konumundaydı. 

"Beni tanımıyormuş gibi konuşma Stebbins. Sadece maçı biz kazandıktan sonra kopacak alkış seslerini düşünüyordum." aynı ukalalıkla cevap verdi James. Oysa o sırada aklından geçen asıl şey tek bir kişinin seyircilerden oluşan kalabalığın arasında olup olmadığıydı.

"Merak etme, seni çok iyi tanıyorum James; çok iyi. Şans dile, sahada hepimizin buna ihtiyacı olacak." Stebbins oldukça uzun boylu olmasının avantajını kullanarak James'in omzunu sol eliyle kısaca sıvazladı. Diğer elindeki süpürgeyi iki bacağının arasına sıkıştırıp başka bir şey demeden sahaya doğru havalandı.

Diğer takım arkadaşları tıpkı Stebbins gibi hızla sahaya uçmaya başladığında, James hiç beklemeden süpürgesine bindi. Her seferinde ona yaşadığını hissettiren o tatlı heyecan ve gerginlik yine sarmıştı içini. Son kez derin bir nefes alıp verdikten sonra aklından geçeni aradığı yerde bulabilmeyi umarak havalandı.



       Maç son anda yapılan atak sayesinde çok küçük bir fark ile Gryffindor'un galibiyetiyle sonuçlanmış, tribünler akın akın boşalmaya başlamıştı. Slytherin öğrencilerinin isyanları, Gryffindor'ların sevinç naralarıyla harmanlanmış ortaya büyük bir karmaşa bırakmıştı. Her Quidditch maçının ardından oluşan bu kaos ortamı, James'i biraz daha hayatta hissettiriyordu.
   Kalabalığın dağılmasını sahanın tenha bir ucundan, yüzünde asılı duran yarım tebessümle izliyordu. Bir köşede mağlubiyetin verdiği öfkeyle söylenen Slytherin'ler, diğer köşede galibiyeti büyük bir gürültüyle kutlayan Gryffindor öğrencileri, karşı uçtaysa orayı terk etmeye çalışan seyirciler duruyordu. Öyle ya, gürültülü Gryffindor kutlamalarını çok severdi James, her seferinde büyük bir gururla övünür, tüm gün boyunca göğsünü kabartıp maçta yaptığı şeylerden bahsederdi. Yine planı bu yöndeydi. Çapulcular yanına geldikten sonra buradan ayrılacak ve zaferinin sefasını sürecekti. Yine de aklının köşesinde onu rahatsız eden bir düşünce vardı.
   Yürekleri hoplatan, üstelik kazandıkları bir maçtan çıkmıştı fakat bir türlü onu kötü hissettiren burukluğu üzerinden atamıyordu. Canının neye sıkkın olduğunu bilemediğinden biraz daha düştü yüzü. Aradığını tribünlerde bulamadığı için mi böyle durgundu yoksa? Bu düşünceyle bir son kez karşıya baktı James. Tüm sahayı yuvarlak gözlüklerinin ardından şöyle bir taradı; düş kırıklığıyla bakışlarını çekecekti ki, son anda gözüne çarpan kızılımsı parlak saçlarla duraksadı. 

Oradaydı işte, yine Güneş'in altında ışıldayan, serbest bıraktığı parlak saçları, üniformanın altında bile göz alan açık teniyle yine çok güzel görünüyordu. James'in durgun bakışları birden canlandı, olduğu yerde süpürgesine dayadığı bedenini öne doğru hareket ettirdi, kalp atışlarının hızlandığını derisinin altından hissedebiliyordu. Aceleyle zaten rüzgardan dağılmış olan saçlarını, biraz daha dağıtmaya çalıştı. Tribünün orta sırasında, en sağda yan dönmüş Slytherin'lerin olduğu tarafa bakıyordu. Demek bu yüzden onu görememişti, en kenara oturduğu yetmemiş gibi fazla uzun olmayan boyundan ötürü, orta sırada insanların arasında kayboluvermişti. James'in aklına gelen ilk şey kızın yeşil gözlerinin bugün de parlayıp parlamadığı oldu. Sonra kendi düşüncesi  kendine saçma gelmiş olacak ki, güldü. O gözler en karanlık gecede bile parlardı. 

HARRY POTTER ONE SHOTS.Where stories live. Discover now