#73#

854 71 13
                                    

Konağıma geldiğimde kendimi bitkin ve yorgun hissediyordum. Güçlü durmak zorundaydım. Eski kraliçeyi kurtarabilecek bir şeye ihtiyacım vardı.

Baş muallim ve Cariye Nam'ın eski kraliçeyi karşılarına alma cesaretine bakılırsa, arkalarında gerçekten güçlü birisi olmalıydı. Ama bu kim olabilirdi ki?

Düşüncelerimi aralayan veliaht prensin ağlama sesiydi. Hemen başımı kaldırıp baktığımda Baş nedimenin kucağında olduğunu fark ettim.

"Çok acıkmış olmalı, majesteleri."

Bütün bu olanlarla başa çıkmaya çalışırken kendi oğlumu unuttuğum zamanlar oluyordu. Kucağıma aldım ve güzel sözler söyleyerek emzirmeye başladım.

***

Eski kralın konağına gittiğimde düşünceli ve huzursuz görünüyordu. Sebebini sorsam da geçiştirerek hiçbir şey anlatmadı. Bende fazla üstelemeden konuya girdim.

"Eski kraliçenin masum olduğuna emin olduğum halde kanıtlayamıyorum. Yarın idam edilecek."

Yutkundu. Bu konudan rahatsız olmuş gibi duruyordu.

"Hayatım boyunca birçok masum insanın haksız yere öldürüldüğüne şahit oldum. Cinayet ya idam. Ama haksız yere."

Ne demek istedi? Bunu kaderin bir cilvesi olarak mı görmeliydim? Bunu mu söyledi? Yoksa ben yanlış mı anladım? Verdiği yanıt karşısında nutkum tutulmuştu.

"Bunu kabullenmeli miyim?" diye sorduğumda sessiz kalmayı tercih etti.

"Tahtınızın kısa sürmüş olması ne kadar rahatlatıcı. Zirâ siz, iyi bir kral olmaktan fazlasıyla uzaksınız. Çok şükür ki, kral majesteleri size hiç çekmemiş."

Ayağa kalktım ve devam ettim.

"İyi bir kral olmaktan ziyade, vicdan sahibi bir insan olmanızı öneririm. Sağlıcakla kalın, majesteleri."

Başımı eğip selamladıktan sonra odadan öylece çıkıverdim. Eski kralın bu kadar soğuk kalpli olduğunu gerçekten bilmiyordum.

***

Baş muallimi görmek için kraliyet zindanına gelmiştim. Muhafızlardan birine onu özel odaya getirmesini istedim.

Özel odaya getirilen Baş muallimi gördüğümde eski halinden eser yoktu. Saç ve sakal birbirine karışmış, işkenceden dolayı beyaz mahkum kıyafeti kan içerisinde ve haliyle pasaklı görünüyordu.

"Daha birkaç gün öncesine kadar soylu bir hayat sürerken şimdi köleden bile aşağı bir sınıfta olmak, gerçekten sizi hiç üzmüyor mu?" diyerek söze girdim.

Kendini ağlamamak için zor tutuyordu. Yaptığı şeylerden pişman olduğu gözlerinden okunuyordu.

"Bir günah işledim. Cezamı çekmeliyim."

"İki günah işlediniz. İlk günahınız, zaten burada olma sebebiniz. Lakin diğer günahınız, masum birisini de yanınızda götürüyorsunuz."

Bedeni titriyordu. Acı çektiği belliydi. Bu kadar acı çeken bir insan neden bunu yapmıştı ki?

Ağzından işe yarayacak hiçbir laf çıkmamıştı. Eski kraliçeyi koruyamayacak olma ihtimali beni daha da sinirlendirmişti.

Boğazına yapışıp -Söyle!- diye bağırasım gelse de, kendimi tuttum. Kraliyet zindanındaki işkencelere dayanmış birisi, benden mi korkacaktı?

"Sizin gibi kendini Bilge Konfüçyus'un öğretilerine adamış biri nasıl bu kadar büyük bir günahkâr olabilir? Yazık." dedim ve daha fazla bir şey söylemeden oradan ayrıldım.

***

Ertesi gün olduğunda ne yapacağım konusunda endişeli ve çaresizdim. Gece boyunca düşünmekten uyuyamamıştım. Kral Hyun Joon'da yanıma gelmemişti. Büyük ihtimal, o da bir çare arıyordu.

Öğleden sonra, idam başlayacaktı. Kral, istediği takdirde idamı durdurabilirdi. Lakin idamın durdurulması, sarayda iç karışıklığa yol açacaktı. Bu da Joseon devletinin istikrarı için tehlikeliydi. Bakanlar, vatan haini Bakan Moon'un kızının yaşıyor olmasından oldukça rahatsızdı. Onu da vatan haini olarak görüyorlardı. Sanki bir zamanlar Bakan Moon'un ayak tabanlarına kadar yalamamış gibi davranıyorlardı.

Kral Hyun Joon'la konuşmalıydım. Mutlaka bir çaresini bulmuş olmalıydı. Veyahut da öyle umut ediyordum. Ne yazık ki, başka çarem yoktu.

Konağımdan ayrılmak üzereyken eski kral huzuruma gelmişti. Anlaşılan bana söyleyeceği önemli bir şey vardı.

"Sevdiğin birisi için, masum birisinin hayatını tehlikeye atar mısın?"

Bu ani soru karşısında şaşırsam da sakinlikle yanıtladım.

"Asla. Sevdiğim birisi masum birisine zarar veriyorsa, o zaten sevmemem gereken birisidir."

"Aşık olduğun adam yani evladının babası olsa bile mi?"

Ne demek istiyordu? Yoksa bütün bu olanların arkasındaki kişinin Kral Hyun Joon olduğunu mu söylüyordu?

Tereddüt etmeden "O olsa bile." diye karşılık verdim.

Anlaşılan eski kral teyit etmek istediği cevabı almış gibiydi. Bir şey söylemek istediği belliydi lakin ağzından bir türlü o kelimeleri çıkaramıyordu.

"Senin gibi güzel ruhlu bir kızım olduğu için çok şanslıyım."

Tebessüm etti.

"Baba, asıl söylemek istediğin nedir?"

Baba... Genelde ona eski kral majesteleri diye hitap ettiğim için baba kelimesi yüreğini okşamış gibiydi.

"Bütün bu olanların arkasındaki kişi..."

Duraksadı ve birkaç saniye bekledikten sonra devam etti.

"Ana kraliçe."

Joseon: İntikamWhere stories live. Discover now