4.BÖLÜM

590 42 17
                                    

etrafına bakındı bunu yapabilirdi sadece yanlız kalmaya ihtiyacı vardı daha doğrusu stark kulesine gitmeliydi ne kadar yıkıldığı ya da ne kadar patladığı önemli değildi tek bildiği bir şey aradığıydı.

hikayesinin ona anlatılan kısmı boşlıklarla doluydu kendiyle alakalı bildiği şeyler ailesi trafik kazsında ölmüştü, papper pots adındaki kadınla beraberdi, demir adamdı, milyarderdi,dahiydi peki kabuslarını süsleyen çaresiz adam kimdi, kimseye güvenmemesini söyleyen adam.

tony stark kabuslar görüyor etrafına gülümsüyor ve ekibin geri kalanını kandırıyordu ne olduğu önemli değildi etrafındaki herkes onun düşmanıydı ve o babasından aldığı ölüm taciri lakabıyla anılmaktan rahatsız değildi o bir starktı en büyük silahı zekasıydı.

"hey tony buckyle çalışmaların nasıl gidiyor" diyen rhodeye baktı "şu kollara bak aman tanrım kas kırıntıları görüyorum sanki" derken gülüyordu " bu arada sen nereye hala dışarı çıkman tehlikli." suratı düşmüştü

"burası çok sıkıcı" bıkkınca çıkan ses açıkça gitmek istiyordu.

"bak senin benden daha iyi anlaman lazım sonuçta dahisin... hala seni bu hale getiren şey ne onu bulamadık bir patlama oldu ama etrafta bomba yok anladın değil mi en azından güvende olduğundan kesin emin olana kadar burada kal sonra bara gider beraber kız avlarız." dedğinde güldü

"eskiden bunu bana zorla yaptırırdın şu halimize bir bak işler ters döndü" ve tekrar güldü "her neyse ben papperın yanına gidiyorum" diyerek yürümeye başladı tony ise siyahi adamı arkasından seyretti.

İNTİKAMCILAR VE LOKİ

"bu kadın iyice sinirimi bozmaya başladı" derken natasha papperden bahsediyordu.

"tek kaybeden kendisiymiş gibi davranıyor." steve hafif suçluluk duygusuyla konuşmuştu.

"bizi istemediğini her fırsatta da yüzümüze vuruyor değil mi nat" derken clint intikamcılar kendi aralarında günah çıkartma işlerine devam ediyorlardı çünkü yapacak başka işleri yoktu terörist saldırılarıda olmasa resmi olarak işsiz sayılabilirlerdi.

"benim bir teorim var" derken herkes bruca baktı.

"teoriye gerek yok kadının öfkesi cehen-" demesine gerek kalmadan lokiyi thor bakışlarıyla susturmuştu.

"o değil bakın bir patlama oldu içeriye giren kimse yok dışarıya çıkan kimse yok herşey çok normal yani dışarıdan bir müdahale yok" herkesin anlaması için tane tane konuşuyordu.

"bu da saldırının içerden olduğunu gösterir fakat o binada bulunan kimsesde böyle bir düzenek kurup bir şey olmamış gibi davranabilecek potansiyel de yok" derken clint 'sadete gel' bakışları atıyordu.

"yani tony dışında böyle bir şeyi kimse yapamaz" herkes kafasından hesaplama yapmaya çalışırken

"neden kendine böyle bir şey yapsın ki" diyen ses wandaya aitti.

"bu da benim teorime gidiyor işte tony zaman makinesini icat etti" on ,on beş saniyelik sessizliten sonra clint güle güle "bir de bana gerizekalı diyorsunuz" dedğinde loki ve thoru gülmekten geri alan bir şey yoktu

"evet aynen sen yorma o güzel beynini git biyoloji olmadı kimyaya bak" clint ateşle oynuyordu ve bruce sinirlenmeye başlamıştı sinirli bruce hulk demekti o yüzden kafasının arkasına kızıl kadından gelen şaplağı çoktan hak etmişti.

"ben tonynin yanına gidiyorum" steve o kargaşadan sıyırılıken aklında tonynin dolan gözleri vardı onunla kesinlikle konuşması gerekiyordu.

"tabi git sen istersen gönlünü almak için bir paket tuvalet peçetesi de götür" diyen clint her zamanki gibiydi ekip zaten onu bu hali ile kabul etmişti ya neyse

TONYNİN YATAK OADASI

"duydum ki sıkılmışsın" tony bugün kaptan amerika hariç herkesi bekliyordu sonuçta spor salonu vakasının üstünden iki gün geçmiş ve o konuşulacak bir şey yok deyip konuyu kapatmıştı.

"herhalde steve rogers olmak kapı çalmadan istediğin heryere girebilmek anlamına geliyor" rahatsızlığını ses tonuna yansıtmıştı.

"sana o gün öyle bağırmamalıydım tony" bunu derken starkın gözünde rogers oldukça karizmatik görünmüştü.

"bu bir çeşit özür mü" kararsızca sormuştu "sayılabilir" cevabıyla suratını kaplayan kendini beğenmiş gülümsemesi koskoca kaptan amerikanın kalp atışlarını değiştirmişti.

"bu yetmez ama" derken arsız bir çocuk gibiydi steve de yatağa oturan geç adamın karşısında onun boyuna gelebilmek için geçip çömelmişti.

"neyin sana yetebileceğini düşünüyorsun" derken sesi çok karizmetikti ve tonyde bunun farkındaydı.

"sen bana neyi yettirebilirsin rogers" oda buram buram afrarodizyak kokuyordu.

"sen ne istersen" dediğinde yavaşça starka yaklaşmya başlamıştı bu işin sonu hoş gözükmüyordu hayır hiç hoş gözükmüyordu kaptan ona çok yaklaşmıştı ellerini ona uzattığında tony hayır demeyecekti sonuçta hormonları tavan yapmış bir ergendi o.

"ayyakkabının bacığı çözülmüş." ve hayyaller cam gibi kırılmıştı steve rogers böyle bir şey yapamazdı o doğru olandı örnek olmalıydı ne istediğinin bir önemi yoktu.

"seni istersen bugün ormana götürebilirim korulukların orada olan hem hava da almış olursun" derken stark demin dahaki olayı aklından defalarca yaşayıp kendine kızıyordu.

"olur" sesi resmen duyulmuyordu

" tamam o zaman ben gidiyorum sen de akşam için hazırlan" diyerek odadan çıktı kalbi hala çok hızlı atıyordu unutmamalıydı karşısındaki hala tony starktı

neden böyle bir gezi teklifinde bulunmuştu ki kendine kızmaya başladı sonrada burasnın onu rahatsız ettiğini ve buradan uzak kalmanın pek de kötü bir fikir olmadığı gerçeği vardı, belki bu akşam kamp yapmalıydılar aklına gelen fikirle tekrar tonynin odasına döndüğünde aralık olan kapıdan starka baktı elleri belindeyi ve göğsünü şişirmiş aynanın karşısına geçmişti.

"ben muhteşem kaptan amerika" derken sesini kalınlaştırıp onunkine benzetmeye çalışıyordu

"tüm kızlar bana hasta sarışın mavi gözlü kas yığınıyım sonuçta" derken olmayan kol kaslarını sıkıp bir de onlara öpücük kondurmuştu

"ben muhteşemim evet adamım muhteşem" derken kendince dans hareketleri yapıyordu.

rogers ise kamp fikrinden vazgeçip gördüklerini unutmaya çalışıyordu starkla yanlız kalmak kötü bir fikirdi çünkü o dayanılmazdı ve steve rogersın bir dayanma sınırı vardı.


*** simdi arkadaşlar şunu açıklığa kavuşturalım tony kesinlikle savunmasız değil aksine daha kaçırılıp icatlarının nelere mal olduğunu görmemiş en büyük mottosu daha güçlü silah daha çok barış olan insan ve o bu zamana geri gidiyor herkesten de zaten bu yüzden şüpheleniyor çünkü tek hatırladığı şey kendine tekrar ettiği kimseye güvenmeme meselesi hatta daha da açacak olursam zaman makinesinden papperın bile haberi yoktu.

*** bu bölüm biraz daha geçiş bölümü tarzında bir şey oldu  her neyse size iyi okumalar


Zaman Makinesi ( STONY )Where stories live. Discover now