Sır gibi seversen eğer muradın gerçekleşir, çünki tohum toprağa gizlenirse yeşillenir.
Kalbim var gücü ile atıyordu. Bu küçük soluk sarı rengindeki kağıdı açmalıydım. Lakin gönlüm bir türlü el vermiyordu. Çok heyecanlı idim. Hamza beni izliyordu. Parmaklarım küçük notu açmaya yeltenmişken Elif ;
- Uyandın mı sen?, dedi. Elimdeki notu avcuma sakladım. Sanki çok gizli işler çeviriyormuş gibi korkmuştum.
- E-evet uyandım. Çok olmadı. Ezanı duydumda,dedim. Hızlı konuşmuştum biraz. Hamza'ya gizlice bakıp olmadı der gibi baktım. Gülümsedi. Biraz utanmış gibi elini boynuna koydu. Bende tebessüm ettim. Bu haliyle pek mükemmel idi. Elif'e çaktırmamak için hemen ona döndüm. Hilal'i uyandırmaya çalışıyordu. Benim aklım avucumun içinde tuttuğum not kağıdında idi. Kızlar abdest alıp geleceklerini söylediklerinde mesut olmuş bir şekilde başımı salladım. Pencereye baktığım da huzur seslim yoktu. Olsundu. Ben sakladığım kağıdı özenle açmaya başladım. Yine kalbim uçacaktı. Kağıtta umut ettiklerim yazıyordu. Yüzümde gülümseme olmalı idi. Lakin ben ağlıyordum. Sessizce ağlıyordum. Sanki birileri ağladığımı duyarsa elimden bu kağıdı alır gibi , ağlıyordum. Kağıtta bildiğim bir Farsça şarkının Türkçesi yazıyordu. Bunu dinlerken yüreğim sızlardı. Ki sözleri ayrı bir çiçek. En bi sevdiğim şeyse Hamza'da bunu biliyordu. Kağıdın en sonunda yazan, kalbime oturmuştu. " Gel, gel ki gönlümdeki ateş , çölüm deki yağmur, derdimdeki derman ol. Gel. Ahiretim ol. 🌹" yüreğim göklere yerleşmişken, ben Rabbime şükrediyordum. Rabbim benim gizli sevdiğime beni sevdirmişti. Dualarım kabul olmuştu. Namaz kılmak istiyordum. Eğilip kalamıyordum lakin namaz kılmamı engellemiyordu. Yine de Rabbim için secdeye kapanmak en mükemmeli idi. Sabretmeliydim. İyileşirsem eğer secdelerimi daha çok uzatacaktım İnşaAllah. Kızların gelmesini bekledim. Rabbime kavuşmak için sabırsızlanıyordum.🍁 🍁 🍁
Kahvaltı yapıyorduk. Kızlar bana bakıp gülüyorlardı. Daha fazla dayanamayacaktım.
- Ne oldu içinize kahkaha böcüğümü kaçtı?, dedim. Yalancı sinirle. Hilal hevesle sordu;
- Bize anlatmak istediğin bir şey var mııı?, dedi. Hınzırca gülümsedim.
- Ne gibi balım, dedim ellerimi çeneme koyarak.
- Ne bileyim işte şöyle hayırlı bir şeyler, dedi Elif'e bakarak. Sonra yine gülüştüler. Bu sefer sabırsız bir şekilde;
- Ya Elif ben daha fazla dayanamıyorum,dedi ve bana dönerek devam etti.
- Şimdiii hani biz abime kız bakıyorduk ya. Öyle demiştim sana. Aslında baktığımız kız sendin. Biz bunu abime söyleyecektik lakin abim bir gün demesin mi Sükut'u isteyelim diye. Biz şok. İşte sonra ben abime sana söylemesini söylemiştim. Abimde bakarız demişti. Seni isteyeceğizde ondan abim demiştir diye düşündüydük, dedi, o kadar aralıksız, hızlı ve heyecanlı anlatmıştı ki dinlemekte zorlanmıştım. Hamza'nın Sükut'u isteyelim demesini düşününce yanaklarımın yandığını hissettim. Ciddi bir tavırla ;
- Lakin ben birini seviyorum, dedim. Bunu dememle ikisinin de yüzü yere düşmüştü.
- Kimi seviyorsun Sükut, bak biz çok heyecanlıydık ama, dedi Elif.
- Yeşil gözleri var, gülümseyince bir başka oluyor. Biraz sakalı var. Saçlarının uçları hafif sarı. İnce kaşları var. Bir de boyu uzun. Yolda giderken yere bakıyor. Sesi çok güzel, dedim. Hilal tebessüm etti.
- Oy çen âşık mı oldun, dedi. Ona boş boş baktım bir süre.
- E kimden bahsediyorsun ki sen?, dedi Elif. Olayı daha anlayamamıştı zannımca. Hilal gülerek.
- Kız abimi tarif etti. Anlamadın mı?, dedi. Bu sefer Elif'te gülümsedi.
- Yaa çok tatlı değiller mi? Sükut sen şimdi evlenecek misin? Ben senin bebekliğini hatırlarım ya, dedi gülerek.
- Dur bakalım daha Allah bilir onu. Şimdi bir aksilik çıka- sözümü tamamlayamamış idim ki ikisi birden kollarımı cimcikledi. Elif ;
- Kız kötü şeyler düşünme bir daha, döverim seni, dedi. Üzgünce;
- Ya sizde hiç acıma yok mu şurda hastanede yatan bir hastayım, zaten canım acıyor, birde siz vurun , dedim gülmemeye çalışırken. Aramızda şakalaşırken iki Cân dostum daha geldi. Öğlen taburcu olacağım için. Giyinmeme yardım ettiler. Eşyalarımı toplayıp, aşağı indik. Kapıda Hamza bekliyordu. Anlamsızca heyecanlanmıştım. Hilal önde biz arkada arabaya bindik. Hamza'mın arkasında oturuyordum. Biraz önce çiselemeye başlayan yağmurun sesinden başka hiç bir ses yoktu. Bense dışarıya bakıyor ve düşünüyordum. Aklıma gelen evlilik sözcüğü ile katilin sözleri beni bir hayli korkutuyor idi. Polis Bey'den öğrendiğim kadarıyla yakalanan adam biraz konuşmuş. Rasim Öztekil'i yakalamaya az kalmışlar. Lakin yakalansa bile peşimi bırakmayacağını biliyordum. Artık bu şehirde yaşamam riskli idi. Çok sevdiğim bu şehirden gitmek beni bir hayli üzecekti. Bu durumda Hamza'yla evlenmem olmazdı. Başka bir şehre gidemezdi. Ayşe Teyze ve Hilal burada tek başlarına kalmamalıydı. Hem daha yeni tayin istemişti bir daha istemesi sorun olabilirdi. Onun dertlerine derman olmak isterken daha fazla sıkıntı çıkarıp üzmemden korkuyordum. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Ne yapacaktım?
En iyisi gitmekti. Kimseye haber vermeden, usulca..🍁 🍁 🍁
Bir kez daha baktım aynaya. Yüzümdeki yaraların bu denli olacağını düşünmemiştim. Alnımda ki küçük bant, sol elmacık kemiğim morarmış ve gözlerimin altı hafif kızarmıştı. Mezuniyetime böyle gittiğim için üzgündüm. Sonuçta ilk defa üniversite bitirmiştim. Kızların bana hediye olarak yeni aldığı kollarında, belinde ve eteğinde çiçekleri olan siyah feracemi giydim. Üzerime siyah eşarbımı taktım. Elif yaralarımı kapatmak için biraz fondöten sürmek istese de o şeyi suratıma sürmek beni bir hayli rahatsız ediyordu. Bu yüzden yanından oldukça hızlı kaçtım. Siyah gözlüklerimi de takıp ayakkabılarımı giydim. Elif son kez ayna da kendine baktı onu izliyordum kapıda kök salmış bir şekilde. Sanırsınız kendi mezuniyeti. Belim bir hayli acıdığı için Elif'in yardımlarıyla iniyordum.
- Sükut, dedi hüzünlü idi sesi.
- Efendim Cân, dedim.
- Sen evlenirsen ben ne yapacağım tek başıma, dedi. Gülümsedim.
- Sen de kızlarla kalırsın, olmazsa Dükkan'da. Hiçbiri olmazsa da seni de evlendiririz, dedim. Güldü.
- Zaten memlekette annem söylüyor. Beni isteyen varmış. Annem de okuyor diyormuş,dedi.
- Neyse zaten 2 yılın kaldı. Sonrada evlenirsin biizinillah,dedim. Gülüştük. Sonunda bitmişti merdiven. Hilal kapının önünde annesi ile konuşuyordu. Onlara selam verdik. Esma Abla'yı görünce heyecanlanmış idim. Sonuç olarak kaynanam olacaktı kendisi. Bu düşüncemle yanaklarımın yandığını hissettim. Hamza'yla evlenmek. Bu hayalim gerçekleşiyordu sonunda. Lakin içim rahat değildi. Katil beni eninde sonunda bulacaktı. Ki eğer benim evlendiğimi öğrenirse felaket şeyler olabilirdi. Düşüncelerim Hilal'in sesi ile erimişti.
- Sükut'um gidiyoruz, dedi. Esma ablama sarılıp otobüs durağına doğru yürüyecek iken Elif kolumdan tuttu;
- Kızım kör müsün acep? Şurada koskocaman eniştemin arabası duruyor, dedi gülerek. Hamza'nın arabasını göstermişti. Koluna vurmuştum hafifçe. Utanmıştım. Herkesin içinde eniştem demişti üstelik Hamza'da yanımızda idi.
- Daha fazla zahmet vermeyelim. İşlerin vardır. Hastaneden de getirdin zaten, dedim. Gözlerim yeri deliyordu.
- Benim için zahmet değil. Hem daha iyileşememişsin, bu halde otobüse binilmez, dedi. Sesi yumuşaktı lakin birazda sertti. Sanki ' bin şu arabaya, sevdiceğimi otobüslere mi bindireceğim' gibi idi. Ya da ben öyle düşünmüştüm. Peki dedim sessizce. Elif yanımda usulca gülüyordu. Kulağıma ;
- Oy oy sevdiceğini de düşünürmüş, dedi. Kahverengi gözlerimden ateş çıkarırcasına ona baktım. Elini ağzına götürüp fermuarı kapatır gibi yaptı. Hilal bindiği arabada sıkılmış bir şekilde cama vurunca bizde bindik.🍁 🍁 🍁
Mezuniyet bitmişti. Hilal, Hamza ile konuşmam gerektiğini söylemişti. En bi sevdiğim parka gittik. Elif ve Hilal bizden uzakta bir banka oturdular. Hamza'yla bende büyük çınar ağacının altındaki banka oturduk. Bu bir evlilik konuşması olduğu için gözlerine bakmamın sakıncası yoktu. Konuşmaya o başladı. Bense yeşil gözlerinde dalıp gitmiştim.
- Ahiretim olmayı kabul ediyor musun?, dedi. Tebessüm ettim.
- Pek tabii. Gönlündeki ateş, çölün deki yağmur ve ahiretin olmayı kabul ediyorum, dedim gönlümde kırık tebessüm vardı. Çünki derdine derman olabilir miydim, bilmiyordum.
- Ben beni nefsime bırakmayacak, Rabbime yönetecek birini istiyorum. Sadece bu ikisi şartlarım, dedi tebessümle. Ne güzel gülüyordu öyle.
- Bende, bende böyle birini istiyorum, dedim. Aslında pek konuşmaya gerek duymuyorduk. Çünki kalplerimiz bir atıyordu zannımca. Gülen gözleri, yerine bir sıkıntı geldi. Vücudu gerildi. Bana ciddiyetle baktı. Hiç bu kadar ciddi olduğunu görmemiştim.
- Kaçırıldığın gece,dedi. Zaten onun yanında olduğum için hızlı atan kalbim, şimdi deli bir at gibi ordan oraya koşturuyordu. Devam etmesi için başımla onayladım.
- O gece yanında bir adam vardı. Koluna girmiştin ve gülümsüyordun. Lakin kimseye ailen hakkında bir şey anlatmamışsın. Kimdi o adam?Hamza'nın kağıda yazdığı sözcükler ;
Bana seslen, senin sesin geceyi kelebeklerle süslüyor.
Bana bak, senin bakışın bana yuva oluyor.
Ey aydınlık sabahı gülümse bu upuzun gecelerin ardından.
Senin gülüşünün her mucizesi beni kendime bigâne yapıyor.
Ey huzurun mavisi, benim kurumuş çölüme yağmur ol.
Seher vakti, bahçem ağaçlarım sana yuva yapacak.
Ey peyderpey mutluluğum, yemyeşil ovalarıma yağmur ol.
Beni mest-u harap eyle, senin harabın beni viran ediyor.
Sen, kıvılcım ol bütün şiirimi ateşe ver, yak.
Ben, kadim bir aşkı efsaneye dönüştüren bir ses, bir nevayım.
Perişan ol, o fırtınalı gecelerden daha perişan.
Meltem, benim viran şehrimden saçlarına tarak yapacak. 🍁
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belki
RomanceLakin anlayamadığım şey niçin aklımda hep Cemal Süreyya 'nın Hamza şiiri yankılanıyordu.. HAMZA Büyük bir ihtimalle ölmüştük Şehir kan kıyametti ayaklarımızda Gökyüzünü katlayıp bir köşeye koymuştuk Yıldızlar kaldırımlara dökülmüştü bütün Hamza büt...